Hasip Kaplan'ın neden olduğu tartışmalar sosyal medyada çığrından çıkmışa benziyor. Toplumda bir karşılığı var mı bilmiyorum ama siyaseten kendi kendimizin ayağını vurmaktan başka bir getirisi olmadığına eminim.
Devlet erkanı ve bilumum iktidar yanlıları keyifle izliyorlardır bu dalaşmaları. "HDP, bil vesile dağılırsa bize de pay düşer mi" diye pusuya geçip taş atanlar da caba. HDP dağılırsa, bu taraftan kimse heveslenmesin derim; bundan yararlanacak tek odak Erdoğan-AKP diktatörlüğü olur.Tartışmanın nefret diline dönüşmesine, dönüştürülmesine gelince;
Ne Hasip Kaplan ırkçıdır, ne de Sırrı Süreyya sömürgecidir...
Kaplan, bana göre maksadı aşan çok yanlış bir ifade kullandı. Kendisine verilen cevaplar ve özellikle Önder'in "tükürüklü" cevapları da çok yanlıştı.
Hasip Kaplan'a "ırkçı" demek ayrı, kullandığı ifadenin "ırkçı" olduğunu söylemek daha farklı bir şeydir. Bir insana "ırkçı" denildiği zaman onun mensup olduğu kimliğe de "ırkçı" denilmiş olmaz. Kaplan'a "ırkçı" denildi; buradan "Kürtlere ırkçı denildi" çıkarması yapmak, sonra birisinin "Kürtler ırkçı olamaz", diğerinin hayır efendim "Türk ırkçılığına karşı Kürtler ırkçı olmalı" lafları dolaşıp duruyor. Irkçılığı hafife alan bu kadar çok paylaşım insanın kanını donduruyor!
Bunlar sonuçta aynı partili iki kişi değil mi? Aynı partide ve "Türkiyelileşme" konseptinde anlaşmış olarak birlikte savunup çalışmadılar mı? İkisi de Öcalan'ı lider olarak görmüyorlar mı? Dışardan içeriye, içerden dışarıya mesaj götürüp getirmediler mi?
Her ki taraftan yapılan atışlar da bu gerçeği unutmuş görünüyor.
Bundan sonrası kavramların cımbızlanması, abartılması, kör döğüşüne çevrilmesidir...
Nedense ezilenlerin, mağdur olanların birbirine olan nefreti çok daha acımasız oluyor. Psiko-patolojik bir durum...
Gerçek düşmanını yere serme gücün yok ama azıcık aranın açıldığı eski arkadaşını yerden yere vurabilir, tekmeleyebilir, hakkından gelebilirsin. Ne galibiyet ama Aferim bize!
HDP kendisini sadece Kürt partisi değil Türkiye'de yaşayan halkların BİLEŞEN bir partisi olarak deklere etti. Zaten kendine uygun gören girip içinde çalışıyor; benimsemeyen de başka kulvarda siyaset yapıyor. Yanlış olan GERÇEKLERDEN değil VARSAYILANLAR üzerinden konuşulması.
Yine başka bir gerçek, biz beğensek de beğenmesek de bu KONSEPT, büyük çoğunluğu Kürt toplumundan olmak üzere yaklaşık 6 Milyon seçmenin desteğini kazandı. Yüksek bir seçim barajını aşabildi. Binlerce kadrosu bu konsept için seferber oldu, çalıştı; cezaevlerine girdi, bedeller ödedi, halen ödüyor vb.. Şimdi kimse bunu keyfi olarak başka türlü yorumlama hakkına sahip olabilir mi, olmamalı.
Yani özünde BİLEŞEN ve İTTİFAK esprisi olan bir yapıyı kendi içinden parçalamak için bir çıkış yapıyorsanız bunun "iyi niyetli" bir izahı olamaz.
HDP'de çalışan, Türkiye'de yaşayan bütün halklardan insanlar, kadrolar bana göre SAMİMİ ve DÜRÜST biçimde Kürt ulusal demokratik hareketinin, onun haklı istemlerinin de DOSTU insanlardır. DEMOKRASİ ve ÖZGÜRLÜK mücadelesinde bizim omuz omuza vereceğimiz / verdiğimiz İTTİFAKÇILARIMIZDIR.
İçlerinde kötü niyetli veya görevli olanlar yok mudur? Elbette ama belki çok daha fazlası Kürtlerin içinde de vardır... Bu ayrı bir konu...
HDP'deki ittifakçıları ideolojik, siyasal, kültürel şekillenmeleri itibariyle yanlış, yetersiz bulabiliriz, eleştirebiliriz vs. ama Türkiye toplumunda bütün tehditlere ve caydırmalara karşın yanyana durmaktan vazgeçmeyen DEĞERLİ insanlardır. Ve maalesef Türkiye toplumuna göre oranları oldukça azdır.
Peki biz ne yapıyoruz? Sanki bütün Türkiye, Kürt ulusal hak ve özgürlüklerine destek için sıraya girmiş de, HDP'dekiler fazlaymış ve gibi neredeyse MHP'li faşistlere duyulmayan öfke ve nefretle onlara saldırılıyor? Neden?
İsmail Beşikçi hoca örneği veriliyor ama Beşikçi'nin de 15 Ağustos'u Kürtlerin "ilk kurşun" ve miladı saydığını, gerilla hareketinin Kürt toplumunu değiştirip dönüştürdüğünü, Öcalan'ın liderliği hakkında yazdıklarıyla; bugün HDP'de çalışan "Türkiyeli" solcuların söyledikleri arasında ne fark var? Beşikçi de halen bu görüşlerinden vaz geçmiş değil. İmralı süreci sonrası için eleştirici...
Türkiye solu ise kendi ideolojik tercihleri açısından ORTAK ALAN mücadelesini daha fazla önemsedi, önemsiyor. Bu kendi bulundukları noktadan anlaşılabilir bir durumdur. Ki bunun mimarı da kendileri değil Öcalan'dır. O halde Öcalan'a, PKK'ye olan kızgınlığı madem onlardan çıkaramıyoruz, nasıl olsa bunların arkasında kimse yok kolaycılığıyla Önder'den veya Kürkçü'den çıkarmaya çalışmanın etik bir yanı olabilir mi?
Kürtlerin de Türkiye'de ve Kürdistan'daki bütün halklarla ORTAK ALAN mücadelesine ihtiyaçları olduğu görüşündeyim. Yanlış olan bunu ÖZGÜRLÜK ve BAĞIMSIZLIK mücadelesinin alternatifi gibi görmek, onun yerine İKAME etmektir. Birbirinin alternatifi değil, birbirini destekleyen vektörler bunlar. Özgürlük dinamizmi olan çizgiyi diğerine tabi kılıp, ertelediğinizde Demokrasi mücadelesi de güçlenmiş olmuyor, zayıflıyor. Roajavadaki mücadelenin HDP'ye kattığı dinamizm ve ivme bunun bir örneğidir.
Beğensek de beğenmesek de en yakınımızda duran demokrat, sosyalist, devrimci, ilerici insanları böyle TEKMELEDİĞİMİZDE, imdat çığlıklarımıza kim ses verecek?
"Biz bize yeteriz" havaları hiç gerçekçi değildir. Kürt toplumunu zaten çok az sayıdaki dostu ve ittifakından koparmak, düşmanlaştırmak akıl işi değildir.
"Peki Türkiye soluna sözün yok mu" diyenlere cevabım, önce İĞNE KENDİMİZE... Merak etmeyin ÇUVALDIZ hazır..
Yorumlar
Yorum Gönder