Birkaç gün arayla Murat Belge ve Oya Baydar, dil kullanımındaki özensizlikler ve yanlışlar üzerine biriken bazı yakınma ve eleştirilerini yazdılar. Bu gibi konular üzerine daha çok rahmetli Hakkı Devrim titizlenirdi; onu okurdum. Genelde öğretici ve düşündürücü olan bu "dil yâresi" dokunmalarının, tebessüm ettiren yanları da çok olurdu.
Bu "yapmak" hastalığı o kadar yaygın ki, bir ara, acaba televizyonlara yeni bir kural mı getirildi diye düşünmüştüm. Fiil varken neden her şeyi yaptığımıza hâlâ da anlam verebilmiş değilim. "Uçak piste iniyor demek yerine "Uçağın piste iniş yapmakta olduğunu söyleyebiliriz" demenin dili fakirleştirmekten ve rezil etmekten başka ne gibi bir artısı olduğunu "anlama yapmış!" değilim…" (*)
Murat Belge ve özellikle de Oya Baydar'ın dikkat çektiği önemli konuşma, yazma yanlışları var. Bununla beraber Baydar'ın yazısında kendisi de kimi yanlış uyarılar yapmış. Bunlara değinmek istiyorum.
Örnekse "Yapmak, yapmak diyerek dilin içine yapanlar" başlığı altında söylenenler.
"Beni en fazla irkilten, her okuduğumda, her duyduğumda popoma raptiye batmış gibi yerimden fırlatan; artık her şeyi, her eylemi, her işi "yapmakta" olmamız. Son üç dört yıldır, belli bir eylemi ifade eden fiilin kullanımı unutuldu. İnilmiyor, iniş yapılıyor; girilmiyor, giriş yapılıyor; çıkılmıyor, çıkış yapılıyor. Heyecanlanmıyoruz, heyecan yapıyoruz; alkışlamıyoruz, alkış yapıyoruz. Geçenlerde bir programda, katılımcılardan biri keder yapıyordu. İyi Türkçesiyle dikkatimi çeken bir TV sunucusu "Borsa’da hisseler iniş yaptı" dediğinde umutsuzluk içinde televizyonu kapatmaktan başka çare bulamadım.
Bu "yapmak" hastalığı o kadar yaygın ki, bir ara, acaba televizyonlara yeni bir kural mı getirildi diye düşünmüştüm. Fiil varken neden her şeyi yaptığımıza hâlâ da anlam verebilmiş değilim. "Uçak piste iniyor demek yerine "Uçağın piste iniş yapmakta olduğunu söyleyebiliriz" demenin dili fakirleştirmekten ve rezil etmekten başka ne gibi bir artısı olduğunu "anlama yapmış!" değilim…" (*)
"Yapmak yapmak, içmek içmek, gitmek gitmek" gibi yazan ve konuşanlara hiç rastlamadım. Baydar'ın verdiği "iniş yapmak", "çıkış yapmak" örnekler iki fiilin birlikte kullanılması değil; fiilden türetilen isimlerin/ kavramların yardımcı fiillerle ya da yüklem fiilleriyle birlikte kullanıldığı durumlardır.
Bunlar Türkçenin dil yapısı ve kullanımında olan şeyler:
"İNİŞ YAPMAK" > Uçak piste iniş yaptı. - Uçak iniş yapmaya hazırlanıyor.
"ÇIKIŞ YAPMAK" > Mahzur kalan madenciler çıkış yapamadı. - Sanatçı yeni albümüyle iyi bir çıkış yapmayı umuyor.
...
Bu örneklerde iki fiil yan yana değildir; fiillerden türetilmiş isim veya kavramlar, yardımcı fiiller ve yüklem yapılmış çekim halindeki fiillerden oluşan tamlamalar var.
"Heyecan yapmak", "alkış yapmak" gibi ilk anda kulağa aykırı gelen tamlamalar aslında içinde ironi barındıran tanımlamalar. Burada "heyecanlandı" demek yerine "heyecan yaptı" demek yanlış bir kullanım değildir; çünkü kastedilen şey gerçekten de "heyecanlanmak" değil "heyecan taklidi, yapmacık bir heyecan gösterisi, abartılı bir sunum"dur. "Heyecan yapıyor"un karşılığı "heyecanlanıyor" değil; ortada heyecanlanacak bir şey yokken teatral bir durum yaratılması, rol yapılması ya da durumun abartılmasıdır.
Keza "alkış yapmak", "alkışlamak"tan biraz daha farklı bir şeyler ima eder. Alkışın doğal bir tepki olarak değil, oluşturulduğunu, kurgulandığını, mekanik olarak yaratıldığına gönderme yapar. "Alkış yaptılar" dendiğinde bunun ya adet yerini bulsun diye, ya bir zorunluluk ya da kandırmak üzere hazırlandığını anlarız. Oysa "alkışlandı" da kuşku ve ima bulunmaz.
Yine Oya hanımın üzerinde durduğu örnekler üzerinden gidersek;
"Uçak indi." demek varken neden "Neden uçak iniş yaptı." deniyor. Bu yanlış mı, bir hastalık mı?
"Uçak indi" ve "uçak iniş yaptı" cümleleri aynı şeyi ifade etmez. İniş ve kalkış, fiil değil fiillerden türetilen isimlerdir / kavramlardır. Birisi basit bir "inmek" eylemini, diğeri ise "inme ile ilgili birbirini koşullayan bir süreci ifade eder. Örnekse uçakların "iniş" ve "kalkış"ları tek bir eyleme indirgenemeyecek olan, birçok hazırlık ve fiili barındıran ve tamamlanmamış çoklu bir süreci tanımlar.
Uçağın "iniş yaptığını" söylerken, birçok hazırlığın tamamlandığını, birbirine bağlı birçok eylemin başarıyla gerçekleştirilmiş olduğunu anlarız. Yani pilot otomatik olmaktan çıkmış, yolcuların kemerleri bağlanmış, iniş takımları açılmış, uçağın güvenli biçimde alçalabilmesi için gerekli prosedürler uygulanmış, kuleyle konuşulup onay alınmış; pist inişe uygundur ve uygulama sırasında da bunlardan herhangi birinde arıza olmamış ve sonuçta "uçak piste başarıyla inmiş"tir. Demek ki burada "inmek" tüm süreci açıklayan, onun yerine geçen bir tanım olmaktan uzaktır. Doğrusu bir İNİŞ sürecinden bahsetmektir.
Çünkü "uçak iniş yapamaz" da olabilir. Bu da bize iniş sürecindeki yer alan hazırlık ve ya eylemlerden birinin ters gittiğini anlatır.
Aslında süreci daha doğru tanımlayan "İNİŞ YAPMAK" kavramı varken bunu "İNDİ", "İNMEDİ" fiiline indirgemek, dili fakirleştirmek asıl bu olmaz mıydı?
"Konuşma yapmak" da böyledir; "konuşmak" fiilinin karşılığı ya da yanlış kullanımı değildir. Ayrı bir şeydir. Buradaki "konuşma" belli bir amaca yönelik hazırlığı yapılmış, düzenlenmiş, törensel bir icrası da bulunan bir "söylev"dir; bir "konferans"tır ya da bir "ders anlatmak"tır.
"KONUŞMA YAPMAK" > Belediye Başkanı bir konuşma yaptı. - Yazar konuşma yapmaya hazırlanıyor...
Bu cümleleri "Belediye başkanı konuştu", "Yazar konuşmaya hazırlanıyor" diye düzeltirsek, anlam genişliğini de kırmış oluruz. "Belediye başkanı konuştu" derseniz, onun herhangi bir konuda ayak üstü bir şeyler söylediğini; suskunken suskunluğunu bozduğunu, bir açıklama yaptığını anlarız. Ama "Belediye başkanı konuşma yaptı" cümlesinde, bir toplantı yapıldığını, konuşulacak konular ve dinleyicilerin bulunduğu bir ortam olduğunu, nelerin söylenip söylenmeyeceğinin duruma göre hazırlığının yapıldığı törensel bir durum olduğunu anlarız. İkincisi, birincisinden çok daha fazla bir şeyler anlatır bize. Belediye Başkanın bir konu üzerinde ön hazırlık yapmak gibi bir birikime, güzel konuşma becerisine sahip olduğu yan bilgileri de edinebiliriz bu cümledir; "konuştu" ise bunları anlatmaz...
Örneğin "ARAMA" ve "ARAMA YAPMAK" aynı şey midir; birbirinin yerine kullanılabilir mi? Bence hayır...
"Filancanın evi arandı." ile "Filancanın evinde arama yapıldı." aynı şeyi anlatmaz.
"Filancanın evi arandı." derken, bundan filancanın evinin adresi bilinmiyordu, nerede olduğu bulunmaya çalışıldı bilgisi de çıkabilir, filancanın evinin içinde aranan bir şeyin bulunup bulunmadığının kontrol edildiği sonucu da çıkar.
Oysa "ARAMA YAPMAK" hem hukuki, hem polisiye yanları olan, birçok ön hazırlığa, birbirini koşullayan eylemlere gerek duyulan bir SÜRECİ anlatır.
Hakim-savcılık veya kolluk kuvvetlerinden bu iş için bir KARAR çıkması; bu kararın icrası için yeterince elamanın hazırlanması; aranacak yerin aramaya hazır hale getirilmesi; aranacak şeyle ilgili uzman kişi veya araçların konumlandırılması vb. birçok hazırlık ve fiil "arama yapmak" kavramının içindedir. "Filanca kişinin evinde arama yapıldı" dendiğinde bütün bunların yerine getirildiği bir SÜRECİN tamamlandığını anlarız. "Arama yapıldı" demek daha açıklayıcı, bilgilendirici bir cümledir.
"Arama yapmak"ı farklı alanlarda da kullanabiliriz.
Örneğin "intertenette aramak" yerine "internet üzerinde arama yapmak" daha açıklayıcı olabilir; "arama" ilgili birçok hazırlık ve fiilin yürütülmüş olduğunu, kimi programların devreye sokulduğunu, prosedürlerin işletildiğine dikkat çeker bu. Eğer "arama yapmak" anlamsız ve gereksiz ise, sadece "aramak" yeterli ise "aramaya kalkmak", "aramaya çalışmak" da gereksiz olur...
Uzatmadan bir başka örnekle "ÇIKIŞ" yapayım.
Örneğin "Yurt dışına çıktı" da diyebiliriz "yurt dışına çıkış yaptı" da diyebiliriz. Fakat bunlar birbirinin yerini tutmazlar. "Yurt dışına çıktı" kesin bir sonuca işaret eder; diğeri ise bir birçok fiil ve koşuldan oluşan sürecin yürümükte olduğunu anlatır fakat "çıktı" gibi bir kesinlikten uzaktır, devamında başka süreçlerin varlığını da ima eder.
Pasaportu, bileti, vizesi, bagajları hazırdı; tümünün kontrolünden sorunsuzca geçti; uçağı havalandı (otobüs, tren veya gemi sorunsuzca sınırı geçti)... "Yurt dışına çıkış yaptı" cümlesi tüm bu SÜRECİN başarıyla geçtiğini anlatır. Ama sınırın öbür tarafındaki kabullerle ilgili .bir bilgi vaat etmez.
Çünkü bir de hedefindeki ülkeye, alana, şehre "GİRİŞ YAPMASI" yapması gerekir. Malumunuz, başka bir ülkeye öyle elinizi kolunuzu sallayarak "GİREMEZSİNİZ"... Bir takım hazırlıklardan, aramalardan geçmeniz, bir takım prosedürlerin tamamlanması gerekir; böylece "GİRİŞ YAPMIŞ" olursunuz...
Ve ülkeye GİRİŞ YAPTIKTAN sonra bile "GİRDİ" diye kesin bir bir sonuç vermek için henüz çok erken olduğunu bütün mülteciler bilir...
"Dilbilgisi kuralları" önceden tespit edilip; diller de buna göre hizalanmış değildir. Dil toplumsal yaşamın akışı (üretim süreçleriyle, biyolojik ve toplumsal evrimle birlikte) doğrudan bir iletişim mantığına bağlı olarak değişen dinamik yapılara sahiptir. Daha önce "kural" olmayan kullanımların "kural" haline gelmesi de mümkündür; daha önce ihtiyaç olmadığı için türetilmiş kavramların, sözcüklerin türemesi ve yaygınlaşması da mümkündür, büsbütün kaybolması da...
Örneğin 50 yıl önce bir şeyin "imkânı" vardı ama "olanağı" pek bilinmiyordu. 70'li yıllarda "olanağımız" bollaşınca artık "imkân" kalmadı. Şimdi şükür ki hem imkanımız hem olanağımız var...
50 yıl önce "Beni ekle!" diyen birisini duysaydık "bu ne saçmalıyor!" derdik: şimdi kendisini veya arkadaşını "eklemeyi" bilmeyen kimse kalmadı gibi.
Dilin doğru kullanımı hem kendimize hem karşımızdaki insanlara saygının bir gereğidir. Kendimizi doğru ifade etmek ve ifade edilen şeyi doğru anlamak saygılı bir iletişimin temel taşı olmalı. Bu anlamıyla bu yönlü uyarıları "gündem dışı" bulmuyorum, önemli ve gerekli buluyorum... Yazdıklarım buna bir katkı olabilirse sevinirim.
Yorumlar
Yorum Gönder