"Fırat'ın Doğusu" vb. olarak adlandırılan harekat Türkiye'nin STRATEJİK İŞGAL ve YAYILMA siyasetinin bir parçasıdır.
Bu işgal hazırlığını, "Efendim içeride sıkıştı, dikkatleri dışarı çekiyor", yok "Seçim yapacak milliyetçi oylara yatırım yapıyor", hayır "büyük güçler tuzağa çekiyor", "giriyoruz ama nasıl çıkılacak?" vb... söylemlerini bir kalem geçiniz.
Bu mesele Erdoğan ve AKP ile, MHP ile de sınırlı değildir. Türk Devletinin ana eksen siyesetidir, STRATEJİKTİR. CHP'si de, şusu busu da bu politikanın içindedir.
Türkiye bulduğu hiç bir fırsatı kaçırmaz, imkan gördüğü her momentte askeri olarak genişlemeye çalışır, bunu kalıcı hale getirmeye siyasi-fiili kazanca çevirmeye uğraşır.
TC'nin gündemdeki hamlesini dönemsel ve taktiksel olarak değerlendirenler YANILIYORLAR. Bu harekatının konjonktürel olduğu yanılsaması da TC'nin her sahada işine geliyor.
Bunu bir yana bırakalım.
Asıl mesele Türkiye'nin işgal ve yayılmacılığını durdurmak, sömürgeci saldırganlığını püskürtmektir.
TC, Suriye'de sadece bağımsız değil, ÖZERK bir Kürdistan bölgesinin bile kurulmasını istemiyor. Bu PKK ile, YPG ile, YPJ ile ilgili bir sorun değil. Türkiye'nin stratejisi ile ilgilidir.
TC. Suriye'de bölge halklarının birlikte yaşayacağı ortak, ÖZYÖNETİMLİ bir modeli de istemiyor.
Kendisinin tam egemen olacağı, yöneteceği, kontrol edeceği sömüreceği bir alan istiyor.
Suriye kendi sömürge alanına sahip çıkamıyorsa, o halde oraya ben sahip çıkarım diyor. Buraları kendisine atadan-dededen kalan toprak mirası olarak görüyor.
Türkiye, geleneksel Türk ırkçı ve milliyetçi yayılma stratejisinin yanına, Erdoğan-AKP yönetimiyle birlikte Yeni-OSMANLICILIK ile İslami Cihada yönelerek stratejiye TÜRK-İSLAM SENTEZİNİ eklemiştir.
İslami yayılmacılığın bir koçbaşı olarak kullanılmasına TC devletinin organik bileşenlerinin İLKESEL bir karşıtlıkları yoktur. Kemalistler ve Ergenekoncuların çekince koydukları nokta,bunun MİLLİ ÇIKARLARA zarar verebileceği endişesinden ibarettir.
TC'nin Suriye iç savaşına müdahil oluşu ve oradaki cihatçı çeteleri lojistik, silah, cephane ve cephe gerisi olarak nasıl besleyip büyüttüğü bir sır değildir. IŞID, Batı dünyası için de bir tehdit haline geldiği için onları açıktan destekleyemedi ama el altından besledi. Rusya'sından NATO'suna kadar hepsi biliyor bunu.
Kürt ulusal demokratik ve özgürlük mücadelesi ise başından beri Suriye iç savaşında 3. bir yol bularak bölge halklarının da kendilerini temsil edeceği bir ÖZYÖNETİM modeli geliştirdi.
Başlangıçta çoğu çevrenin dudak büküp küçümsediği bu kantonal örgütlenme, IŞID saldırganlığı karşısında gösterdiği dirayetle -ama yalnız bununla değil- gücünü ispatlayınca işler değişti. Kürt kadın savaşçıları bir özgürlük ve modernite sembolü oldu. İslami gericilik karşısında aydınlık bir toplumsal dinamizmin bu topraklar var olduğu görüldü. Dünya kamuoyunun desteği karşısında ABD ve Avrupa da bu yapıyla işbirliği yapmak durumunda kaldı.
Bu TC'nin hesapladığı bir durum değildi. Erdoğan keyifle "Kobane ha düştü, ha düşüyor!" beklentisi içindeydi.
Uzatmayayım...
Bu süreç TC'nin ideolojik ve İslami Cihadçılık bağlamında da hesaplarını bozan bir hal aldı. Onları kinlendirdi ve hatta büyük ölçüde bu nedenle içerideki "ÇÖZÜM SÜRECİ" masasını da devirip, yeniden savaş politikalarına yönelmeleriyle sonuçlandı.Her fırsatta YPG-YPJ'nin önünü uluslararası platformlar ve kendi, siyasi ekonomik avantajlarını kullanarak kesmeye çalıştı.
Sonuçta Rusya'nın sahaya inmesi ile İKİLİ OYNAMA fırsatı bulan Türkiye, kendisine yeni işgal alanları açma imkanı buldu. Cerablus, El bab ve Afrin'i bu sayede işgal etti.
Trump yönetiminin Suriye politikasındaki sallantı ve zikzaklar ise onlarını iştahını artırıp cesaretlendirdi. Önceleri Membiç üzerinden denemeler yapınca, daha büyük lokmalar kapabileceklerini düşünmeye başladılar.
Ve TC artık bugün BÜYÜK ADIMI atıp büyük lokmayı yutmanın zamanının geldiğine inanıyor. Bir yolunu bulup girerse isterse 20, isterse 2 kilometre olsun, on yıllarca yanına kar kalacağının, NATO ülkeleri, ABD veya Rusya'nın ellerini taşın altına koyup kendilerini çıkarmayacakları müddetçe buralarda kalacağının hesabını yapıyor.
En olmadıysa, Kürt ulusunun ve bölgenin diğer ezilen halk ve inançlarının özgürlükleri üzerine ipotek koyabileceğini, pazarlıklar ve karışmalar yoluyla engelleyebileceğini hesabını yapıyor.
Şam yönetiminde Esat otursun veya oturmasın, o merkezi yönetimin de eni sonu kendileriyle, ortak çıkarlar temelinde işbirliği yapmak zorunda kalacağını hesaplıyor.
İŞTE işgal harekatının bugün yarın başlamasının tasarlanması, koşulların İŞGAL, YAYILMA ve ÇÖREKLENME siyasetinin başarısına uygun olduğunu düşünmeleri nedeniyledir.
Hesap tutar mı?
Eğer sorun sadece Kürtleri ilgilendiriyor, sorun sadece YPG-YPJ'yi ilgilendiriyor, yok mülteci sorunuydu, yok güvenli bölgeydi denip TC'nin bu stratejik yönelimine karşı çıkılmazsa herkesin karşısına tüm ilerici insanlık ailesinin zararlı çıkacağı bir sonuç çıkacaktır.
Tarihsel moment bugün Kürt halkının, kendisiyle beraber ezilen halklara, inançlara gerçek bir özgürlük alanı açma potansiyeline sahip olduğunu, yıllardır en zor savaş ve kuşatma şartlarında İÇ BARIŞI ve ÖZYÖNETİMİ sürdürme yeteneği olduğunu göstermiştir.
Onun için TC'nin tüm manipülasyon, çarpıtma ve demagojilerine karşı. propaganda makinasına karşı, insanlığın tüm ilerici, demokrat ve özgürlükçü güçlerinin SDG güçlerini her alanda savunmanın İNSANLIK DEĞERLERİNİ de savunmak olduğunu görmelerini ve buna göre tavır almalarını diliyorum.
Bu mesele Erdoğan ve AKP ile, MHP ile de sınırlı değildir. Türk Devletinin ana eksen siyesetidir, STRATEJİKTİR. CHP'si de, şusu busu da bu politikanın içindedir.
Türkiye bulduğu hiç bir fırsatı kaçırmaz, imkan gördüğü her momentte askeri olarak genişlemeye çalışır, bunu kalıcı hale getirmeye siyasi-fiili kazanca çevirmeye uğraşır.
TC'nin gündemdeki hamlesini dönemsel ve taktiksel olarak değerlendirenler YANILIYORLAR. Bu harekatının konjonktürel olduğu yanılsaması da TC'nin her sahada işine geliyor.
Bunu bir yana bırakalım.
Asıl mesele Türkiye'nin işgal ve yayılmacılığını durdurmak, sömürgeci saldırganlığını püskürtmektir.
TC, Suriye'de sadece bağımsız değil, ÖZERK bir Kürdistan bölgesinin bile kurulmasını istemiyor. Bu PKK ile, YPG ile, YPJ ile ilgili bir sorun değil. Türkiye'nin stratejisi ile ilgilidir.
TC. Suriye'de bölge halklarının birlikte yaşayacağı ortak, ÖZYÖNETİMLİ bir modeli de istemiyor.
Kendisinin tam egemen olacağı, yöneteceği, kontrol edeceği sömüreceği bir alan istiyor.
Suriye kendi sömürge alanına sahip çıkamıyorsa, o halde oraya ben sahip çıkarım diyor. Buraları kendisine atadan-dededen kalan toprak mirası olarak görüyor.
Türkiye, geleneksel Türk ırkçı ve milliyetçi yayılma stratejisinin yanına, Erdoğan-AKP yönetimiyle birlikte Yeni-OSMANLICILIK ile İslami Cihada yönelerek stratejiye TÜRK-İSLAM SENTEZİNİ eklemiştir.
İslami yayılmacılığın bir koçbaşı olarak kullanılmasına TC devletinin organik bileşenlerinin İLKESEL bir karşıtlıkları yoktur. Kemalistler ve Ergenekoncuların çekince koydukları nokta,bunun MİLLİ ÇIKARLARA zarar verebileceği endişesinden ibarettir.
TC'nin Suriye iç savaşına müdahil oluşu ve oradaki cihatçı çeteleri lojistik, silah, cephane ve cephe gerisi olarak nasıl besleyip büyüttüğü bir sır değildir. IŞID, Batı dünyası için de bir tehdit haline geldiği için onları açıktan destekleyemedi ama el altından besledi. Rusya'sından NATO'suna kadar hepsi biliyor bunu.
Kürt ulusal demokratik ve özgürlük mücadelesi ise başından beri Suriye iç savaşında 3. bir yol bularak bölge halklarının da kendilerini temsil edeceği bir ÖZYÖNETİM modeli geliştirdi.
Başlangıçta çoğu çevrenin dudak büküp küçümsediği bu kantonal örgütlenme, IŞID saldırganlığı karşısında gösterdiği dirayetle -ama yalnız bununla değil- gücünü ispatlayınca işler değişti. Kürt kadın savaşçıları bir özgürlük ve modernite sembolü oldu. İslami gericilik karşısında aydınlık bir toplumsal dinamizmin bu topraklar var olduğu görüldü. Dünya kamuoyunun desteği karşısında ABD ve Avrupa da bu yapıyla işbirliği yapmak durumunda kaldı.
Bu TC'nin hesapladığı bir durum değildi. Erdoğan keyifle "Kobane ha düştü, ha düşüyor!" beklentisi içindeydi.
Uzatmayayım...
Bu süreç TC'nin ideolojik ve İslami Cihadçılık bağlamında da hesaplarını bozan bir hal aldı. Onları kinlendirdi ve hatta büyük ölçüde bu nedenle içerideki "ÇÖZÜM SÜRECİ" masasını da devirip, yeniden savaş politikalarına yönelmeleriyle sonuçlandı.Her fırsatta YPG-YPJ'nin önünü uluslararası platformlar ve kendi, siyasi ekonomik avantajlarını kullanarak kesmeye çalıştı.
Sonuçta Rusya'nın sahaya inmesi ile İKİLİ OYNAMA fırsatı bulan Türkiye, kendisine yeni işgal alanları açma imkanı buldu. Cerablus, El bab ve Afrin'i bu sayede işgal etti.
Trump yönetiminin Suriye politikasındaki sallantı ve zikzaklar ise onlarını iştahını artırıp cesaretlendirdi. Önceleri Membiç üzerinden denemeler yapınca, daha büyük lokmalar kapabileceklerini düşünmeye başladılar.
Ve TC artık bugün BÜYÜK ADIMI atıp büyük lokmayı yutmanın zamanının geldiğine inanıyor. Bir yolunu bulup girerse isterse 20, isterse 2 kilometre olsun, on yıllarca yanına kar kalacağının, NATO ülkeleri, ABD veya Rusya'nın ellerini taşın altına koyup kendilerini çıkarmayacakları müddetçe buralarda kalacağının hesabını yapıyor.
En olmadıysa, Kürt ulusunun ve bölgenin diğer ezilen halk ve inançlarının özgürlükleri üzerine ipotek koyabileceğini, pazarlıklar ve karışmalar yoluyla engelleyebileceğini hesabını yapıyor.
Şam yönetiminde Esat otursun veya oturmasın, o merkezi yönetimin de eni sonu kendileriyle, ortak çıkarlar temelinde işbirliği yapmak zorunda kalacağını hesaplıyor.
İŞTE işgal harekatının bugün yarın başlamasının tasarlanması, koşulların İŞGAL, YAYILMA ve ÇÖREKLENME siyasetinin başarısına uygun olduğunu düşünmeleri nedeniyledir.
Hesap tutar mı?
Eğer sorun sadece Kürtleri ilgilendiriyor, sorun sadece YPG-YPJ'yi ilgilendiriyor, yok mülteci sorunuydu, yok güvenli bölgeydi denip TC'nin bu stratejik yönelimine karşı çıkılmazsa herkesin karşısına tüm ilerici insanlık ailesinin zararlı çıkacağı bir sonuç çıkacaktır.
Tarihsel moment bugün Kürt halkının, kendisiyle beraber ezilen halklara, inançlara gerçek bir özgürlük alanı açma potansiyeline sahip olduğunu, yıllardır en zor savaş ve kuşatma şartlarında İÇ BARIŞI ve ÖZYÖNETİMİ sürdürme yeteneği olduğunu göstermiştir.
Onun için TC'nin tüm manipülasyon, çarpıtma ve demagojilerine karşı. propaganda makinasına karşı, insanlığın tüm ilerici, demokrat ve özgürlükçü güçlerinin SDG güçlerini her alanda savunmanın İNSANLIK DEĞERLERİNİ de savunmak olduğunu görmelerini ve buna göre tavır almalarını diliyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder