KUR'ANDA ÇOCUK ÖLDÜRMENİN HİKMETİ!


Osmanlı padişahlarının tahta ortak çıkmasınlar diye kendi çocuklarını, kardeşlerini daha kundaktayken boğdurarak öldürdükleri, bunun da Osmanlıcılar tarafından "nizam-ı alem(!) için gerekli" diye savunulduğunu biliyoruz.
Buna karşın "çocuk öldürmek" günümüzde neredeyse bütün inançlar ve felsefik düşünceler tarafından lanetlenen bir kötülük olarak kabul edilir. Siyasi mücadele veren ve savaşan tarafların birbirlerini sık sık "çocuk katili" olmakla suçladıklarını görürüz. Çocukların öldürülmesi savaşırken bile kabul edilemeyecek ahlaki bir düşkünlük olarak görülür.
İslam dininin kutsal kitabı Kur'an-ı Kerim'in 17. Kehf suresi 65'den 82'ye kadar geçen ayetlerde Hz. Musa ile bir adam arasında geçtiği belirtilen bir kıssa anlatılır. Burada anlatıldığına göre Hz.Musa, Allahtan kendisine bilgi ihsan edilmiş olan bir adamla buluşur, onun bilgisini elde etmek ister. Adam, sabredemiyeceğini söylerse de Musa ısrar edince, kendisi anlatıncaya kadar göreceği şeylerin nedenini sormamasını şart koşar.
Birçok dini kaynak (Örneğin Mevlana'nın Mesnevi'sinde) Kuran'da ismi belirtilmese de bu "adam"ın Hz.Hızır olduğu kabul edilir.
Yanlıştı-doğruydu, tahrifattı-değildi tartışmasına girmemek için Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 2011 yılında yayınladıgı "Kuran Meali"nde bu Kehf suresini aynen aktarıyorum:
"65. Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.
66. Mûsâ ona, “Sana öğretilen bilgilerden bana, doğruya iletici bir bilgi öğretmen için sana tabi olayım mı?” dedi.
67. Adam, şöyle dedi: “Doğrusu sen benimle beraberliğe asla
sabredemezsin.”
68. “İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredebilirsin?”
69. Mûsâ, “İnşaallah beni sabırlı bulacaksın. Hiçbir işte de sana karşı gelmeyeceğim” dedi.
70. O da şöyle dedi: “O hâlde, eğer bana tabi olacaksan, ben sana söylemedikçe hiçbir şey hakkında bana soru sormayacaksın.”
71. Derken yola koyuldular. Nihayet, bir gemiye bindiklerinde (adam) gemiyi deldi. Mûsâ, “Sen onu içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu, şaşılacak bir iş yaptın.” dedi.
72. Adam, “Sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin, demedim mi?” dedi.
73. Mûsâ, “Unuttuğum için bana çıkışma ve bu işimde bana güçlük çıkarma!” dedi.
74. Yine yola koyuldular. Nihayet bir erkek çocukla karşılaştıklarında, adam (hemen) onu öldürdü. Mûsâ, “Bir cana karşılık olmaksızın suçsuz birini mi öldürdün? Andolsun çok kötü bir iş yaptın!” dedi.
75. Adam, “Sana, benimle beraberliğe asla sabredemezsin demedim mi?” dedi.
76. Mûsâ, “Eğer bundan sonra sana bir şey hakkında soru sorarsam, artık benimle arkadaşlık etme. Doğrusu, tarafımdan (dilenecek son) özre ulaştın (bu son özür dileyişim)” dedi.
77. Yine yola koyuldular. Nihayet bir şehir halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Halk onları konuk etmek istemedi. Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Adam hemen o duvarı doğrulttu. Mûsâ, “İsteseydin bu iş için bir ücret alırdın” dedi.
78. Adam, “İşte bu birbirimizden ayrılmamız demektir” dedi. “Şimdi sana sabredemediğin şeylerin içyüzünü anlatacağım.”
79. “O gemi, denizde çalışan birtakım yoksul kimselere ait idi.
Onu yaralamak istedim, çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı.”
80. “Çocuğa gelince, anası babası mü’min insanlardı. Onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk.”
81. “Böylece, Rablerinin onlara, bu çocuğun yerine daha hayırlı
ve daha merhametli bir çocuk vermesini diledik.”
82. “Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi. Altında onlara
ait bir define vardı. Babaları da iyi bir insandı. Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur.”
ÖZETLE;
74. Ayette yazdığına göre Hz.Musa ile adam yolda KÜÇÜK bir ÇOCUK'la karşılaşıyorlar ve adam HEMEN çocuğu öldürüyor. Musa buna itiraz ediyor ama adam çocuğu niçin öldürdüğünün nedenini 80, 81.ayetlerde açıklıyor:
Çocuğun anası, babası müslüman ve temiz insanlardı, halbuki çocuk kâfir olacaktı; ana-babasını küfre ve azgınlığa sevk etmesinden korktum, öldürdüm. Tanrı onlara daha iyisini versin...
Kuran'ın başka bir yerinde Kehf süresindeki bu ÇOCUK ÖLDÜRME hadisesini kınama, haram kılma veya başka bir açıklama yapılmıyor.

Buradan nasıl bir ders çıkarılacaktır?
Çocukların hangi ana-babadan oldukları, nasıl bir ortamda yetişecekleri, nasıl bir EĞİTİM görecekleri, terbiyeleri önemli olmadığı anlatılıyor. İleride nasıl bir insan olacakları daha çocukken bellidir, kaderlerinde yazılmıştır. O halde onların ileride "kötü biri!", "kafir, müslüman olmayan biri" olacağı belliyse rahatça öldürülebilirler. Allah onun yerine ana babasına daha hayırlı bir evlat verebilir!
SONUÇ: Kafirler daha çocukken, -daha kafir olup olmayacaklarını kendileri bile bilmezken!- öldürülebilirler; bunda bir keramet vardır. Çocuk kefirler öldürüldüklerine göre, yetişkin kafirleri öldürmek haydi haydi mübah sayılır demektir.
Yine burada, inanmak veya inanmamak insanın özgür iradesiyle, bilinciyle yapabileceği bir SEÇİM değil, mutlak bir kader olarak veriliyor. Bir çocuk bilinçli olmadığı bir halden .ir durumdan sorumlu tutuluyorsa, İMAN sahibi olup olmamak da insanın sorumluluğunda değil demektir. O halde cennet ve cehennem vaadi niye var?

-Masum bir çocuğun, yapmadığı bir eylemden ötürü öldürülmesi “hikmet” sayılıyor.

-Bu da, masumiyet, özgür irade ve adalet ilkeleriyle çelişmiyor mu?

İslam düşüncesini savunanların bir kısmı çelişmeyi "İlahi hikmetin insan aklına her zaman açık olmayabileceğini; Dışarıdan bakıldığında zulüm gibi görünen şeylerin ardında yüksek bir hikmet olabileceği" biçiminde açıklamaya çalışır. "Dolayısıyla, burada bir insanın öngörüsü değil, Allah’ın mutlak bilgisine dayanarak verilen bir karar söz konusudur. Bu, olağan bir durum ya da örnek teşkil etmesi gereken bir davranış değil, yalnızca bir kereye mahsus v e ilahi vahiy ile yönlendirilmiş bir istisna ve özel bir ilahi müdahaledir." denir.

"Peki bu 'Kıssa' niye anlatılıyor, insanlar bu kıssadan nasıl bir ders çıkarmalıdır?" diye sorduğumuzda da; Kur’an kıssaların bazıları, “aklın sınırlarını göstermek”, bazılarının da “zamanın üstünde bir bakış açısı kazandırmak” için olduğu cevabı verilir. Peki İslamcıların öne sürdüğü gibe "Kur’an, “sorgulama”yı yasaklamayıp, sorgulamayı imanla birlikte yürütmeyi öğrettiğine, yani aklı da tatile çıkarmadığına göre sorgulayalım:

Peygamber bir çocuğun öldürülmesine haklı olarak itiraz ediyor; adam "hele sabret" diyor. Tamam şeylerin içyüzünü öğrenmeli, acele karar vermemeliyiz. Bunu anladık, peki çocuğun niçin öldürüldüğünü öğrendiğimiz de başlangıçtaki itiraz geçersiz mi oluyor. Buradaki "hikmet" nedir, bize övülen, örnek gösterilen âhlak" ya da "tanrının adaleti" nedir?

Halk arasında bir deyim vardır: "Özürü kabahatinden büyük!" derler. Çocuk öldürmek "kabahat!" peki bunun özürü ne? "Çocuk ileride kafir olacaktı, ana-babasını da kötülüge sürükleyecekti!"

Bu hikmet!, bize bir özel şartlar altında bir çocuğun öldürülebilir olacağını söylüyor açıkça. Kafir çocukların, anasına-babasına zarar verebilecek çocukların öldürülebileceğini söylüyor: Çocukların masum olmayabileceğini; imanın akılla-iradeyle, eğitimle değil kaderle belirlendiği; kafirlerin çocuklarının bile ölümü hak ettiklerini söylüyor.

Peki burada "Tanrının adaleti nerede?" Bunun sadece özel bir durumda, sadece bir kişiye verilmiş olduğunu varsayalım. Burada normalleştirilen ahlaki örnek "bir çocuk öldürme" işi değil midir? Eğer iman akılla sorgulanacaksa böyle bir sonuç çıkar ortaya. Eğer Kur’an akla açık bir kitap ise, neden bu kıssada bir çocuğun öldürülmesi “hikmet” diye sunuluyor? Bu nasıl adalet olabilir? Ve eğer bu adaletse, o zaman akılla inşa edilen bir ahlak burada yıkılmıyor mu?

Eğer bir hikaye ahlaken yanlış bir şeyin içine meşruluk katıyorsa, bu metnin amacı sorgulanmalı.

Bunun Kur'anı diğer bazı ayetleriyle, genelde kabul edilen tutumla çeliştiği görülür. Kehf Suresi’ndeki bu kıssanın, çoğu İslam yorumcusunun kabul ettiği "masum bir canın öldürülmesinin haram oluşu, çocukların sorumluluktan muafiyeti, cezaların fiile dayalı olması" gibi genel ahlaki ilkeleriyle açıkça çelişkildir.  “Kim bir canı haksız yere öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur” (Maide 32) ayetiyle, bu kıssada bir çocuğun öldürülmesi arasında açık bir gerilim var. Ayrıca, çocuğun henüz fiil işlemeden, yalnızca “ileride kâfir olacağı” gerekçesiyle öldürülmesi, İslam’da cezai sorumluluğun bireyin özgür iradesine ve gerçekleşmiş eylemlerine dayandığı iddiasına da ters düşüyor.

Bu kıssada birden fazla sorun olduğunu görüyorum.

Evet, şeylerin özünü, nedenini iyice bilmeden anlamadan aceleyle karar vermemek, sabırlı olmak gerekir. İlk bakışta yanlış görülen şeylerin de o anda bilmediğimiz izahları olabilir. Bunlar tamam...

Ama kıssada "çocuk öldürmenin" nedenin sonuçta öğrendik ve bu neden "çocuk öldürmeyi anlaşılır kılmadı, meşrulaştırmadı; tersine daha büyük bir dehşet saçtı. Akıl sahibi olmanın, idrak etmenin İMAN için yeterli ve gerekli olmadığını ögreniyoruz.

-Anne babalar şöyle düşünübelir; çocuğumuzu imanlı biri olarak eğitiyoruz, ona adaletli ve vicdanlı olmayı öğretiyoruz, İslamın bütün gereklerini yerine getirmesini sağlıyoruz ama bütün bu çabaların bir anlamı olmayabilir çünkü çocuğumuz ileride yine de kafir olabilir, çünkü o bizim çabamıza çocuğun iradesine rağmen kaderinde yazılmıştır.

-Başka dehşetli bir konu; Burada yalnızca çocuk cezalandırılmakla kalmıyor anne-babası da cezalandırılmış oluyor. Ama neden onlar çocuklarını yetiştirirken İslam'a göre herhangi bir kusur işlemediler ki? Hatta çocuk öldürüldükten sonra bu ana-babası için daha büyük bir acı olmaz mı?

- Bir başka dehşetli nokta insanlar hata ve sevaplarından dolayı Allaha karşı sorumludur. Ama burada cezayı tanrıyı ilerideki kendisine özel bilgiler ihsan edilmiş ama sonuçta bir KUL tarafından icra ediliyor. Demek ki Tanrı bazı kişileri özel bilgiler, ileriyi görme gibi özelliklerle donattığı gibi, ona hem Allah adına iyilikler yapqma hem de Allah adına cezalandırmalar yapma ayrıcalığı veriyor. Öyleyse kimi Şeyhlerin, Tarikat liderlerinin, Mezhep kurucu ve önderlerinin Tanrı tarafından kendilerine özel marifetler yüklendiği, kimilerine keramet gösterip, iyilik yapıp; kimilerini cezalandırma ayrıcalığı verdiğini iddia etmelerinin bir temeli oluşuyor. Kıssa da açıkça var...

- Kafirlik nedir, neden ölümcül bir suçtur. Kimler kafirdir gibi daha geniş ve ucu açık bir soru var ki, eğer Kafir olmak ölümü hak etmeyi gerktiriyorsa; bir kişiy, bir grubu, bir toplumu "kafir" ilan ederek yok etmeye çalışmak da mümkün hale gelir. - İşte bu nedenlerle söz konusu Sürede anlatılanlar beni birçok yönüyle rahatsız ediyor

Kutsal kitapta bu tür kendi kendini anlamsız kılan saçmalıkların olması ve sorgulanmadan kabul edilmesini istemenin bir nedeni var. İnsana AHLAK ve MANTIK olarak yanlış gelen şeylerin, sadece din ulemaları tarafından bilinen bir SIRRI, GİZLİ BİR NEDENİ(!) bir hikmeti vardır. O halde İman sahipleri bunu sorgulamasın istenir.

Kur'anda "anlayasınız diye her şeyi apaçık yazdık!" denir ama apaçık yazılan bu kıssanın yüzlerce yüzlerce İslam ali, filozofu, tesfircisi tarafından farklıyorumu, okunma biçimi, tevil etme, yanlış anlaşılma, yanlış yorumlama iddialarını görürüz. Sonuç yine Kuran'ın kendi iddiasıyla çelişen bir şeydir:

"Herkes Kur'anı olduğu gibi anlayamaz!"

O halde kitap herkes için değil, sadece onu anlayıp bilgili, ilim irfan sahibi "ulema sınıfı" için çoğu kez çatışmalı biçimde anlaşılabilir. Sıradan insanlar bunu anlayamaz. Anlamadığı şeyi sorgulamaya kalktığı için de "dinden imandan çoktığı, küfre düştüğü" iddiasıyla korkutulur; meydan tefsircilere kalır.

Yanı Tanrı ile onun "yazdırdığı" kitap doğrudan değil, birinin yorumu öbürüne uymayan yığınla tarikat, cemaat, mezhepin ruhban sınıfı aracılığıyla "kullara" intikal ettirilir.
Kuran'da Çocuk öldürülmesi ile ilgili başka ayetler de var.

Hz.İbrahim'in rüyasında gördüğü için oğlunu Allaha kurban etmek maksadıyla onu boğazlamaya kalkışması, oğlunun da buna rıza göstermesi üzerine, Allah'ın "sizin sadakatinizi sınadım" diyerek kurbanlık olarak bir koç göndermesi hikayesi dışında birkaç tane daha; Örnekse:
6/EN'AM sûresi, 137. nolu ayet: "Yine bunun gibi, Allah’a ortak koşanların çoğuna, koştukları ortaklar, ÇOCUKLARINI ÖLDÜRMELERİNİ GÜZEL GÖSTERDİK Kİ, onları helâke sürüklesinler ve dinlerini karıştırıp onları yanıltsınlar. Eğer Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı. Artık sen onları uydurdukları ile baş başa bırak." denilerek, kafirlerin çocuk öldürmelerini güzel gösterdiklerini ve bunun onları helake sürüklemek için bir tuzak olduğu belirtilmektedir.
Yine 6/EN'AM sûresi,140.ayet; "Beyinsizlikleri yüzünden bilgisizce çocuklarını öldürenler, Allah’ın kendilerine verdiği rızkı -Allah’a iftira ederek- haram sayanlar, mutlaka ziyan etmişlerdir. Gerçekten onlar sapmışlardır. Doğru yolu bulmuş da değillerdir."
151. (Ey Muhammed!) De ki: “... FAKİRLİK ENDİŞESİYLE ÇOCUKLARINIZI ÖLDÜRMEYİN. Sizi de onları da biz rızıklandırırız...
17/îSRA SURESİ, 31. ayet: "31.YOKSULLUK KORKUSUYLA ÇOCUKLARINIZI ÖLDÜRMEYİN. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır."
60 MÜMTEHİNE sûresi 12. ayette "Ey Peygamber! Mü’min kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, ÇOCUKLARINI ÖLDÜRMEMEK, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, hiçbir iyi işte sana karşı gelmemek konusunda sana biat etmek üzere geldikleri zaman, biatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan bağışlama dile. ...
Müslümanların kendi çocuklarını yoksulluk nedeniyle, bakamayacakları korkusuyla öldürmeleri (kadınların kürtaj veya bilinçli düşük yapmaları) haram kılınmış. Fakat çocuğun kafir olma öngörüsüyle öldürülebilmesi, kafirliğin çocuk da olsa bir öldürme sebebi olması ortadan kaldırılmıyor.
Kürtaj konusunun stadyumlarda pankartlarla kınandığı bu günlerde, çocuk öldürme ile ilgili "kitapta" ne yazılmış. merak ettim...
Ağanın mutlaka bir bildiği vardır!
Yaptı ama hele bir sor ki niye yaptı?

Yorumlar