MUSA ANTER'den BİR SOYKIRIM ANISI...


Musa ANTER, Babanzade ailesinden Zihni Paşa'nın oğlu, gazeteci ve ekonomi profesörü H. ŞÜKRÜ BABAN (1890-1980)'dan naklen 1915 soykırımına dair şu anıyı aktarıyor.

“Şükrü Baban’ın bana anlattığı bir başka anısı daha vardı. Kanımca, burada aktaracağım bu anısı, hem tarihi bakımdan, hem de günümüz bakımından önem taşıyor. Şöyle anlatmıştı bunu Şükrü Baban:

‘Babam Zihni Paşa Beyrut valiliğinden emekli olmuştu. Kendisi Talat Paşa’nın yakın dostu idi. Talat Paşa, aşağı yukarı her Cuma tatilinde Süleymaniye’deki köşkümüze gelir; Babamla hem rakı içer, hem de satranç oynarlardı. Ben de o ara, yani 1915’de Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirmiş, Fransa’dan yeni gelmiştim. Paris’te biraz daha kalmak istiyordum ama harp başlayınca geri dönmek zorunda kaldım.

Bir Cuma gün, uşaklar, beni paşa babamın çağırdığını söylediler. Selamlığa gittim. Babamla Talat Paşa’nın elini öptüm. Talat Paşa, “Oo! Maşallah Şükrü, sen kocaman bir delikanlı olmuşsun... Okulu da bitirmişsin öyle mi? ‘Enver Paşam’ dedim. ‘Öyleyse oğlum, bugünden itibaren seni Osmanlı İmparatorluğu İskan Umum Müdürlüğü’ne tayin ettim’ dedi. Ben şaşkın şaşkın. ‘Paşa Amca, kimleri iskan edeceğim?’ deyince güldü ve ‘Oğlum Ermenileri İskan edeceksin’ dedi. ‘Peki, Ermeniler meskun değil de göçebeler mi? Ben bu işi nasıl yaparım, bilmem ki’ deyince bir kahkaha attı ve, ‘Şükrü, sen Paris’e gittin ama hala çocuksun... Oğlum, kolaydır; sen emir vereceksin, Erzurum’daki Ermeniler Muş’a gelince yolda iskan olurlar; Van’ınki Bitlis’de; Bitlis’inki Siirt’de; Diyarbekir’inki Urfa’ya, Urfa’nınki Mardin’e ve Mardin’inki de Musul’a giderken yolda iskan olurlar.’ Bu, yoldaki sözüm ona iskanı ve fecaati anlayınca sapsarı kesildim, dilim dönmez oldu. Hemen dışarı çıkmamı emrettiler. Haremliğe giderken annem halimi sordu, anlatamadım. O heyecanla ertesi cumaya kadar ne rahat yedim içtim, ne de uyudum.

Ertesi Cuma beni yine çağırdıklarında büsbütün elim ayağım titredi; şayet yine beni göreve zorlarlarsa, ya Paris’e kaçar veya intihar ederim diye düşündüm. Ama öyle olmadı. İçeri girince Talat Paşa halimi görüp, ‘Korkma, korkma, gel. Sanki senden başka Şükrü yok mu? Daha iyi Şükrü’yü bulduk’ dedi...’

‘Daha iyi Şükrü’ dediği, bu olayda iskan müdürü ve ustaca tecrübesinden ötürü Atatürk devrinde içişleri bakanı olan Şükrü idi. Ki bu kaabiliyetinden ötürü Atatürk kendisine ‘Kaya’ soyadını vermişti: ŞÜKRÜ KAYA! Çünkü Cumhuriyet döneminde de iskan sorunu vardı. Ama bu sefer Ermenilerin değil, Kürtlerin iskanı söz konusuydu.”

(Musa Anter, “Hatıralarım”, Cilt 1, İstanbul, 1991, s.70-71)

FOTOGRAF: "Daha iyi ŞÜKRÜ", Ermeni soykırımın "İskân"(!) Umum Müdürü Şükrü KAYA (1883-1959, Yalova'da Atatürk'le beraber. Şükrü KAYA , Kürtlere karşı yürütülen bütün imha, sürgün ve soykırımlar sırasında da (1927-1938) İçişleri Bakanı idi...

Daha önce Dışişleri Bakanlığı ve daha sonra CHP Genel Sekreterliği yaptı.

Şükrü KAYA, bize soykırımcı kadroların Cumhuriyet dönemindeki rollerine; sürgün, soykırım ve asimilasyonla yürüyen "ETNİK ARINDIRMA!" politikalarının devamlılığına tanıklık eden bir figürdür.

Yorumlar