İSRAİL-İRAN SAVAŞI


Bugün İsrail, İran'ın nükleer alt yapısını, hava savunma sistemlerini ve üst düzey komuta kademesini, hedef alan bir saldırı başlattı.


Bu İran'ın Ortadoğu'da siyasi ve askeri bir güç olarak etkisini tamamen kaybetmekte olduğunu gösteriyor. Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e yaptığı (muhtemelen İran ve Rusya koordineli) provokatif saldırısıyla başlayan süreç: İran ve bağlaşıklarının Lübnan ve Suriye alanlarıyla birlikte Ortadoğu'da güç ve itibar kaybına uğramasıyla sonuçlanmıştı. Rusya'nın ne kendisi ne İran için yapacağı bir şey kalmayıp, Sünni Arap rejimlerinin de İran'ın gücünün kırılmasını sessizce onaylaması ile bugünlere gelindi.

İran'ın, ABD ve İsrail ile son kertede uzlaşmayı reddettiği belli olunca, İran'a yönelik kapsamlı bir saldırının başlaması zaten bekleniyordu.

Her iki devletin de birbirlerine kara sınırı olmadığı bu savaşı havada kim üstünse onun kazanacağını tahmin edebiliriz. Fakat bu yerel aktörlerin de karada operasyon yapamayacakları anlamına gelmiyor.

Şimdiki en büyük endişe İran'ın son çare olarak bir nükleer saldırı ile cevap verip vermeyeceğine kalıyor. Bu füzelerin İsrail'e varmadan havada patlatılması halinde bile korkunç zararlara yol açacağı açıktır.

İran'ın kısa sürede iç istikrarsızlığa düşmesi veya parçalanacağı gibi beklentileri çok gerçekçi bulmuyorum. Bütün bunlar biraz daha orta vadeye ve rejimin bundan sonra kendini stabilize etmek için ne gibi adımlar atacağına bağlı...

Ortadoğu'da Kürdistan'ı işgal ve boyunduruk altında tutan sömürgeci merkezi otoriteler sarsılıp yıkıldıklarında, Kürt ulusal demokratik güçlerinin alan kazandıklarını, özerk yönetimlere kavuştuklarını biliyoruz. İran merkezi otoritesi parçalanırsa böyle bir ihtimal var mı?

1990'larda Irak, 2011'de Suriye rejimlerinin parçalanmasıyla Kürtler için özgürlük ve demokrasi alanlarının açıldığı süreçleri izledik. İran için de benzer bir gelişme mümkün görünüyor.

Üstelik bunun iki güçlü örneği var; 2. Dünya savaşı sonunda Ortadoğu dengeleri değişirken (1945-46) kısa süreli de olsa Mahabad Cumhuriyeti deneyimi yaşandı. Ki bu halen Qazi Mihamed şahsında Kürdistan özgürlük mücadelesi için ilham verici bir yere sahip...

İkincisi, 1979'ta Şahlık rejimi yıkıldığında yaşanmıştı: Dr.Qasimlo önderliğindeki hareket bir süre özerk alanları korumayı başardıysa da; sonuçta çevresel hiçbir askeri destek bulamayıp, zayıf lojistik destek karşısında fazlaca tutunamadı. Humeyni rejimi o gün bu gündür Kürdistan'a nefes aldırmıyor.

İran'ın resmi politikası Kürt kimliğinin inkarı üzerine kurulmamıştı; bu açıdan TC'den epey farklı bir çizgiye sahiptir. Ve İran, Irak ve Suriye merkezi otoritelerinin parçalanmasıyla oluşan güç boşluğunu Kürt örgütlenmeleri ve kurumlaşmaları üzerinde maddi-manevi bir bağ kurarak da doldurmaya çalışıyordu.

Bunun hem Rojava'da hem Başur'daki etkilerini, gerilim dinamiklerini yakından biliyoruz.

Şu halde İran merkezi otoritesinin sarsılması birkaç yönüyle Kürt ulusal demokratik hareketlerinin konumunu güçlü şekilde etkilemeye adaydır diyebiliriz.

Türkiye'de Devlet Bahçeli eliyle geçen yılı başlatılan hamlenin, Türkiye'nin İÇ meselesi olmaktan çok, Ortadoğu'da aniden çok hızlı biçimde değişen güç dengeleriyle ilgili olduğu görülüyordu. İran'ın ve Rusya'nın denklemden çıkması ile Kürt toplumunun örgütlü devrimci dinamizminin TÜRKİYE siyasetine YEDEKLENMESİ veya en azından NÖTR tutulması acil bir hamle haline gelmiş olmalıydı.

Tabi bugünden bakıldığında Türkiye'nin Kürt politikasının temelden değiştirme ve hele "eşit ortaklık" gibi bir niyeti olmadığı, "hele bir bakalım ne olacak?" diye OYALAMAYA. zaman kazanmaya oynadığı daha net biçimde görülebiliyor.

İsrail-İran savaşı TC'yi ne yönde hareketlendirir?
"Çözüm ve çatışmasızlık" beklentileri ne yönde evrilir?

İslamcı-Mezhepsel kodlarına baktığımızda İran'ın zayıflamasının TC'yi güçlendireceğini ve bundan gizli bir memnunluk duyacağını söyleyebiliriz. Fakat yine aynı SİYASAL İslamcı çizginin kadro ve kitle tabanı, beri tarafta İsrail durduğu için, üstelik GAZZE gibi bir açık yara halen kanıyorken TC yönetiminin tarafsız bir pozisyonda durmasını mümkün kılmayabilir.

Erdoğan iktidarı, dış politika unsurlarını hep lehine kullanmışken bu durumda iç istikrarını korumakta zorlanacağını söyleyebiliriz.

İsrail şimdilik, ekonomik altyapıya saldırmıyor; İran halkının tepkisini almamaya çalışan bir taktik uyguluyor. Yine de savaşın tırmanması ve sivil halkın güvensizlik hissetmesi durumunda, başta Kürdistan illeri olmak üzere Türkiye ve Irak'a yoğun bir İranlı mülteci göçü başlayabilir.

Ve şunu hiç unutmuyoruz: Savaşların askeri ve siyasi galibi her zaman silah tekelleri, savaş ağaları, militarist-zorba güçler olmuştur. Mutlak kaybedenleri ise cephelere sürülen çocuklarımız, evleri ocakları başlarına yıkılan masum sivillerdir...


Yorumlar