Bugün Öcalan'ın İmralı cezaevinde çekilen yeni bir video mesajı yayınlandı. Videonun aslının belki daha uzun olabileceği, mesajın prompterden okunduğu anlaşılıyor.
Böylece, bir komployla kaçırılıp Türkiye'ye teslim edilmesinin ardından 26 yıl sonra Öcalan'ın ilk video görüntüsü paylaşılmış oluyor. Oldukça önemli bir dönemece işaret ediyor bu yayın.
Video, esas olarak PKK kadro ve taraftarları arasındaki kuşku ve kaygıları gidermeye yönelik gibi görünüyor. Temel olarak "SİLAH BIRAKMAK" için bir karşılık beklenmemesini, bunun bir yenilgi olarak görülmemesini ve kendi özgürlüğü ile ilgili şart dayatmasından da vazgeçilmesini istiyor.
Videodaki her bir mesaj diğer kesimlerde olabilecek kaygıların önünü almak için yapılmış belirlemeler...
Bu video kaydının Öcalan'ın "özgür çalışma koşullarının oluşturulması ve tecridin kaldırılması" yönündeki örgüt taleplerine bir karşılık olduğunu söyleyebiliriz. Keza Öcalan, sürecin İmralı'da gerçekleşen görüşmelerle özgür iradeye dayalı olduğunun altını çiziyor, samimiyete GÜVEN duyduğunu belirtiyor.
Bu kayıt devletin denetimi ve gözetimi altında yapıldığına yayınlanmasına da kendileri izin verdiklerine göre, belirtilen görüşlerin devlet tarafından (en azından süreci yürüten DEVLET KADROLARI tarafından) onaylandığına kuşku yok....
Buna rağmen mesaj devletin resmi ajans ve yayın organlarında yayınlanmadı ve Adalet Bakanı da bunun "mevzuata aykırı!" olduğunu söyledi. Bunlar "SÜREÇ" ne kadar çelişkili ve belirsizlikler içerdiğinin de bir göstergesi.
Videonun yayınlanması ve iletilen mesajlar PKK ve DEM Parti çevrelerinde coşkulu bir iyimserlikle karşılandı. Çevresel olarak da "tarihi bir dönüm noktası" olarak heyecanla destekleyen bir kesim olduğu görülüyor.
Ben, bu çağrıyı önemli bir dönemece işaret etmekle birlikte, ÇÖZÜM ve SÜREÇ'le ilgili çekince ve kaygılarımı değiştirmediğini ifade etmeliyim. Çağrının PKK hareketi ve örgütünün kendisini bağlayan strateji ve taktikler .bağlamındaki yönlerini tartışmıyorum. Bu kendilerini bağlar...
Tartışacağımız konu PKK'deki bu değişim ve dönüşümün nasıl ilerleyeceği, bunun Kürt/Kürdistan sorununun, demokrasi ve özgürlük mücadelesini, Ortadoğu'daki siyasi mevzilenmeleri ne yönde etkileyeceği üzerinde yorum ve analizlerde bulunmak...
Diğer önemli bir konu da PKK'deki değişim ve dönüşümün TOPLUMSAL ONAY alıp almayacağı, Kürt toplumuyla kurulan derin ve köklü bağlar, geçmiş mücadele süreciyle oluştuğuna göre, bunun yeni sürece aktarılabilirliği, kopuş veya çöküntüler olup olmayacağı...
Türkiye toplumundaki izleri de sürecin "şeffaf olmayan" pek çok boşluk ve çok katmanlı çelişkiler barındırmasından dolayı coşkudan çok belirsizlik yarattığı görülebiliyor. Keza demokrasi ve insan hakları savunucuları bakımından da aynı kaygıları belirtmem mümkün...
Buradaki temel mesele TC devletinin Kürt/Kürdistan sorununun eşit, adil, kalıcı bir barış ve demokratik temellerde ÇÖZÜMÜNE dair herhangi bir SOMUT bir adım ve İŞARET vermemesidir. Tersine Türkiye Cumhuriyet tarihinin 100 yıllık en temel sorununu "barışçıl" koşullarda çözme düzleminde, en geniş demokratik, toplumsal mutabakat aranması gerekirken; iktidarın TC devletinin kurucu partisi ve önemli bir kitlesel tabanı olan CHP'yle asimetrik bir savaş yürütüyor olması böyle bir niyeti olmadığını gösteriyor.
Cezaevindeki tutsakların durumuyla ilgili bile herhangi bir iyileştirmeyi bile yapamayan iradesiz bir MECLİS var.
Uluslararası diplomasiye baktığımızda TC, Kürtlerin Suriye'nin yeni yapılanmasında kazanımlarını yok etmek için elinden gelen gayreti gösterdiği ve işgal altındaki alanlardan çıkmaya niyeti olmadığı görülüyor.
Güney Kürdistan'daki askeri varlığını pekiştiriyor, saldırı ve operasyonlarını sürdürüyor...
Vatandaşlarının bir bölümüyle "barışmak" isteyen devlet, diğer kesimlerine niye savaş açsın? Bir yandan Öcalan'ın cezaevindeki video kaydını yayınlanmasına izin verirken, AİHM'nin Selahattin Demirtaş'ın serbest bırakılmasıyla ilgili bağlayıcı yargı kararına ısrarla uymuyor. Her gün gazeteciler, seçilmiş belediye başkanları ile ilgili yeni bir tutuklanma dalgası yaşanıyor. Bunların hukukla ilgili olmadığı ve gelecek için de uluslararası kriterle uygun bir HUKUK DÜZENİ vaat etmediği açık...
Bu da "sürecin" hukuksal bir zemin kazanamayacağı anlamına geliyor.
Dolayısıyla Kürt tarafının iyi niyet ve beklentilerinin, TC tarafında herhangi bir somut karşılığı olmadığını; PKK'nin kendisini değiştirme ve dönüştürme isteğine karşılık devletin kendisini değiştirmek ne NİYETİ, ne YETENEĞİ ne de İRADESİ olmadığını görüyorum.
Video kaydını baktığımda gördüğüm şey; PKK'nın yapısal varlığı, taktiksel önderlikler tasfiye edilirken, Öcalan'ın önderliğinin güçlendirildiğidir...
Yorumlar
Yorum Gönder