Birçok yerde Hrant Dink anmalarının bir tür "siyasal güvercinliğe övgü" haline getirilmesi beni rahatsız eder.
Evet, Hrant Dink siyasal olarak barışçıl mücadeleyi, insanların vicdanına, toplumların ruhuna dokunmayı esas alan; oradan empati yaratılarak sorunlara çözüm yolu açılabileceğine inanan bir aydındı.
Ben de barışçıl, demokratik mücadelenin çok önemli olduğuna, esas alınması gerektiğine inanırım. Fakat bu, siyasi radikalizmin de, kendini meşru olarak silahla savunmanın da reddi anlamına gelmez. Tersine bu yanı törpülemenin, dışlamanın teslimiyeti mutlaklaştıracağını düşünürüm.
Elbette insanlar güçleri neye yetiyorsa veya siyaseten, ahlaken neyi doğru buluyorlarsa o çizgide mücadeleden yana tercihlerini yaparlar. Burada da hiçbir sıkıntı yok.
İtirazım, metafor olarak kullanılan "!güvercin olma" halnin kutsanmasına, "örnek duruş" olarak gösterilmesinedir.
Ben de barışçıl, demokratik mücadelenin çok önemli olduğuna, esas alınması gerektiğine inanırım. Fakat bu, siyasi radikalizmin de, kendini meşru olarak silahla savunmanın da reddi anlamına gelmez. Tersine bu yanı törpülemenin, dışlamanın teslimiyeti mutlaklaştıracağını düşünürüm.
Elbette insanlar güçleri neye yetiyorsa veya siyaseten, ahlaken neyi doğru buluyorlarsa o çizgide mücadeleden yana tercihlerini yaparlar. Burada da hiçbir sıkıntı yok.
İtirazım, metafor olarak kullanılan "!güvercin olma" halnin kutsanmasına, "örnek duruş" olarak gösterilmesinedir.
Hrant Dink, katledilmeden önce yazdığı son makalesinde, ölüm tehditleri, cezalandırmalar, takipler altında kendi "güvercin tedirginliğini" anlattıktan sonra "... ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmazlar." diye yazmıştı.
Açıkça söylemek gerekir ki bu büyük bir yanılgıydı.
Yalnızca Hrant Dink'in neredeyse devletin tüm güvenlik birimlerinin koordine olarak çalışıp, korudukları siyasi bir cinayete kurban edilmesiyle bir kez daha kanıtlanan bir yanılgı değil...
Aynı zamanda Dink'in kendisinin de çok iyi bildiği ve bu Türk ulus devletinin inşasının temeli olan soykırım ve sürgün kurbanlarına çok haksız bir gönderme yaptığı için...
Sırf bir buçuk milyona yakın sivil, silahsız Ermeni'yi hatırlayalım.
Beşikte henüz meme emen bebelere, ak sakallı dede ya da beli bükülmüş nenelere "şahin, kartal" veya "atmaca" oldukları için mi dokunulmuştu? Yuvaları bozulmuş, çöllere sürülmüş, yollarda telef edilmişlerdi? Tedirgin bir güvercin olarak yaşamayı kabul etmedikleri için mi soykırıma uğratılmıştı bunca insan!
Hayır...
6-7 Eylül'de İstiklal Caddesindeki Rum, Ermeni, Yahudi esnaf yoldan geçen insanlara saldırdıkları için mi dükkanları yağmalanmıştı?..
Hayır...
Dersim "kartal yuvası" olduğu için mi bombalanmıştı? Mağaralara sığınan insanlar "fare" oldukları için mi gazlarla zehirlenmişti?
Hayır.. Hayır... "biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmazlar" demek çok büyük yanılgıdır.
"Soykırımları sokaktaki insanlar değil, devletin silahlı güçleri, siyasi aygıtları yaptı" demek gerçeğin sadece bir kısmını görüp, buzdağının su altındaki kısmını görmezden gelmek olur. Konu-komşunun nasıl "cellat" haline geldiği bilinmez mi? Toplumsal katılım olmadan, kitle desteği olmadan bunca büyük yıkım yapılamayacağı bilinmez mi?
"Tarihi kitleler yapar" ama soykırım sadece bir kaç kişinin sorumluluğunda mıdır?
Bütün ezilen halkların, ezilen kültür ve inançların benzer yanılgısı olmuştur "barışçıl, uyumlu ve kendi halimizde yaşarsak bize dokunmazlar" demek.
Ve Hrant'ı anarken bunu "güvercinliğe övgü" haline getirenler şunu mu söylüyorlar; Evet, eğer sadece "güvercin gibi yaşarsanız sizi severiz" yoksa...
Geçmiş zamanlarda Türk-Ermeni, Kürt-Ermeni ilişkileri anlatılırken, arada hiçbir sorun olmadığı, barış ve kardeşlik içinde yaşandığı anlatılıp durulur. Birden her iki taraftan "kötü adamlar!" çıkar ve barışı bozarlar. Zaten resmi söylem de bu "kötü adamların" yani "komitacılar, fedailer, ulusal örgütlerin" bu kötü olaylara sebep olduğunu öne sürmez mi?
"Şahinlerin yüzünden güvercinler de telef olmuştur" demek isterler... Gerçekten de böyle midir?
1990'li yılların başlarında İstanbul'da Rum ve Ermeni gençleri arasında "azınlık olmak nasıl bir duygu?" adıyla bir anket düzenlenmişti. Bu ankette çok ibret verici cevaplar var, ama bir tanesi benim için çok açıklayıcı olmuştu: Diyordu ki Ermeni çocuk;
"-Bizim için 'ne iyi komşular' diyorlar. Tabii, en haklı olduğunuz konuda bile susup oturursanız İYİ KOMŞU olursunuz!"
Geçmiş yıllardan birinde Berlin'de; bir Hrant Dink anması etkinliğine "Hrant'ın arkadaşları" kategorisinden Aydın Engin de katılmıştı. Hrant'ın barışçıl duruşuna bir hayli övgüler dizdikten sonra hazır karşısında "hain ve şahin DİASPORA ERMENİLERİNİ" de görmüşken, parmağını da sallayarak şöyle demişti:
- "Eğer nefret gösterisi haline getirmeyecekseniz, eğer Hrant gibi bir anlayışla yaklaşacaksanız 24 Nisanları da neden beraber anmayalım? En başta da ben gelirim!"
Ne büyük şeref!
Kıssadan hisse: Yok ediciliğin kaynaklarıyla yüzleşip onları ortadan kaldırmak zorundayız. Güvercinler de gerçekten huzur ve güvenliğe o takdirde kavuşabilir.
Yorumlar
Yorum Gönder