Bugün Almanya'nın "Birlik Günü"...
Almanya'nın bu bölünüşü iki kutuplu "soğuk savaş" döneminin de bir simgesi gibidir. Kızıl Ordunun Alman işgalinden kurtardığı bir dizi ülkede SSCB destekli Sosyalist Parti iktidarları kurulmuştu ve bunlar "VARŞOVA PAKTI" altında Sovyetler Birliği nüfuz alanı olarak güvenceye alınmıştı.
Dolayısıyla 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılması ve 1990'da alınan Almanya'nın birleşme kararı da "Soğuk Savaş" döneminin sonlandığının bir göstergesi oldu.
Aslında kavram olarak "BİRLEŞME" kullanılsa da (ki bir çok Alman sağ politikacı bunu "yeniden birleşme" olarak tanımlıyor) ortada gerçek anlamda bir "Birleşme"den çok buna DDR'in Federal Almanya'ya "KATILMASI" demeli...
DDR, Parlamento kararı ile kendini feshetmiş, herhangi bir pazarlık veya tanımlanmış özgün durumlar olmaksızın Federal Almanya sistem ve yasalarının kendi ülkeleri için de geçerli olmasını onaylamıştı.
"Birleşme" eşit koşullardaki müzakere ile değil, Doğu'nun Batı'ya "katılımı"si biçiminde gerçekleşmişti.
Ben ise Doğu'nun Batı tarafından "YUTULMASI" demenin daha doğru olacağını düşünüyorum.
Bütün bunların arkasında SSCB'nin sallanıp, çöküşü olduğunu söylemeye gerek yok. SSCB'nin sistemi dağılınca, ağırlıklı olarak kendi iç dinamikleriyle değil, Kızıl Ordu'nun işgali ve Sovyet Desteğiyle "sosyalist-demokratik(?)" yönetimler kurulmuş olan ülkeler de bir bir dağıldılar.
Bunların içinde üretici güçlerin gelişme düzeyi, sosyal ve siyasal bakımdan belki de en dayanıklı olabilecek olan DDR ise bir yanıyla "ulusal birleşme" istek ve dalgasının altında kaldı.
DDR'in ünlü bir sloganı vardı:
"WIR SIND DAS VOLK!" (Biz halkız!)
Kendilerini birleşmeye götüren muhalefetin sloganı ise:
"WIR SIND EIN VOLK!" (Biz tek bir halkız!) idi.
Sosyalist bir slogan "halkçılığını" koruyacağını ima eden milliyetçi bir slogana dönüştü ve kazandı...
Tek devlete giden yolda herşey "hukuka" uygun yürüdü. İki devletli Almanya'yı onaylamış olan eski müttefikler (ABD, SSCB, Birleşik Krallık ve Fransa) ile iki Alman devleti (BD ve DDR) 1990'da tek bir Almanya için anlaştılar.
Doğu Almanya'da Mart 1990'da yapılan serbest seçimlere Batı Almanya'nın siyasi partileri de örgütlenerek katıldılar ve Parlamento'da çoğunluğu ele geçirdiler. Hükümeti kurdular.
Böylece DDR'in batıya "Teslimi" için hiçbir iç ve dış engel kalmadı. Devlet bürokrasisi ve ordusu zaten "duvarla" birlikte çökmüştü.
Bu süreçte Batı Alman politikacılarının, kılı kırk yarıp sonra karar veren eski performanslarının aksine çok süratlle hareket edip bu "tarihi fırsatı" kaçırmamak için, para musluklarını sonuna kadar açmaları ve propaganda makinası oldukça işe yaradı. Mütavazı ve birçok yönden kısıtlı tüketim imkanları içindeki Doğu Almanya halkında kısa sürede lüks ve refahın, bolluğun geleceği beklentisini yaratılmıştı.
Dolayısıyla DDR'in toplumsal-kitlesel tabanı ona sahip çıkmadı.
Şimdi Birleşmenin ardından geçen 29 yıla baktığımızda, bütün ekonomik, sosyal, siyasal istatistik verileri "Doğa Almanya"nın hemen tüm konularda Batı'ya olan farklılığını koruduğunu gösteriyor.
Seçimlerde "birleşme" döneminin aksine Doğu'yu SED'in ardılı olan PDS ve Die Linke ağırlığı temsil ediyor. Tabi buna ırkçı partilerin de en çok Doğu'da güçlendiklerini de eklemeli. (Milliyetçilik ve refah beklentisiyle Batıya sarılanlar daha milliyetçi-sosyal politikalara yöneliyor.)
Doğu'da vaad edilen "ekonomik mucize" bir türlü gerçekleşmedi. Aksine daha önce var olan sanayi kurumları tasfiye edildi, tarım geriledi. Doğu, Almanya'nın işşizlik, düşük üretim ve gelir dağılımı bakımından en adaletsiz parçası durumunda. Batılılar da artık onlara "YÜK" gözüyle bakıyor...
Maaşlar, ücretler bile farklı. Örneğin aynı işi Batı Berlin'de yapan bir kişi daha fazla, Doğu Berlin'de yapan kişi ise daha az ücret alıyor. Doğu'daki birçok eğitim öğretim kurumu mezunları "denk" sayılmadıkları için işsiz kalıyorlar.
....
Kısaca Batı Almanya, Doğu Almanya'yı "YUTTU" ama aradan geçen 30 yıla rağmen henüz hazmedebilmiş değil, halen karnında duruyor!..
[Paylaştığım grafikler "Birleşik Almanya"nın karnında taşıdığı "Doğu"yu tanımlıyor.]
Yorumlar
Yorum Gönder