SİYASİ BİR EYLEM OLARAK İNTİHAR...

İmralı'da PKK lideri Öcalan üzerindeki tecride son verilmesi amacıyla yürütülen Açlık Grevleri hem uzuyor, hem daha çok kitleselleşiyor hem de şu ana kadar iki insanın hayatın son vermesi ile farklı bir mecraya doğru kayıyor.

İmralı'daki tecritin hukuk dışı, insan haklarına aykırı, keyfi bir siyasi baskı ve şantaj olduğunu, buna derhal son verilmesi gerektiği yönündeki talebi doğru buluyorum. Bunu tartışmaya bile gerek yok!

Açlık Grevleri bu talebi gündemleştirmek için doğru bir tercih mi, ne kadar etkili olur veya olacak bu ayrı bir konu. Şu andaki açlık grevinin asıl muhatabının devlet olmaktan ziyade demokratik kamuoyu ve Kürt ulusal-demokratik hareketinin kitle tabanı olduğunu düşünüyorum. Ama bu talep ve eylem onların beklenti ve gündemleriyle ne derece örtüşüyor, nasıl bir buluşma ve ayrışma olacak bu da kritik bir konu...

Bu konuda söyleyebileceğim tek şey devletin tecrit politikasına derhal son vermesi; eylemcilerin de kendi hayatları üzerinden yürüyen Açlık Grevlerini sonlandırmalarıdır.

Cezaevlerindeki kendini feda eylemlerini ise HİÇ doğru görmüyorum, bunlara yol verilmemeli. Bu durum devletin politikalarını geriletmiyor, ancak bizlere, demokratik muhalefete acı veriyor. Bu acı, tecrit politikasına duyulan öfkeyi artırmak yerine gençlerin "boşuna" hayatlarını feda ettiklerine dair bir kızgınlığa da yol açabilir.

Konunun diğer yanı iNTİHAR eylemleri üzerine yapılan SİYASİ ve AHLAKİ tartışmalara nasıl yaklaşılacağıdır.

Öncelikle şu ayrım benim için çok önemli: hayatının hiç bir anında ÖLÜM ile YAŞAM arasında gerçekten bir tercih yapmak zorunda kalmamış insanların bakışları ile; bu tercihi hayatlarının neredeyse bir kader çizgisi olarak yaşamakta olan insanların bakışı arasında uçurumlar var...

Birincilere egemen olan tavır daha çok steril, vaazcı, üsttenci bir bakış olmaktadır. Burada "lütfen bizim vicdanımızı rahatsız edecek işler yapmayın" alt metnini okumak mümkündür. Yani eylemcilerin kendi hayatlarını feda etmeye ilişkin geldikleri noktayı sorgulamaktan çok, bu ölümlerin kendi vicdanlarına bindireceği yükü -biraz da sorumluluğu- almak istememekle ilgilidir.

Bunlar vicdanlı olanların kaygıları. Bir de vicdansız olanlar var: Onlar ise eylemcileri KAFASIZ'lıkla, KENDİ İRADESİ İLE HAREKET ETMEMEKLE suçluyorlar.

Dolayısıyla ne kadar empati yapılırsa yapılsın yaşamına politik bir mesaj olarak son verme noktasına gelmiş kişinin çok uzağındadır.

Yorumlar