GEÇMİŞE DEĞİL, GELECEĞE REFERANS...

"Süreç" olmayan bu "süreç" içinde, en çok duyduğumuz şey tarihsel dönüm noktalarına verilen referanslar oluyor.


Örneğin 1071 Malazgirt, 1500'lü yıllarda Yavuz Sultan Selim döneminde Kürt Beyliklerinin Osmanlı Himayesini kabulü, sözleşmeleri ya da 1920 Büyük Millet Meclisi ve 1919-23 Türk kurtuluş savaşına katılım gibi referanslar oldukça moda haline geldi...

Bu tıpkı Kemalistlerle, İslamcıların '"gericilikte rekabetini" andırıyor. Sultan Abdülhamit Osmanlıcılığı mı, Kemalist Cumhuriyetin kuruluşu mu; 1960 darbesi mi, 12 Eylül darbesi mi; 28 Şubat öncesi mi, 15 Temmuz öncesi mi? Türkiye'nin politik gelecek ufkunun karardığını gösteren bir tartışma düzlemi...

Kürt ulusal demokrasi ve Türkiye'nin özgürlükçü-sosyalist dinamikleri bu tartışmaya geriden referanslarla neden dahil oluyor?

Geçmişe bu tür referanslar verilerek eşit hak ve özgürlüklere dayalı demokratik bir gelecek ASLA kurulamaz!

Her boydan Türk egemen politik aktörlerinin bu tarihi referans noktalarını vurgulamalarını anlıyorum; her biri bağımlı, vesayetçi ve egemen bir ilişki biçiminin yeniden üretilmesini vaat ediyor... Peki Kürt/Kürdistan ulusal demokratik mücadelesindeki ana akım aktörlerin bu "geçmiş" tarihi referans noktalarına bu kadar hevesle atıf yapmaları ne anlama geliyor?

Bunlar içinden geçtiğimiz sürecin ana karakteri olabilir mi?

Örneğin Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını, bağımsız bir devlet kurabilmesini kabul eden İLK ve TEK uluslararası sözleşme olan 1920 SEVR anlaşmasına en az Türk tarafı kadar uzak durulmasının anlamı nedir? Sevr anlaşması "emperyalistler arası" bir sözleşme idi de Lozan "sosyalistler, halklar arası" bir sözleşme miydi?

Kürt siyaseti, Sevr'i reddedip, 1920 Meclisinin egemenliğini kabul ve dahil olduklarında NE KAZANDI? İşte 100 yıllık miras ortada...

Bütün mesele şu mu; "Biz sizin Misak-ı Milli içinde Türk ulusal egemenliği kurmanıza yardım ettik ama siz bize kardeşliği çok gördünüz?" Peki sözleşme nerede?

Kulaklara fısıldanan sözler, kardeşlik nutukları, imalı retorikler... Hepsi bu!

Üstelik "Türk kurtuluş savaşı" denen şeyin Önasyanın kadım Hristiyan halkları Ermenilerin, Rumların, Asuri-Süryanilerin soykırımlarla, sürgünlerle, savaş suçlarıyla yok edilmesi üzerinde yürüdüğünü; bu süreci sahiplenmenin işlenen insanlık suçlarını da sahiplenmek olduğunu görmeden mi yapıyoruz bunu?

Hayır; ben de Sevr'e referans verelim derdinde değilim? Ama eğer geçmişe referans verilecekse Kürtler, dahası Ermeniler, Rumlar, Asuri-Süryaniler, Lazlar gibi Önasya'nın kadim halkları için Sevr'in çok daha ADİL çözümler sunan SEVR'İ referans almak daha doğrudur derim. Kürtlerin VARLIĞINI ve ULUSAL HAKLARINI TANIYAN uluslar arası bir sözleşmeden söz ediyoruz.

"Bu dönemler geçti gitti, o tarihsel koşullar değişti, şimdi artık başka bir dünyadayız; toplumsal ve siyasal ilişkiler çok farklı" derseniz, evet bu doğrudur ve 1920, 1500 veya 1071 için de geçerlidir.

O halde önümüze ve geleceğe bakalım!

Bu gün ve gelecek için asla vazgeçilmemesi gereken ilkemiz; etnik köken, ırk, dil, din, ulus, cinsiyet... farklılıkları arasında EŞİT HAK ve ÖZGÜRLÜK'lerin esas alınması olmalı derim.

"Hiçbir şey talep etmiyoruz, hiç bir şey beklemiyoruz!" diyerek özgürlük ve demokrasi mücadelesi olabilir mi? Tersine bugüne kadar verilmiş emekleri inkar etmek, bin bir bedel ödeyerek elde edilen kazanımları çöpe atmak olur...

Her komisyonda, her görüşmede, her düzeyde EŞİTLİK talebinden vazgeçilmemelidir derim.

Kürt dili de Türk diliyle EŞİT MUAMELEYİ hakkeder.
Türklük adına hangi hak ve özgürlükler geçerliyse Kürtlük için de geçerlidir. Eğer ulusal, dinsel referanslar olmayacaksa bu Türklük, İslamlık vd için de ayrıcalık olmaz.

"Süreç" Anayasal, Yasal HUKUKİ düzlemde ve eşitlik temelinde bir STATÜ tanımına ulaşabilecekse BARIŞÇIL-DEMOKRATİK bir geleceği işaret edebilir. Uluslararası güvencelerden yoksun, hukuki bir statü tanımının olmadığı, eşitliğin gözetilmediği hiçbir formül ADİL ve KALICI olamaz.

"Somut yapıcı öneriler" isteniyorsa benim önerim budur.

Yeni bir Anayasa olacaksa bu, tarihsel olarak birlikte yaşamış bütün halkların, ülkenin yerleşik, eşit hak ve özgürlüklere sahip vatandaşları olduğunu TEYİT edebilir. Yalnızca Türkleri ve Kürtleri değil, Rum, Ermeni, Asuri-Süryani, Arap, Yahudi, Çerkez, Laz, Arnavut, Pomak, Boşnak her unsuru (o da mı, bu da mı?) demeden tanımlayabilir.

Hiçbir dilin üstünlüğü ve ayrıcalığı olmayacağı, her vatandaş dilinin resmiyette, eğitimde, basın-yayın ve sosyal hayatta kullanılmasına hiçbir kısıtlama getirilemeyeceği (ki bu aslında Lozan'da bile var!) Anayasa hükmü haline getirilebilir.

Vali, kaymakam, savcı ve Emniyet müdürlerinin halk tarafından seçileceği, YERİNDE YÖNETİMİN güçlendirileceği düzenlemeler yapılabilir...

Sonuçta dünün referans noktaları çok matah bir şey olsaydı, bu gün bu sorunlarla uğraşmayacaktık. Çocuklarımıza nefret, savaş ve çatışmalarla heba olmuş, içinden çıkılmaz KÖTÜ BİR MİRAS bırakmak istemiyorsak, çağdaş, özgürlükçü, eşit demokratik referansları olan bir GELECEK vizyonumuz olmalı derim.

Yorumlar