20 yıl öncesinden bir anı... Nuran ve ben Ankara DGM'de yargılanıyoruz. Ben tutukluyum, o "tutuksuz sanık".
90'lı yıllardaki bütün cezaevlerinde olduğu gibi 1996-97 Ankara Merkez Kapalı tutukluluğunda da sevgili Nuran, görüş günlerini bir gün olsun sektirmedi. İstanbul'da kalmasına rağmen her görüş günü mutlaka Ankara'ya geldi. Gelirken de bir sürü kitap, dergi ve koğuştan ne sipariş verilmişse bulur buluşturur getirirdi... Ve tabi bir dolu havadis.
Kapının onünde ziyaretçi sırasına ilk giren ve görüş kabinlerine ilk dalan o olurdu. Önce kabinlerde bekleyen tutuklu temsilcileriyle sakalaşmalı, hal hatır sormalı bir muhabbet olurdu.
Ardından 'ilk ziyaretçi mutlaka bana gelir' diye hazır kıta bekleyen bana çağrı gelir:
"Recep Abi, Nuran abla gelmiş!.."
O görüşte bana, beraber yargılandığımız davanın duruşmasına katılıp katılmama hakkındaki fikrimi sormuştu. Acaba gelmese daha mı iyi olurdu?
Ben de dedim ki;
"Nunikim, kırmızılı entarini giy, düğüne gider gibi gel duruşmaya..."
İşte bu foto, o duruşmanın fotoğrafı. Fotonun aslı siyah beyaz ama entariyi şimdi o günün anısına renklendirdim. Kırmızı entarili duruşma bizim için çok şey sembolize ediyor.
Ve her görüşmemiz mutlaka ortak duygularımızı ifade eden bu şarkıyı birlikte söyleyerek biterdi:
Geçsin günler... haftalar... aylar... mevsimler... yıllar...
Zaman sanki bir rüzgar ve bir su gibi aksın!
Sen gözlerimde bir renk, kulaklarımda bir ses
Ve içimde bir nefes olarak kalacaksın...
Yorumlar
Yorum Gönder