"ŞARK KÖŞESİ"


1960'lı yıllarda aydınlar arasında köy sempatisi ve halkçılıkla birlikte "doğu romantizmi" de başlamıştı. Odanın bir köşesine nakışlı bir çorap, bir Kürt kilimi, bakraç, bakır tepsi tahta kaşık falan asılır; Fikret Otyam'ın yalınayak çocuk fotoları ve Ahmed Arif'in dizeleriyle köşe tamamlanırdı.
Aradaki farkın sadece "vay babo!" demek ve şiveli konuşma olduğu var sayılırdı. O da eğitimsizlik ve geri bıraktırılmaktan dolayı idi.
Sonra o yalınayak, başı kabak, sümüklü çocukların büyüyüp kampüslerde meydanlarda "Kurdara azadi, bıjî rizgarî" falan demeye başladıkları bir dönem geldi. İşler değişti... Gençler kendi gerçekliklerini anlama ve anlatmaya, çözüm yolları aramaya yönelmişlerdi.
Küçük ve çaresizken başı okşanıp sevilen çocuklar, büyüyüp "özgürlük, eşitlik" demeye başlayınca "sevimsiz ayrılıkçı terörist" olmuşlardı.
"Doğu sorununun" eğitimsizlik değil "sömürge sorunu" olduğunu kabul etmek aydınlara zor geldi. Şark köşesi, yerini kalpaklı Mustafa Kemal, cepheye mermi taşıyan Fatma bacı posterlerine bıraktı.
Değişenler değişti, değişimden korkanlar şark köşesi nostaljisinde kaldı...
Aradan geçen zamanda çoğu evde "şark köşesi"nin yerinde, asker ya da gerilla kayıplarının,faili meçhule giden ya da cezaevinde yatan yakınlarının fotoğraflarının bulunduğu "yas köşeleri" var.
Toplumun en ileri kesimleri bile gerçeklerle yüzleşebilmeyi başaramadıkları için "karanlık köşeler" yaşamı belirler hale geldi.

Yorumlar