MUNZUR HOCA

Bazı insanlar vardır ki onlara hiç ölümü yakıştıramazsınız. Munzur Çem onlardan biriydi.

Her zaman güler yüzlü, her zaman sakin, her zaman mutlaka bir şeyler üretirken, siyasi ya da kültürel bir faaliyetin içindeyken görürdünüz. Onsuz bir Dersim konulu bir etkinliği düşünemezdiniz.

Ve sanki o hep böyle var olmuştu ve böyle kalacaktı.

Bir şehrin demirbaşları gibi, hep gözünüzün önünde, bildiğiniz bir yerde dururlar; onlara bakarak nerede, hangi semtte olduğunuzu, yönünüzü, gideceğiniz yeri kestirirdiniz.

Munzur hoca şimdi o çok sevdiği memleketinin kucağında yatıyor. Bir Dersim sevdalısı için de başka türlü düşünülemezdi zaten.

Bir Dersimliyi, Dersimliliği nasıl tarif edersiniz deseler; ne dil, ne din-inanç, ne kültürel özellikleri değil; içinden geldiği coğrafyanın, taşına, toprağına, suyuna, ağacına, hayvanına, otuna, böceğine, her taşın altına, her kovuğuna ve tabi insanına olağanüstü coşkulu bir sevgi ve bağlılıktır, derim.

O da böyle bir Dersimliydi ve bu yüzden "GÜLÜMSE EY DERSİM..." diyordu.

Arkasında Dersim'in kültürü, tarihi, coğrafyası, inançları hakkında gözlemlere, araştırmalara, gezi notlarına, öykülere, tanıklıklara dayalı koca bir KÜLLİYAT bıraktı. Dersim araştırmaları yapacak olan edebiyatçılar, akademisyenler için HAZİNE değerindeki bu eserlerin çok önemli kaynaklar oluşturduğuna kuşkum yok.

Ve tabiiki genellikle ihmale uğramış olan Zazaca / Kırmancki üzerine hem Vate grubunun, hem Zazaki/Kırmancki Enstitüsü'nün kurucusu ve beyin güçlerinden biri olarak, hem de kişisel çabalarıyla çok değerli çalışmalar yaptı. Zazaki edebiyata yaptığı katkılar bile başlı başına övgüye değer.

Munzur Çem daha çok AYDIN kimliğiyle, bir kültür araştırmacısı, edebiyatçı, zmanzan yanı ile öne çıkmış olsa da onun esas olarak Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinin önemli bir siyasi kadrosu olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır. Özgürlük Yolu, TKSP, PSK çizgisinde siyasi örgütlülükler içinde, sivil ya da siyası kurum veya derneklerde sorunun çözümü için, aktüel ya da stratejik hedefler için durmadan çalıştı, kafa yordu, emek harcadı.

Kürdistan ulusal demokratik mücadelesinin aktüel ya da uzun erimli sorunları üzerine yaptığı analizler, yorumlar da bir o kadar değerlidir. 2004 yılından 2018 yılana kadar editörlüğünü yaptığım GELAWEJ sitesine sürekli ve düzenli olarak yazılar yazdı. Bunların büyük bir bölümü siyasi analizler, polemikler; diğerleri Dersim üzerine gezi notları, Kurmancki veya Kurmanci edebi metinlerdi.

Bu vesileyle yoğun bir yazışma ve konuşma trafiğimiz vardı. Elbette farklı düşündüğümüz bir çok konu vardı. Herkeste görmediğim bir özellik olarak söylemeliyim ki Munzur hoca ile fikir ayrılıkları üzerine sakince KONUŞURDUK. Fikir ayrılıkları üzerinde birbirini ajite etmeden, tartışmadan, ikna etmeye zorlamadan sadece konuşabilmek oldukça önemliydi diye düşünüyorum. Böylece sosyal, siyasal, kültürel alanda zaten var olan yüzlerce ortak paydanızı zedelememiş; hem de kendi hassasiyetlerinizi, fikirlerinizi en doğru biçimde dostunuza iletmiş oluyorsunuz.

Sık sık ortak işler yapmak için de bir araya gelirdik. Yazılar, kitaplar konusunda yardımlaşırdık. Birbirimizi haberdar ederdik.

O lanetli hastalıkla beraber Covid19 kısıtlamalı günlerde herkesle olduğu gibi, kendisiyle de ilişkilerimiz daralmıştı. E-mail ve telefonlara sıkışmıştı. Neyse ki bu yıl kendisine son kitabımı götürmüş ve uzun uzun sohbet etme fırsatımız olmuştu.

Bu vesileyle değerli doktor ve hayat arkadaşı Gülistan Sarıbaş'ın son derece ihtimamlı, sevgi ve saygı dolu bakımını belirtmeden geçmek istemem. Binlerce şükran kendisine...

En son olarak da "Dersim Sözlü Tarih Projesi" kapsamında toplanan belgelerin Berlin'de Dersim Cemaati'nde Uluslararası Shoah Enstitüsüne teslimi töreninde bir araya gelmeyi düşünüyorduk. Son anda ağırlaşıp hastaneye kaldırılmıştı ve maalesef çok istemesine rağmen katılamadı.

Buna rağmen benden toplantının nasıl geçtiğiyle ilgili bilgiler sordu. Ben de gözlemlerimi anlattım, birkaç fotoğraf paylaştım. Gerçekten de böyle bir toplantıda Munzur Çem'in verdiği emeklerle en ön sıralarda görmeyi çok isterdim. Ama o çok müsterihti ve 18 Kasım'da bana şöyle yazmıştı:

"Çok sevindim, gerçekten çok. Bu benim için bir hayalin gerçekleşmesidir. Bilgilendirdiginiz için çok sağolun. Nuran'a selamlar."

Bu Munzur Hoca'dan aldığım son mesajdı.

Ben felsefem gereği öbür dünyaya, cennete, cehenneme, ruhlar alemine falan inanmam.

Ama Munzur Çem, Ali Ertem, Doğan Akhanlı gibi insanları düşündükçe, gerçekten başka bir dünya olsa da bu insanlar orada hakkettikleri yaşamı görseler ne iyi olurdu diye aklımdan geçirmiyor değil. Yoksa insan nasıl teselli olur?

Tabii ki benim kendi felsefeme göre daha maddi teselli kaynaklarım var. Evrende hiçbir şey yoktan var olmaz, vardan da yok olmaz. Madde enerji biçimiyle var olur ve birbirine dönüşür. O halde bu dostların gerçekten de YOK OLMADIKLARINI; başka bir biçimde yaşamaya devam ettiklerini, arkalarında bıraktıkları eserleriyle, anılarıyla, herkesin hayatına duygu ve düşünce dünyasına bıraktıkları etkilerle, aydın izlerle yaşamaya devam ettiklerini düşünüyorum. Dönüştürücü, tedavi edici pozitif bir enerji olarak...

Ne mutlu böyle derin, anlamlı, aydınlık izler bırakanlara...

Yorumlar