DOĞRU OTURUP DOĞRU KONUŞALIM...


Önceki hafta Cizre kantonunda Süryani okullarının kapatılmasına ilişkin bir paylaşım yapmıştım.

Bazı sayfa arkadaşlarım "bu haberlerin doğru olmadığı"; bazıları "belgelerin doğru çevrilmediği, kapatma nedenlerinin başka olduğu"; bazıları "bu kararların Süryani ve Ermeni temsilcilerinin de olduğu kurullarda alındığı, işin aslını bilir bilmeden yazdığımız" vb. gibi eleştiriler yönelttiler.

Rastgele şeyleri alalacele paylaşmadığımı, kendimce doğru ve güvenilir kaynaklara bakıp emin olduktan sonra paylaştığımı sayfa dostlarımın, takipçilerimin bilmesini isterim. Elbetteki işin doğrusunu bilen kişilerin daha ayrıntılı bilgilendirmeler yapmaları herkes için faydalıdır. En azından buna vesile olur.

Ne yazık ki Haseki ve Qamışlo'da son dönemlerde Süryani Kiliselerine bağlı okulların "müfredat, ruhsat vb." gerekçelerle kapatıldığı, Süryani toplumunun ve cemaatinin bundan son derece rahatsız ve tedirgin olduğu bilgileri doğrudur.

Nitekim önceki gün Haseki-Qamışlo bölgesindeki tüm kiliseler, okulların kapatılması ve el konulmasını kabul edilemez bulduklarına dair ortak bir açıklama yaptılar; dün de Haseke'de Aziz Meryem ve Qamışlo'da Aziz Gabriel kiliseleri önünde toplanan cemaatin kararı protesto ettiği haberleri basında da yer aldı.

   

Karşı propagandadan yakınmadan önce, hangi akıllılar Kilise okullarını kapatarak sorun çıkarmaktaysalar bence dikkatleri buraya yöneltmekte fayda var derim. Bu, zaten var olan yanlış anlayışların dışavurumu mu yoksa provakitif amaçlı mı? Her ikisi de önemli sorun. Zira Kanton yönetimlerinin, bütün inançların, ulusların, kültürlerin BARIŞ İÇİNDE bir arada yaşama iddiası ve hedefine bundan daha büyük darbeyi kimse vuramaz...

Süryani Kilise okullarının kapısına kilit vurulması hiçbir şekilde bu ideallere ve kardeşlik söylemine uymaz... Bürokratik gerekçesi şu olur, bu olur: hiçbir önemi yoktur. Sorunlar, tartışmalar olabilir fakat okulların kapısına kilit vurmanın; Süryani çocuklarını yıllardır gittikleri okullarından, eğitimlerinden mahrum bırakmanın hiçbir mazereti olamaz.

Bu vahim yanlışlardan bir an önce dönülmesi gerekir.

HUKUKSAL ZEMİN

Efendim Kiliseler, "Kanton yönetimini değil Şam'ı (Esad yönetimini) esas alıyorlar, onları destekliyorlar. Müfredatları da Esad yönetimi dönemindeki gibidir, değiştirmek istemiyorlar."

O halde onlara boyun eğdirmek, kendi müfredatını dayatmak için okullarını mı kapatmak gerekiyor?

Bazı bilgiler bu okullarda Kürtçe'nin zorunlu ders olarak verilmesinin, bazıları Öcalan'ın ideolojik öğretilerinin dayatıldığı yönünde. Eğer doğru ise çok vahim..

Herşeyden önce Kanton yönetimlerinin kendileri de en azından şimdiye kadar Şam'dan ayrılma gibi bir hedefleri olmadığını belirtiyorlar. İleriki dönemde Merkezi Suriye yönetimiyle (Şam'da kim oturursa otursun...) ilişkilerin nasıl evrileceği henüz net değildir. Uzlaşma sağlanması, belli konsensuslar oluşması karşılıklı tanıma vb. bütün ihtimaller mevcuttur. Kaldı ki Merkezi yönetim ve SDG güçlerinin elinde olan bölgelerde şimdiye kadar çatışma değil bir uzlaşma söz konusu.

İç içe geçmiş bölgeler, alanlar var. Bazı kurumlar henüz ayrışmamış, de facto biçimlerde yürüyor. O halde gerek idari, gerek kurumsal, gerek kültürel ÖZERKLİK biçimlerinin henüz kesinleşmediği, yeni modellere yeni hukuksal modellere ihtiyaç var demektir. Kendisi de DEMOKRATİK ÖZERKLİK prensibinden hareket savındaki bir yönetimin, Kiliselerin, cemaatlerin, yerleşik halkların ÖZERK'liklerine müdahale etmeleri bir paradokstur.

Eğer Şam yönetimiyle bütün ipler kopartılacaksa, bunu en korumasız yerleşik halklar, kiliseler, okullar üzerinden mi yapmak gerekiyor? Yoksa tersine onların tam güvenini desteğini kazanarak mı?

Muhalifken savunduğumuz değerler, sözler değil İKTİDAR olduğumuz zaman savunduğumuz değerler, pratik bizi doğrular.

KİLİSELERLE KAVGA ÇIKARMANIN MANTIĞI NE?

Burada müdahale yapılan yer tarihin bilinen en eski Hristiyan kiliselerinden biri... Süryani Kadim kiliseleri Hristiyanlığın ilk kiliseleridir; en eski Hristiyanlık öğretisi buradan çıkmıştır. Neredeyse 1900 yıllık bir öğretiden bahsediyoruz. Bu kilisenin öğretisini hangi seküler müfredata uyduracaksınız? Kilise okulu haliyle kendi öğretisini kendisi belirleyecektir; Halifeler ve Osmanlı döneminde bile el atılmayan Kilise özerkliğine nasıl karışılabilir, anlamıyorum.

Kiliselerin Şam yönetimine bağlı kalma arzusu da anlaşılailir bir şeydir. Bunun bir "suç ve günah" olarak değil bir olgu olarak ele alınması gerekir. Kiliseler yapıları gereği muhafazakar kurumlardır. Temkinlidirler, soğuk kanlıdırlar. Bizler için "devrimci tutum, mücadele vb" göreceğimiz tavırlar onlar için "macera, cemaatlerini belirsiz bir tehlikeye atma" olarak görülebilir. Etrafı sonuçta kendilerine çok da dostça davranmamış Müslüman topluluklarca çevrilmiş bu savunmasız cemaatlerin, üzerlerine "nefret ve intikam" çekeceğini düşündükleri tutumlardan uzak kalma isteği de anlaşılabilir bir durumdur çünkü onlar 100 yıllarca ancak böyle "nötr" durarak kısmen kendi güvenliklerini sağlayabilmişlerdir.

İkincisi Suriye'deki Süryani, Keldani, Asuri, Arami, Ermeni kiliselerinin Şam yönetimine karşı savaşmaları için bir nedenleri yoktur. Çünkü Ortadoğu'da Lübnan'dan sonra Hristiyan cemaatlere en saygılı tutum almış onların yaşamlarına müdahale etmemiş yönetimlerden biri olmuştur Suriye. Bütün toplumsal tabakalar, halklar açısından değilse bile Hristiyan cemaatler açısından koruyucu bir tutum gösterdi.

Bunun tarihsel güçle nedenleri de var:
İlki; Osmanlı Devleti 1915 büyük soykırımını uyguladığında anayurtlarından zorla göçertilen Ermeniler ile zaten kendi anayurtlarında olmakla birlikte yok edilme tehdidi altındaki Asuri-Arami-Süryani halkları burada koruma gördüler.

1.Dünya Savaşı Osmanlı'nın yenilgisiyle sonunlanınca Fransa ve İngiliz mandası altındaki (Lübnan, Suriye, Irak, Filistin. Ürdün vd) kiliseler ve cemaatleri herhangi bir zorbalığa uğramadılar. 2. Dünya savaşı sonunda bölgede yeni devletler oluşurken de Hristiyan cemaatlerin dini özerkliklerinin korunması için temel güvenceler oluşturulmuş.

Toparlarsak; son 100 yıl içinde bile bir çok kez keskin siyasal değişiklikler karşısında kiliseler ancak "Dini özerklik" çeperi içinde kendilerini koruyabilmişlerdir.

Üçüncüsü ise hem Ermeni hem Süryani kiliselerinin farklı özelliklerinden biri onların, kendi cemaatlerinin ULUSAL-KÜLTÜREL özelliklerini koruyucu bir rol oynamasıdır. Örneğin çocuklar kendi anadillerini, tarihlerini ancak KİLİSE OKULLARINDA okuma olanağına sahiplerdi. Yoksa başka hiçbir MERKEZİ EĞİTİM ne Süryanice ne de Ermenice bir eğitim veriyor değildi. O halde bu okullar sadece DİNİ değil ULUSAL-KÜLTÜREL kimlik açısından da son derece önemli ve belirleyicidir.

Sadece satırbaşları halinde sıraladığım bu olgular bile Kilise okullarını kapatmanın ne anlama geldiğini (daha doğrusu ne kadar saçma olduğu ve düşmanca algılanacağını) gösterir. Kökleri yüzlerce yıllık ilişkilere dayalı GÜVEN ve GÜVENSİZLİK ilişkilerini, BÜROKRATİK KARARLAR alarak çözeceğini sanmak büyük bir yanlıştır; kibirdir.

Elbete bu halklar de tek beyinden, tek vücuttan, tek bir elden-koldan oluşmuyorlar. Değişik inanç, ideoloji ve felsefeye sahip grupları var; değişik sınıf ve tabakaları, çıkar grupları var. Onların her birinin de ayrı örgütlenmeleri, siyasi-ideolojik eğilimleri bulunur. Bunların kimi çok yakmın kimi çok uzak bulunur. Bu da demokratik bir toplumun "olmazsa olmaz"ıdır. Sadece kendimize yakın grupları dikkate alıp diğerini yok saymak doğru değildir.
"Biz Hristiyan halkları barbar IŞID'ın saldırılarına karşı koruduk, onların güven içinde yaşayacağı ve vahayı koruyoruz" demek ama onlara bu kez de kendi programını, anlayışını, tercihlerini dayatmak birbiriyle çelişir.

Asuri-Arami-Süryani-Birlikte yaşamanın altın kuralı kimlik ve kişiliğe dayatma yapmamaktır. Zora dayanmayan özgür bir etkileşim her zaman en iyisidir.

Yorumlar