İsmail Beşikçi hocanın epey bir zamandır "TÜRKÜ" sözcüğünün Kürt dili ve kültüründe asimilasyonun derinliğini, yaygınlığını gösteren nirengi sözcüklerden biri olduğuna dair görüşler öne sürdüğü biliniyor. Bu sözcüğün kullanımına özel bir önem veriyor, hakkında sık sık yazılar yazıyor veya başka konular içinde örnekler veriyor.
Yine bu konuyla ilgili olarak yazdığı "ORHAN
KOTAN ŞİİRİ" başlıklı yazısında (http://www.nerinaazad.cc/tr/columnists/ismail-besikci/orhan-kotanin-siiri)
Orhan Kotan'ın 1975 yılında yayınlanan "Gururla Bakıyorum Dünyaya"
adlı şiir kitabında 18 yerde "TÜRKÜ" kavramı kullandığını, bu
kullanımların tümünün yanlış olduğunu; bunun asimilasyonun ne derece derin
etkileri olduğunu; asimilasyonun, beyinlerin en küçük hücrelerine kadar nüfuz
ettiğini gösterdiğini öne sürdü.
"TÜRKÜ"nün, "türke ait" demek olduğunu dolayısıyla "Kürd türküsü, Ermeni türküsü, İngiliz türküsü olamayacağını; bunları ŞARKI olarak ifade etmenin, örneğin "Arap halk şarkıları, İngiliz halk şarkıları" olarak ifade etmenin daha doğru olacağını savundu bu yazısında.
Beşikçi, Orhan Kotan'ın bu şiirinin Kürdler, Kürdistan, Kürtçe konusunda yeni bir bilinçlenmenin yaşandığı 1971 sonrasında, 1975'de yayınlandığına vurgu yaparak, bu kullanımın siyasi bilinçlenme ile ters bir orantılı olduğunu; bir deyişle Kotan'ın siyaseten radikal söylemler geliştirdiği bir dönemde bile henüz asimilasyonun etkilerini üzerinden atamadığını veya bunun farkında bile olmadığını söylemiş oluyor.
Kürdlerde "Türkü" ile ilgili bu yaygın
yanlış kullanımın Türk solundaki "burjuvazi
şarkı söyler, halk türkü söyler" anlayışının etkisi olduğunu belirtiyor
Beşikçi. Türk solunu Kürt-Kürdistan politikaları konusunda en radikal biçimde eleştirmiş
olan Orhan Kotan'a bir ters vurgu da buradan yapmış oluyor.
"Türkü" sözcüğünün kullanımından hareketle Orhan Kotan gibi değerli bir Kürd entelektüel ve şairi bile asimilasyondan bu derece etkilenmişse varın gerisini siz hesaplayın demeye geliyor verdiği örnek. Ve Kotan yaşasaydı bu özeleştiriyi bizzat kendisinin yapacağını da ekliyor.
Halbuki İsmail Beşikçi kendisi de, bahse konu şiir kitabı yayınlandığında (1975) Komal Yayınevinde, Orhan Kotan'ın yakın çalışma arkadaşlarından biriydi. Kendisinin İsmail Beşikçi Dosyası, Bilim Yöntemi: Türkiye'deki uygulama dizisi kitaplarının yayınlandığı, Rizgari Dergisinin ilk yazı kurulu olmak üzere, çeşitli yayınların içerikleri üzerine tartışmaların yapıldığı toplantılarda da beraberdiler. Türkü sözcüğünün kullanılmasıyla ilgili eleştiri ve uyarısını o zaman Orhan Kotan'a yapmış olabilirdi. Belki böylece başka kavramlar kullanılması konuşulurdu.
Demek ki İsmail Beşikçi'nin kendisi de o tarihlerde "türkü" sözcüğünün, asimilasyonda nirengi noktası olan kavramlardan biri olduğu düşüncesinde (veya farkında) değildi. Şu halde "asimilasyonun beyin hücrelerine kadar nasıl işlediğinin bir belgisi" olan bu kavramla ilgili duyarsızlık kendisinde de vardı. Ve eğer şimdi bunu bir "özeleştiri" konusu olarak düşünüyorsa, yazıyı Orhan Kotan'ın eleştirisi olarak değil, İsmail Beşikçi'nin özeleştirisi olarak kurgulaması daha doğru olmaz mıydı?
Bu görüşler bana göre çok önemli İKİ YANLIŞI içeriyor:
biri YÖNTEM olarak, diğeri İÇERİK açısından.
Öncelikle Orhan KOTAN gibi, tüm ömrünü Kürt dili ve kültürünün, Kürt kimliğinin özgürleşmesine; Türk devletinin sömürge ve asimilasyon politikalarına karşı mücadeleye adamış bir Kürd aydınını, "asimilasyonun etkilerinin farkında olmayan, bunun taşıyıcısı" bir "ÖRNEK" olarak sunmasını son derece haksız ve yanlış buluyorum.
Beşikçi, tarihsel anlatımlarda dönemlere ilişkin gerçekliklerin vurgulanmasında titiz davranıyor. Örneğin kendisinin çabalarının, görüşlerinin görmezden gelinmesi ve belirtilmemesi durumunda bunları eleştiriyor. Buradan bakınca Beşikçi'nin kendisi için gösterdiği hassasiyeti Orhan Kotan için de göstermesi beklenirdi.
Beşikçi'den, Orhan Kotan'ın, Kürt tarihi, Kürdistan'ın toplumsal yapısı, ulusal kurtuluş mücadelesinin teorik ve siyasal tezleri ile ilgili kapsamlı bir eleştirisini / değerlendirmesini okumadım. Bir keresinde yine "Kotan, Türkçe yazdığı için Kürt şairi olarak kabul edilir mi edilmez mi?" biçiminde bir tartışma konusu yapmış, Kürtçe yazmadığı için de Kotan'ın "Kürt şairi" sayılamayacağını savunmuştu.
Bence Kotan'ın gerçekliği bu değil...
Asimilasyona karşı duyarsız kalmakla, bunun taşıyıcılığını yapmakla ilgili eleştiride akla gelebilecek biri değildir Kotan. Siyasi görüşleri, duruşu, eylemleri tabii ki eleştirilmelidir. Hem de onun önemine uygun olarak daha ciddi biçimde... Ama sırf "TÜRKÜ" sözcüğünü -ki birazdan bunun çok abartılı bir yaklaşım olduğunu tartışacağım- kullanımından hareketle, KÖTÜ BİR ÖRNEK olarak sunmak, en basit deyimiyle onu harcamaktır.
İKİNCİSİ'ne gelince;
"TÜRKÜ"nün, "Türke ait" anlamında bir sözcük olarak Türk müziğine, Türk kültürüne ait bir kavram olduğu; Kürt müziği ve kültürü içinde çoğunlukla yanlış kullanıldığı görüşüne katılıyorum.
Fakat Beşikçi, bu sözcüğe ve onun yanlış kullanımlarına olağanüstü abartılı bir anlam yüklüyor. Neredeyse hiçbir Kürdün hiçbir konuşmasında, hiçbir yazısında "TÜRKÜ" sözcüğü kullanmaması gerektiği gibi bir sonuca varıyor insan. Dolayısıyla "Türkü" sözcüğünün yanlış kullanımıyla ilgili makul eleştiriler bile amacından uzaklaşıyor, bir "karşı fetiş" haline geliyor.
Tıpkı Orhan Kotan'ın şiirinde kaç adet "türkü" kelimesi geçtiğini sayıp, bunun asimilasyonun beyinlerin en küçük hücresine kadar nasıl işlediğinin bir ifadesi olduğunu söylemek gibi.
Türkçe düşünülüp, Türkçe yazılmış bir metinde yine
Türkçe kavramlar kullanmak neden yanlış olsun? Elbet yanlış kullanım
eleştirisi olabilir ama bir asimilasyon ve duyarsızlık eleştirisi olamaz.
Örneğin Beşikçi, "TÜRKÜ" yerine
"ŞARKI" sözcüğü kullanmanın daha doğru olacağını söylemektedir. Oysa
"ŞARKI" da Türkçe bir kavramdır; Türk müziği ve kültürü ile ilgili bir
kavramdır. "ŞARK" yani "DOĞU"dan gelir; "ŞARKÎ"
="doğuyla ilgili, doğuya ait" demek. Buradan bakınca "İngiliz
halk ŞARKISI" demek de garip bir kullanım olabilir. Çünkü İngiliz halk
müziğinde "TÜRKÜ" diye bir form olmadığı gibi "ŞARKI" diye
de bir form yok. O halde ister TÜRKÜ olsun ister ŞARKI olsun bunlara, ÇEVİRİ
KARŞILIĞI denk düşüyor mu düşmüyor mu, ona bakmak gerekir.
Çeviri karşılığı doğru mudur, yanlış mı? Türkü veya şarkı, diğer dillerdeki hangi kavramların doğru karşılığıdır. Asimilasyonla ilgili bir sorun değildir bu...
"Türkü" sözcüğünün karşılığı öz ve ilk
biçimi "türkî" [Mercimek Ahmed, Kâbusname terc., 1432], "Türkler
tarafından söylenen yanık uzun hava" anlamında, halk
tarafından sözlü ve müzikli olarak icra edilen tüm melodilerin genel adı olarak
kullanılmış ve "halk müziği" kavramı haline gelmiş durumda.
Haliyle sözcüğün kökeni ne olursa olsun, bugün taşıdığı anlam, gördüğü işlev üzerinden konuşmak gerekir. Yoksa günlük yaşamda farklı anlamlarda kullandığımız sözcüklerin etimolojik kökenleri, nasıl süreçlerden geçerek bugünkü biçimleri aldıklarına baktığımızda çok şaşırtıcı sonuçlara varabiliriz.
Türkü'nün Almanca karşılığı Volkslied; İngilizcesi volksongs; Fransızcası chanson populaire; İspanyolcası canción folk... Hepsi aynı anlama geliyor; halk müziği, halk şarkısı… Bu da “türkü”nün halk müziği olarak ele alınmasının “Türk solu” ile ilgili değil genel bir kabul gördüğünü ortaya koyar.
Buna karşılık işi biraz daha müzik literatürüne
odakladığımızda; Türkü'nün yaygın müzik/şiir formlardan biri olmakla
beraber; Türk halk müziğinin türküden ibaret olmadığını koşma, mani, koçaklama, gazel, uzun hava, kırık hava, barak, bozlak ... gibi başka biçimlerin var olduğunu görürüz. Müzik literatürü içinde
konuşulduğunda bütün bunların hepsine "türkü" deyip genellemek Türkçe
açısından da doğru olmaz.
Keza "deyiş, deme, nefes" gibi Aleviler tarafından icra edilen aynı zamanda ruhani içerikleri bulunan müzikleri de "türkü" genellemesi içine hapsetmek yanlış olur.
Bunun gibi Kürt müziğinin özgün türlerini klam, stran, lavıj, lori gibi türlerin hepsini "türkü" diye çevirmek yerine orijinal isimlerini kullanmak daha doğrudur. Tıpkı jazz, blues, soul, rock, pop gibi... Özgün isimlerini çevirmeden kullanmak öteki dilleri de zenginleştirir.
Halk tarafından çalınıp söyleniyor olsa da hepsinin ayrı ayrı özel biçimleri vardır. Genel bir ifade için halk şenliklerinde, düğünlerde söylenen tüm biçimler için "türkü" yeterli olsa da özgün durumları açıklamaz.
Şarkı formları için de böyledir: Onlarca şarkı formu
bulunur; daha çok profesyonelce ve belli makamlara uyularak bestelenmiş ve
icrası da yine daha rafine çalgılarla ve uzman müzisyenler tarafından icra
edilir. Fars, Arap, Kürt müzik formlarının bir bileşeni olduğu için
"Şarki" denmiştir. Daha çok saraylarda, konaklarda, özel gösterilerde
(daha sonra gazinolarda) icra edilir.
Peki Kürtler "türkü" söylemez mi; Kürt düğünlerinde, şenliklerinde türkü okunmaz mı? Elbette okunur, örneklemeye gerek bile yok.
"Kürtçe türkü" veya Kürtçe şarkı olur mu? İşte bu tartışmalı bir kavram olmakla beraber; eğer gerçek anlamda kullanılıyorsa neden olmasın. Örneğin opera Kürt müziğine ilişkin bir form değil ama Kürtçe operalar, aryalar yazılması söylenmesi mümkün. Birçok Kürt sanatçı Avrupa halk müziğinin bir formu olan baladları kullanıyor. Örneğin son zamanlarda Kürtçe jazz, Kürtçe rock, Kürtçe hiphop yapan gruplar var. Bunlar gibi "türkü" ve "şarkı" formlarını kullanarak / aranje ederek bunları Kürtçe söyleyen kişiler de olabilir.
KÜRTÇE DİL UZMANLARI NE DİYOR?
Beşikçi'nin kendisinin de belirttiği gibi kitabın Bedirhan Epözdemir tarafından Kürtçeye yapılan çevirisinde "TÜRKÜ" sözcüğünün karşılığı olarak "KLAM" kullanılmış. Demek ki Kotan da şiirini Kürtçe olarak yazsaydı, o da muhtemelen "klam" sözünü kullanacak, şiir Türkçeye çevrildiğinde "türkü" denecekti. Yani yanlış bir kullanım yok.
Keza Selim Çürükkaya'nın Diyarbakır Cezaevi'nde 4'lerin eylemini anlattığı kitabın Türkçe adı "O TÜRKÜYÜ SÖYLE!"dir. Ferhat Kurtay, son anlarında yanı başında kendisine yardım etmeye çalışan arkadaşı Selim Dindar'a "Wê klamê bêje!" demişti; çevirisi "O türküyü söyle!" biçiminde yapılmıştır. "O şarkıyı söyle!" biçiminde de çevrilebilirdi, fakat "klam"ın çevirisinin "Türkü" biçiminde yapılması daha uygun görülmüş. Bu tercihin asimile olup olmamakla bir ilgisi yoktur.
Müzisyen Nizamettin Ariç'in, 1992 yılında çektiği "Klamek ji bo Beko" filminin Türkçe adı da "Beko'nun Türküsü" olarak çevrilmişti.
İzoli'nin Türkçe-Kürtçe sözlüğünde (1992)
"türkü"=nün karşılığı olarak; "kılam, sıtran, stran" olarak
kullanılmış; "türkü çağırmak / söylemek"="strandın, stırin,
kılam gotın"...
Rûpel'in "Doğru Yazım İçin Kürtçe-Türkçe Yeni
Sözlük" (2018) kitabında ise "kilam (m)/ kulam (m): şarkı,
türkü" olarak kullanılmış.
Yani kilam'ın karşılığında "türkü" kullanırsanız bu asimilasyonun etkisi olur dememişler; şarkı da kullanabilirsin türkü de. Önceliği "şarkı"ya vermekle beraber İkisinin de anlamdaş bir çeviri olduğunu kabul etmişler; M.Malmîsanij, Mistefa Aydoğan, Zana Farqînî, Newzad Hirorî, Hüseyîn Kartal, Remzî Kerîm, Mahmud Lewendî, M.Emîn Narozî ve Reşo Zîlan'dan oluşan yayın kurulu.
Yalnız bu değil sözlüğü hazırlayan bu kurul; Kürtçe
"bêrîte (m)/ bêlimte (m), bêlîte (m), bêrûte (m):" sözcüklerinin
karşılığı olarak:
"karşılıklı iki sıra halinde dizilen kişilerin TÜRKÜ SÖYLEYEREK oynadıkları geleneksel bir Kürt oyunu" demektedirler.
devamla:
- "dîlok (m)/ dilok (m), dilokî (m): OYUN TÜRKÜSÜ, aşk şarkısı"
- "lawik (m)/ lauk (m), lawuk (m): aşk şarkısı, TÜRKÜ, uzun hava"
- "lawikbêj (m, n)/ laukbêj (m, n), lawukbêj (m, n): şarkıcı, TÜRKÜCÜ"
- "stirîn, stirandin/ istran, istrîn, sitirandin, sitran, sitrîn, stiran, stran, strandin, strîn: şarkı söylemek, TÜRKÜ SÖYLEMEK, TÜRKÜ ÇAĞIRMAK"
- "stran (m)/ sitran (m), stiran (m): şarkı, TÜRKÜ"...
Rahmetli Orhan Kotan hayatta kalsaydı ne için
ÖZELEŞTİRİ verecekti? Türkçe yazdığı şiirde bütün bunların karşılığı olarak
"TÜRKÜ" sözcüğünü tercih ettiği için mi?
Yorumlar
Yorum Gönder