Bununla ilgili tanımlanması gerekli iki temel konu var;
Bir: Bugün itibariyle Türkiye toplumunda "Demokratik bir Türkiye için toplumsal sözleşme" talebi, ihtiyacı ya da arayışı var mıdır?
İki: Toplumsal sözleşme hangi siyasi, hukuki, felsefi, etik değerler üzerine kurulacaktır / kurulmalıdır?
İlk sorunun cevabı Türkiye toplumunun büyük çoğunluğunun "demokrasi için bir toplumsal sözleşme" talebi veya arayışı YOKTUR...
Büyük çoğunluk, diğerlerinin "messes nizama" mevcut iktidara boyun eğmesi ile "Türklük sözleşmesine" uyum göstermesini beklemektedir. Değişim isteyen temel dinamik Kürt toplumudur, önemli oranda Alevilerdir; sürgün ve soykırım mağduru topluluklardır; milliyetçi olmayan sosyalist muhalefettir; ötekileştirilmiş gruplardır vd...
Dolayısıyla "sözleşme" taraflar arasında olacaksa, böyle bir talep ve ihtiyaç diğer taraftaki "büyük çoğunluk" tarafından bir sorun ve gündem olarak görülmemektedir.
Geriye "muhalefetin kendi arasında" daha dar, kompakt bir sözleşme isteğini tanımlamak olarak kalır.
İkinci sorunun cevabı ise:
İster dar, ister geniş toplumsal çevrelerce idrak edilsin veya edilmesin barış içinde bir arada yaşamanın ön koşulu demokratik özgürlükçü bir toplumsal sözleşme kurulmasıdır.
Yeni ve demokratik bir toplumsal sözleşme ise ancak TÜRK DEVLETİNİN KURULUŞ FELSEFESİ, DEĞERLERİ ve İLKELERİNİN, KEMALİZMİN, tartışılması, aşılması ve reddedilmesi üzerine oturabilir.
Neden?
Günümüzün en önemli sorunu olan olan "Kürt sorunu", (yani Kürtlerin özgürlük ve ulusal haklarına sahip olmamaları sorunu) Türk ulus devletinin kuruluşuyla ilgili bir sorundur. Sorunun nedeni çözülmeden sonucu çözülemez.
Türk ulus devleti kurulurken yalnızca "Kürt ulusal hakları"nı ortaya çıkarmadı, Ön Asya'nın eneski ve kadim halklarının analarının ak südü gibi helal ulusal özgürlük taleplerini de SÜRGÜN ve SOYKIRIM POLİTİKALARI ile bastırdı, yok etti.
1923'de ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti, yerli Hristiyan halkların (Rum, Ermeni, Asuri-Süryani, Pontus...) sürgün ve imhası, Türk olmayan Müslüman halkların (Kürtler, Lazlar, Çerkesler, Balkan ve Kafkas göçmeni Müslüman topluluklar) ile Yahudilerin asimilasyon politikalarıyla Türkleştirilmesi siyaseti üzerine inşa edilmiştir.
Yeni bir devlet değildir; ne sınıfsal ne de toplumsal olarak bir demokrasi sözleşmesine dayanmaz. Osmanlı devlet cihazının 1.Dünya Savaşı sonrası koşullara göre militarist-bürokrasi tarafından Bonapartist bir tarzda RESTORE edilmesidir.
Osmanlı'dan beri zaten devlet yönetiminin belirleyici gücü olan militarist-oligarşinin doğrudan devlet yönetimini üzerine almasından ibarettir. Nasıl TÜRK olunacağından, nasıl İSLAM olunacağına. ne giyinileceğinden, nasıl konuşulacağına kadar yukarıdan aşağı dayatılan bir SİYASİ DİKTATÖRLÜKTÜR.
Günümüzdeki temel siyasi ve toplumsal sorunların hemen hepsi bu bozuk YAPIDAN kaynaklanır. Bu yapıdan vaz geçilip YENİ BİR İNŞA olmadan, yani köhnemiş, alt-yapısı tarumar, çatısı tutmayan bu çürük yapıya boya badana yaparak hiçbir temel sorun çözülemez.
(Bu yazımda sadece devletin ULUSAL karakteri üzerinden oluşan sorunlara değindim; aynı şey SINIFSAL iktidar, SOSYO-EKONOMİK yapı, DİN ve İNANÇ ilişkileri, hukuk sistemi vb. her alan için ayrı ayrı sorunlarla doludur.)
Oysa tartışmalara baktığımızda "demokrasi" isteyen ve AKP rejimine "muhalif" birçok kesimin, tersine bu YAPI ile, bu kuruluş değerleri ve felsefesiyle bir sorunları yok, onu tartışmaya bile yanaşmıyorlar. İşte bunlara "STERİL MUHALEFET" diyorum...
Onların en ileri demokratik "beklentileri" AKP-Öncesine veya hadi diyelim ilk yıllarına dönmekten ibaret görünüyor. Kürt sorunun bu yapı içinde çözüleceğini sanıyorlar. Şimdi üst katlarda oturan "görgüsüz" diktatörler, yönetim odasını boşaltırlarsa yapıda herhangi bir sorun görmüyorlar.
Evet demokratik bir toplumsal sözleşme bir gerekliliktir ama yapının temelden değişmesi, yeniden kurulması gerekir; çünkü bu yapı ilk büyük depremde içindeki herkesin başına çökecektir...
İki: Toplumsal sözleşme hangi siyasi, hukuki, felsefi, etik değerler üzerine kurulacaktır / kurulmalıdır?
İlk sorunun cevabı Türkiye toplumunun büyük çoğunluğunun "demokrasi için bir toplumsal sözleşme" talebi veya arayışı YOKTUR...
Büyük çoğunluk, diğerlerinin "messes nizama" mevcut iktidara boyun eğmesi ile "Türklük sözleşmesine" uyum göstermesini beklemektedir. Değişim isteyen temel dinamik Kürt toplumudur, önemli oranda Alevilerdir; sürgün ve soykırım mağduru topluluklardır; milliyetçi olmayan sosyalist muhalefettir; ötekileştirilmiş gruplardır vd...
Dolayısıyla "sözleşme" taraflar arasında olacaksa, böyle bir talep ve ihtiyaç diğer taraftaki "büyük çoğunluk" tarafından bir sorun ve gündem olarak görülmemektedir.
Geriye "muhalefetin kendi arasında" daha dar, kompakt bir sözleşme isteğini tanımlamak olarak kalır.
İkinci sorunun cevabı ise:
İster dar, ister geniş toplumsal çevrelerce idrak edilsin veya edilmesin barış içinde bir arada yaşamanın ön koşulu demokratik özgürlükçü bir toplumsal sözleşme kurulmasıdır.
Yeni ve demokratik bir toplumsal sözleşme ise ancak TÜRK DEVLETİNİN KURULUŞ FELSEFESİ, DEĞERLERİ ve İLKELERİNİN, KEMALİZMİN, tartışılması, aşılması ve reddedilmesi üzerine oturabilir.
Neden?
Günümüzün en önemli sorunu olan olan "Kürt sorunu", (yani Kürtlerin özgürlük ve ulusal haklarına sahip olmamaları sorunu) Türk ulus devletinin kuruluşuyla ilgili bir sorundur. Sorunun nedeni çözülmeden sonucu çözülemez.
Türk ulus devleti kurulurken yalnızca "Kürt ulusal hakları"nı ortaya çıkarmadı, Ön Asya'nın eneski ve kadim halklarının analarının ak südü gibi helal ulusal özgürlük taleplerini de SÜRGÜN ve SOYKIRIM POLİTİKALARI ile bastırdı, yok etti.
1923'de ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti, yerli Hristiyan halkların (Rum, Ermeni, Asuri-Süryani, Pontus...) sürgün ve imhası, Türk olmayan Müslüman halkların (Kürtler, Lazlar, Çerkesler, Balkan ve Kafkas göçmeni Müslüman topluluklar) ile Yahudilerin asimilasyon politikalarıyla Türkleştirilmesi siyaseti üzerine inşa edilmiştir.
Yeni bir devlet değildir; ne sınıfsal ne de toplumsal olarak bir demokrasi sözleşmesine dayanmaz. Osmanlı devlet cihazının 1.Dünya Savaşı sonrası koşullara göre militarist-bürokrasi tarafından Bonapartist bir tarzda RESTORE edilmesidir.
Osmanlı'dan beri zaten devlet yönetiminin belirleyici gücü olan militarist-oligarşinin doğrudan devlet yönetimini üzerine almasından ibarettir. Nasıl TÜRK olunacağından, nasıl İSLAM olunacağına. ne giyinileceğinden, nasıl konuşulacağına kadar yukarıdan aşağı dayatılan bir SİYASİ DİKTATÖRLÜKTÜR.
Günümüzdeki temel siyasi ve toplumsal sorunların hemen hepsi bu bozuk YAPIDAN kaynaklanır. Bu yapıdan vaz geçilip YENİ BİR İNŞA olmadan, yani köhnemiş, alt-yapısı tarumar, çatısı tutmayan bu çürük yapıya boya badana yaparak hiçbir temel sorun çözülemez.
(Bu yazımda sadece devletin ULUSAL karakteri üzerinden oluşan sorunlara değindim; aynı şey SINIFSAL iktidar, SOSYO-EKONOMİK yapı, DİN ve İNANÇ ilişkileri, hukuk sistemi vb. her alan için ayrı ayrı sorunlarla doludur.)
Oysa tartışmalara baktığımızda "demokrasi" isteyen ve AKP rejimine "muhalif" birçok kesimin, tersine bu YAPI ile, bu kuruluş değerleri ve felsefesiyle bir sorunları yok, onu tartışmaya bile yanaşmıyorlar. İşte bunlara "STERİL MUHALEFET" diyorum...
Onların en ileri demokratik "beklentileri" AKP-Öncesine veya hadi diyelim ilk yıllarına dönmekten ibaret görünüyor. Kürt sorunun bu yapı içinde çözüleceğini sanıyorlar. Şimdi üst katlarda oturan "görgüsüz" diktatörler, yönetim odasını boşaltırlarsa yapıda herhangi bir sorun görmüyorlar.
Evet demokratik bir toplumsal sözleşme bir gerekliliktir ama yapının temelden değişmesi, yeniden kurulması gerekir; çünkü bu yapı ilk büyük depremde içindeki herkesin başına çökecektir...
Yorumlar
Yorum Gönder