BİR NEFRET SÖYLEMİ ÖRNEĞİ; ELİMDE OLSA!..


Bu paylaşımı yapan kişi "Türkleşen Kürtlere ne vaad edildi. Bunu bilmiyorum. Ama! ELİMDE OLSA idi Onlara sadece ölüm vaad ederdim" diyor.

Bu paylaşımı 39 + 3 kişi beğenmiş. 3 kişi de yorum yazmış. Beğenenlerden ve yorum yazanlardan tanıdığım birçok kişi var. Bunların çoğu da sosyalist geçmişlerden gelmiş, şimdi de sosyal-demokrat yada liberal demokrat, yurtsever milliyetçi çizgilerde durduğunu sandığım kişiler.

Bu paylaşım açıkça ırkçı, soykırımcı bir düşünceyi savunuyor. Türkleşen Kürtlerin sadece ölümü hak ettiklerini söylüyor. Elinde olsa onlara sadece ölüm vaat ediyor!

Yorum yazan hiç kimse bu görüşü eleştirmiyor; hatta teşvik ediyor. Diğerleri ise beğenerek imzalarını bu paylaşımın altına atıyorlar.

Tartışsanız hiçbiri biz haşa soykırımcı değiliz, kimsenin dilinden, milliyetinden, ırkından dolayı yok edilmesini, öldürülmesini savunmayız derler. Ama böyle bir paylaşımı da "beğenip", kakara-kikiri yorumlar yapmakta da sakınca görmüyorlar.

Bu aymazlık beni cidden dehşete düşürüyor. Aklı başında, duyarlı, bilinçli olduğunu sandığım arkadaşlara ne oluyor böyle? Nereye gidiyorlar? Bunların çoğusu örgütlü mücadelelerden de geçmiş, sol, demokrat, devrimci insanlar… Ürkütücü olan da bu.

Paylaşımı yapılan bir nefret söylemidir ve bir etnik grubu öldürülmeye layık olarak hedef göstermektedir. Onların sadece ölüme layık olduklarını söylemektedir. Diğer 42 kişi de bunu onaylamaktadır!...

Türkleşen Kürtler bir etnik gruptur. Sosyolojik bir gerçekliktir. Nasıl Kürtler bir gerçekse, nasıl başka uluslar, etnik-kültürel gruplar gerçekse... Bu gerçekliği asarak keserek, yok etme hakkımız yoktur. Nasıl Kürtler ya da başka bir ulusal, etnik, kültürel kimlik yok edilemezse... Sonuçta ulusal farklılaşmalar zamanla oluştu. Bir çok ulus, diğer ulusların, kavimlerin ayrışmasıyla var oldu. Kürtler de gökyüzünden yeryüzüne "Kürt" olarak inmedi. Muhtemelen daha önce benzeşik olan Hint-İran halkları içinden farklılaşarak oluştular. Farklılıkların birleşerek mi, ayrışarak mı oluştuğu sosyal antropolojinin konusudur ve koca bir bilim dalıdır.

Dolayısıyla ister zorbalıkla, işgalle, göç ettirmeyle; ister gönüllü birlikler, evlilikler yoluyla, ortak yaşam biçimleriyle etnik farklılaşmalar oluşabilir ve yeni sentezler ortaya çıkar.
Bu paylaşımı yazan kişinin yazısı neresinden tutarsanız sorunludur.

Türkleşen Kürtlerin "bir vaad, bir menfaat karşılığı" Türkleştiğini sanmaktadır. Burada “Türkleşmeye” daha çok ideolojik, düşünsel bir anlam yüklense de ima ettiği yıkıcılık açısından fark etmez.

Irkçılığın en yalın hali kendini “melez Düşmanlığı”nda kendini gösterir.

Melez gruplar sömürgeciliğin zoraki asimilasyon, göç ettirme ve iskan politikalarıyla oluşabilir. Bütün bir Amerika kıtası her ırktan ve her ulustan insanın melez kimlikleriyle doludur.

Diğer yanıyla barışçıl biçimde, büyük göçler, kentleşmeler sürecinde evlilikler yoluzla melez kimlikler oluşabilir. İnsanlar etnik ve kültürel kimlik tercihlerinden dolayı da suçlanamazlar, yargılanamaz.

Yazının sahibi olan kişi "Türkleşmeyi" büyük bir "ayıp, günah" olarak görmekte, bunun ancak kişisel çıkar ve vaatle olabileceğini var saymaktadır. Oysa örneğin kimileri için Türkçe yazmak bile bir "Türkleşme" belirtisidir. Mesajı yazan kişi de Türkçe yazmaktadır. Acaba bunun için kendisine bir menfaat vaadinde bulunulduğunu söylenebilir mi? Tabii ki hayır...

Türkleşen Kürtler neden "sadece ölümü" hak ediyorlar?
Türkleşen Kürtler öldürülmeli midir?

Türkleşmeyen Kürtler "üstün insan", Türkleşen Kürtler değersiz varlıklar mıdır?

Türkleşen Kürtler gibi; Kürtleşen Ermeniler de bir gerçeklik değil mi?

Bu yazıyı yazan, paylaşan ve beğenenler hep birlikte Türkleşen Kürtlerin ikinci sınıf, düşük insanlar olduğunu, sadece ölümü hak ettiklerini söylüyorlar.

Bu çok açık bir ırkçılıktır, şövenizmdir, soykırım kışkırtıcılığıdır!

ELİMDE OLSA!

Ermenilerden nefret eden ve onları İmparatorluğun nimetlerinden faydalanan asalaklar olarak düşünen Talat Bey, Osmanlı İmparatorluğunu yöneten en yetkili kişilerinden biri değil de Edirne'de Posta Memuru olarak kalsaydı, muhtemelen bu görüşü kahvede okey oynarken çevireceği "geyik muhabbeti" gibi kalacak ve yanındakiler de şimdi Facebook arkadaşlarının yaptığı gibi beğenip geçeceklerdi. Ama gün geldi ölüm fermanı vermek "ELİNDE OLDU" ve Talat Paşa olarak yüzyılın en büyük soykırımlarından birinin mimarı haline geldi.

"ELİMDE OLSA" sözünü, paylaşan kişinin bunu büyük harfle yazmış olması da dikkat çekici ve fırsat kollayanların, fırsat yaratmaktan da çekinmeyeceğini unutmamalı.

Bu tür örneklere dikkat çektiğimde aldığım "olağanlaştırıcı" bir cevap vardır. "Bu sözler aslında ezilen ulusun öfkesini yansıtmaktadır; ellerinde iktidar aracı olmadığı için "ırkçılık ve soykırımcılık" tehlikesi içermez" derler.

Tam tersine, sırtı sıvazlanan, makul karşılanan söylemler önümüze aşılamaz engeller olarak çıkar.

Abarttığımı düşünenler olabilir.

Evet bence bu tehlikeyi abartmak lazım!

Farklı etnik grupları öldürülmeyi hak eden topluluklar olarak yaftalamak; asıl bu söylemleri gülüp geçerek, kakara kikiri gülerek kanıksamak, sıradanlaştırmak, yok edici kültürün varlığını gösterir.

Berlin’de Avrupa Holokost Kurbanları anısına yapılan görkemli anıt boyumuzun yetişmeyeceği ve uluşamayacağımız büyüklükte yüzlerce beton bloklardan oluşuyor. Fakat bu bloklar anıtın ilk girişlerinde o kadar da büyük değildir; üzerinde oturulabilir, atlanabilir. Hatta bazı bloklar o kadar incedir ki onların bir blok olduğu bile fark edilmeden üzerine basılıp geçilir. Anıtın içine doğru ilerledikçe içine girince bloklar yükselir, insanların boyunu aşar ve aradaki labirentler içinde kaybolunur.

Bu bize, önemsemediğimiz, üzerinden kolayca atladığımız bu küçük şeylerin önümüze nasıl devasa bloklar olarak dikilebileceğini anlatır.

SOYKIRIMI SADECE İKTİDARDAKİLER YAPMAZ, RUANDA ÖRNEĞİ…

Yakın bir zamanda (1994) yaşanan Ruanda soykırımı örneği, tartıştığımız duruma oldukça uygun. Ruanda'da yaşanan soykırımda kendisi de ezilen bir ulus olan Hutuların, kendi içindeki etnik farklılaşmaya, Tutsilere karşı gösterdiği nefret ve ölümcül duyguyu bulabiliyoruz.

Hutular bir ay içinde 800 bin Tutsiyi ve onlarla kaynaşmış olanları kelimenin tam anlamıyla keserek öldürdüler. Ruanda soykırımı "Türkleşen Kürtlere ölüm vaad eden" kişinin yaklaşımına çok benziyor. Soykırımı, ırkçılığı sadece iktidar olanlar yapmaz. Muhalif örgütler de kendilerine iktidar alanı açmak için soykırıma başvurabiliyor. Ruanda bunun açık örneğidir.

Hutular ve Tutsiler, Ruanda'nın yerlisi iki etnik gruptu. Özünde dil ve kültür olarak birbirlerinden çok uzun olmayan süreçte ayrılmış ve iki ayrı kabile halinde yaşamaktaydılar. Belçikalı sömürgeciler Tutsileri kendilerine daha yakın görerek ayrımcılık politikası uyguladılar, bürokraside ve ekonomide belirli yerler sağladılar. Hutular ise daha geri kaldı ve Tutsileri sömürgeci beyazların bir uzantısı olarak nefret objesi haline getirdiler. Her iki grupta da bu sınıfsal farklılıklara ve sömürgeci ilişkilere, etnik farklılaşmalara ılımlı bakan unsurlar vardı.

Ruanda bağımsızlığına kavuştuktan sonra Hutu ve Tutsiler arasındaki gerilim de hiç eksik olmadı. Nihayet iktidar mücadelesinde Tutsilere karşı yürütülen nefret örgütlü bir "yok etme" operasyonu boyutuna ulaştı. "Böcekleri temizleyelim!" sloganı ile "Devrimci" Hutular bir ay içinde 20. yüzyılın son büyük soykırımını gerçekleştirdi; çağdaş dünyanın gözleri önünde insanlar gerçekten de parça parça doğrandı...

İşte etnik farklılaşmalara karşı yaratılan nefret ve ölümcül vaat söylemlerinin "ELİMDE OLSA!" hali budur.

Geçmişte yaşanan soykırım suçları söz konusu olduğunda bunun "cahil", "kandırılmış" insanların katılımıyla olduğu mazareti sık sık öne sürülür. Ben ise Facebookta paylaşılan ve açık bir şovenizm, nefret ve öldürme çağrısını yapıp hep birlikte güle oynaya paylaşan insanların kültürel düzeylerine, geldikleri siyasi geleneklere bakarak dehşet içinde kalıyorum. Cinayetleri tasarlayan “zeka”nın bunu cahillere, sapıklara, hastalara, çocuklara –hasılı cezai sorumluluğu olmayanlara- yıkması gibi.

İşte internette bir “tık”la beğenilip geçilen “ELİMDE OLSA OLDÜRÜRDÜM” vaatleri, küçümsenin, üzerinden atlanıp geçilen bu beton bloklar gibidir. İleride önümüze aşamayacağımız, etrafından bile dolaşamayacağımız kötülükler haline gelmemesi için uyarı yapmak en doğrusudur. İleride “ANMA” yapmak yerine bugün duyarlı olup “KINAMAK” daha doğru değil mi?

Bilerek bu paylaşımdaki isimleri gizledim. Amacım insanları teşhir etmek değil. Diliyorum ki bu yanlışlarını görsünler ve derhal vazgeçsinler.

Yorumlar