1983 yılında, Diyarbakır 5 No'lu Cezaevinde, 5 Eylül direnişinin en sıcak gecelerinin birindeydi... Hepimiz alarm halinde, giyinik, ayakta, her an idareden gelecek saldırılara hazır, bekliyorduk.
Birden tüm elektrikler kesildi; suların ve ışıkların kesilmesi koğuşlara saldırı yapılacağının işaretiydi.
Karanlıkla beraber sessizlik de çökmüştü koğuşa, zifiri karanlık, zifiri sessizlik...
Birden bire karanlığın içinden çın çın parlayan bir ses şu ağıdı söylemeye başladı:
"Mayıs'ın 18'inde... zindanın dip köşesinde
Alev almış derileri, Yanıyorlar diri diri!..
Tarihin şen çocukları, Halkımın kahramanları!..
Zindancının kırbaçları... Yakıyordu acı acı!
Akan kanın her damlası, Güzel günlerin mayası
Tarihin şen çocukları! Halkımın kahramanları!..
Pir Kemal, yoldaş Hayri, kıpkızıl bir şafak vakti
Kolundaki kelepçeler; çözülecek birer birer
Tarihin şen çocukları, Halkımın kahramanları
Diyarbakır zindanında... Özgürlüğe giden yolda
Ferhat.. Eşref... Mahmut.. Çıkıyorlar tabut tabut!
Tarihin şen çocukları, Halkımın kahramanları!.."
Ağıdı okuyan ve besteleyen önceki yıl kaybettiğimiz TKP/ML davasından Serdar Can'dı. 18 Mayıs'ta bedenlerini ateşe vererek kendini feda eylemi yapan PKK davasından 4'ler (Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner) üzerine yapılmış ağıttı. Bir daha hayatımda böyle etkili bir ortam yaşamadım ve böyle etkili bir ağıt dinlemedim, duymadım.
O gece herhalde hepimizi kıtır kıtır kesseler kanımız akmazdı.
O tarihten on yıl önce de 1973 yılında, yine Diyarbakır'da yine Askeri Cezaevinde, İbrahim Kaypakkaya'nın elleri arkadan kelepçeli, gözleri bağlı askeri araca bindirilişini uzaktan görmüş, sonra da bir daha geri getirilmeyişini yaşamıştık.
18 Mayıs'ları, tarihin şen çocuklarını, canlarımızı unutmak ne mümkün... Bu bağlılıkların anlamını bilmeyenler, söylenen sözlerin ne anlattığını da anlamazlar.
Anlayanlara selam olsun!
Karanlıkla beraber sessizlik de çökmüştü koğuşa, zifiri karanlık, zifiri sessizlik...
Birden bire karanlığın içinden çın çın parlayan bir ses şu ağıdı söylemeye başladı:
"Mayıs'ın 18'inde... zindanın dip köşesinde
Alev almış derileri, Yanıyorlar diri diri!..
Tarihin şen çocukları, Halkımın kahramanları!..
Zindancının kırbaçları... Yakıyordu acı acı!
Akan kanın her damlası, Güzel günlerin mayası
Tarihin şen çocukları! Halkımın kahramanları!..
Pir Kemal, yoldaş Hayri, kıpkızıl bir şafak vakti
Kolundaki kelepçeler; çözülecek birer birer
Tarihin şen çocukları, Halkımın kahramanları
Diyarbakır zindanında... Özgürlüğe giden yolda
Ferhat.. Eşref... Mahmut.. Çıkıyorlar tabut tabut!
Tarihin şen çocukları, Halkımın kahramanları!.."
Ağıdı okuyan ve besteleyen önceki yıl kaybettiğimiz TKP/ML davasından Serdar Can'dı. 18 Mayıs'ta bedenlerini ateşe vererek kendini feda eylemi yapan PKK davasından 4'ler (Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner) üzerine yapılmış ağıttı. Bir daha hayatımda böyle etkili bir ortam yaşamadım ve böyle etkili bir ağıt dinlemedim, duymadım.
O gece herhalde hepimizi kıtır kıtır kesseler kanımız akmazdı.
O tarihten on yıl önce de 1973 yılında, yine Diyarbakır'da yine Askeri Cezaevinde, İbrahim Kaypakkaya'nın elleri arkadan kelepçeli, gözleri bağlı askeri araca bindirilişini uzaktan görmüş, sonra da bir daha geri getirilmeyişini yaşamıştık.
18 Mayıs'ları, tarihin şen çocuklarını, canlarımızı unutmak ne mümkün... Bu bağlılıkların anlamını bilmeyenler, söylenen sözlerin ne anlattığını da anlamazlar.
Anlayanlara selam olsun!
Yorumlar
Yorum Gönder