KİMSE ZULMÜ HAKKETMEZ!


Dünyanın kimi yerlerinde insanlar hastalanan veya darda olan yakınları için endişelenir; bir yerden öbür eve taşınmak bile sıkıntı yaratır.

Dünyanın başka yerlerinde ise insanlar (Örneğin Ukrayna'da, Kafkasya'da, Kürdistan'da, Ortadoğu'da) insanlar bir sabah başlarına yağan ateşle uyanıyorlar... Birden bire coluk çocuklarını, yakınlarını, evlerini, yer yurtlarını kaybetmiş olarak zulmün ortasında buluyorlar kendilerini!

Neden? Niçin?

Hangi kişisel hatalarının, suçlarının bedeli onları böyle bir zulme maruz bırakır?

Laf cambazları burada devreye girer ve bütün bunların herhangi bir nedenle "KAÇINILMAZ!" olduğu teorilerini üretmeye koyulur. Haksızlıkların ürettiği acı, öfke ve nefretin; başka haksızlıkların yakıtı yapılması işten bile değildir...

En çok da kurbanlar tekmelenir...

Kendimizin nedeni ve uygulayıcısı olmadığımız şiddettin sonuçlarını, siyasi rekabetlerimizin malzemesi yapmaya veya birbirimizi yemeye koyuluruz!

Ahlaki ve düşünsel tutarlılığın böylesi zorzamanlarda çok daha önemli olduğunu düşünürüm.

Hiç bir kimse, hiç bir canlı ZULMÜ HAKKETMEZ...

Kendimizi yoklayalım derim. Kimilerimiz "birileri bunu hak etti" diye düşünüyor ve hissediyor mu? "Ne yapalım böyle şeyler oluyor maalesef" noktasında mıyız? Onlar "insan değil ki" diyor muyuz? Nefret ettiğimiz "taraf"ın acılarını yok sayıyor muyuz?

Savaşın ve şddetin her zaman kazananları aynıdır:

- Uluslararası silah tekellerinin, savaş endüstrisinin ağaları;
- Ordu, polis, gizli servis, mafya ve terör gruplarını yönetenleri ve egemenleri,
- Yıkım, şiddet ve nefretin sonuçlarını paraya çevirenler,
- ve popülist eyyamcı politikacılar...

1. ve 2. dünya savaşında Almanya ve Fransa arasında"Majino hattı" ile tahkim eden çok güçlü sınırlar vardı. Her iki savaşta da karşı karşıya gelen bu ulus devletlerin silah altına alınan milyonlarca genci, "kahramanlık, vatanseverlik, gurur, şeref vb.." nutukları altında birbirlerinin canını aldılar...

Ne için?

Bu sınırları korumak veya birkaç kilometre daha kazanmak ve ya kaybetmemek için! 1915-18, 1940-45... böyle geçti...

Yıl 2023... Ve artık Almanya ile Fransa arasında böyle bir sınır yok. Şimdi o sınırların yerini bilen de yok. İnsanlar belki büyük dedelerinin bir kaç metresini korumak için can verdiği bu eski sınırların üzerinden hergün onbinlerce kez vızır vızır geçip gidiyorlar...

Demek ki burjuva demokrasisi şartlarında bile sınırsız yaşayabiliyormuş insanlar... O gün böylesi savaşlarla varlığını yenileyen emperyalist-kapitalist sistem bugün, 3.savaşı kontröllü biçimde sürdürme niyetinde.

Ahlaki tutarlılığı önemsemeyenlere şu hatırlatmak isterim; eğer ahlaki değerlerimiz önemli değilse; onları herhangi bir nedenle herhangi bir anda terk edebiliyorsak; neden sömürüye karşıyız? Neden zulme, ayrımcılığa karşıyız?

Kimse, hiç bir canlı zulmü hakketmez...

Başkasının omurgasıyla ayakta duramayız.
Sadece kendi ilkelerimiz ve tutarlığımızla ayakta kalabiliriz ve bundan sorumluyuz.

Bugün acil olan dünyanın her yöresindeki savaş ve şiddet politikalarına karşı çıkmaktır. Savaştan beslenenler dünyayı her alanda yok oluşa sürüklüyor...

Yorumlar