Cinsler arası demokrasi...

 Cinslerin eşitliği ve demokrasi ilişkisi hakkında ilk dersimi lisedeyken bir "hayat kadını"ndan almıştım...

Gülümseyenler  varsa hemen söyleyeyim; düşündüğünüz gibi değil…

Erzurum'da 1970 yılında en son oturduğumuz Kaledibi mahallesinde, sokağımızda "çalıştığı" söylenen bir kadın kiracı otururdu. Okuldan eve döndüğümde mahalleli kadınların, kapı aralarında; çeşme başlarında şurada burada "o kadın" hakkında ileri geri konuştuklarını duyardım. Bu dedikodu ve mırıldanmalarına çoğu kez erkekler de dahil olurdu.

"Her akşam eve erkek alıyormuş!"

"Mahallenin adı battı! cürmü meşhut yaptırmak lazım.." lafları arasında "şikayet, karakol, attırma" sözleri dönenip dururdu.

Bir gün, akşam karanlığında okuldan eve döndüğümde sokağın bir hayli kalabalık olduğunu, bir dolu insanın o kadının evinin önünde toplaşmış olduklarını gördüm. Öfkeli öfkeli homurdanıyor, bazen fısıltıyla bazen bağırarak kapının önünde öbek öbek tartışıyorlardı.

 “-Vuralım, kıralım, içeri girelim!”

"-Hayır olmaz polise haber verelim!”,

“-Namussuzluk bu, başımıza taş yağacak!”

 …laflarıyla işin daha da kızışacağı anlaşılıyordu. Zaten bazıları ufak ufak pencereye taşlar atmaya başlamıştı.

Birden o günlerde Halide Edip’in hem filmi çevrilen hem de kitabını okuduğum "Vurun Kahpeye!" türü bir olaya şahit olacağımı düşünmeye başladım. Çok endişelendim.

Protestocu kalabalığın başını da bizim ev sahibimiz olan orta yaşlı bir Hacı çekiyordu. Hacı,

"-Bu ne namussuzluktur, mahallemizde böyle namussuzluk istemiyoruz!" diye bağırıyordu. Erkek kalabalığı daha da artıp, sesler daha da öfkeli bir hal alırken, birden hiç kimsenin beklemediği bir şey oldu:

Evinin önünde toplanılan kadın, üst kattaki penceresini hışımla açıp, yarı beline kadar aşağı sarkarak aşağıda toplanan kalabalığa doğru:

"-ULA GAVATLAR!" diye bağırdı; " AM BENİM, SİK ONUN! BOMBA DA GOYAR PATLATIRAM! SİZE NE OLİR!”

Lafı bitince "ÇAAT!" diye hışımla penceresini kapatıp içeri çekildi; perdelerini de örttü!

Kalabalık birden bire şok geçirmiş gibi derin bir sessizliğe büründü.  Herkes şaşkın şaşkın birbirine bakınıyordu. Birkaç dakika sonra:

 "- Viy ne şirret gariymiş!",

"-Aman rezillen rezil olmiyah!",

"-Bunun hakkından ancak polis gelir"

…gibi fısıltıları duyulmaya başlandı ve toplaşan insanların birer ikişer usulca sıvışmaya başladıklarını gördüm. En son kapının önünde beddua yağdırmaya devam eden Hacı ve bir iki arkadaşı kalmıştı. Sonra onlar da ayrıldılar.

Kadının bu özgüveni, cesareti, kalabalığa meydan okuması, özellikle de söylediği sözler beni oldukça etkiledi. Sonradan üzerinde çokca düşündüm. Kadına hak verdim. Cinsler arasındaki eşitlik, kadın veya erkek kim olursa olsun tüm insanların kendi bedenleri üzerindeki söz ve karar sahibinin yine ancak kendilerinin olacağı gibi basit ve temel bir prensibe dayanmalıydı. Nasıl düşüncelerimize ipotek koymayı kabul etmiyor ve bunu demokrasinin, özgürlüğün temel koşulu sayıyorsak: bedenimizin en önemli işlevlerinden birini oluşturan cinselliği nasıl ve ne biçimde yaşayacağına da o bedenin sahibinin karar vermesi gerekmiyor mu?

Bu aslında temel bir demokrasi prensibi… Bizzat kendi bedenimiz üzerinde söz ve karar sahibi değilsek, "toplumların kendi kendilerini yönetmeleri" prensibinden, "ulusların kendi kendi kaderini tayin" hakkından vd. bahsetmek ne derece anlamlı olur…

***

Bir kaç ay sonra, karlı bir kış sabahı -bu kez okula giderken- bizim ev sahibi Hacı ile o kadını bir birlerine kartopu fırlatıp oynarken görmeyeyim mi?

Sen şu işe bak!

Belki de kadın, o gece penceresinin altında toplanan erkek kalabalığının çoğunu donlarına kadar tanıyor olmalıydı. Belki de onlar birer ikişer telaşla sıvışrken, bu deli dolu kadının kendilerini ifşa edeceğinden korkmuşlardı!

 

Yorumlar