Değerli büyüklerimizden Kaya abinin dün İzmir'de son zamanlarını geçirdiği Bilgeler Huzurevi'nde vefat ettiğini sevgili Mine Neşe'nin paylaşımından öğrendik. Ailece çok üzüldük.
Ailesine, sevenlerine, yoldaşlarına ve halkımıza baş sağlığı diliyorum.
Kaya Müştakhan (Abdürrahim KAYA), '70'li yılların yurtsever demokrat aydınlar kuşağı içinde yer almış, duruşu, hayat görüşü sağlam bir ağabeyimizdi. Kürt dili üzerine yoğun çalışan, emek veren, arşiv ve kültürel çalışmalara çok önem veren bir aydınımızdı.
Kendisini Komal yayınevinin kuruluş yıllarından (1975) beri tanıyorum. Komal-Rızgari çevresine maddi, manevi, kültürel katkısını hiç eksik etmedi.
Değerli eski dava arkadaşlarımızdan Barış Müştakhan'ın babasıdır.
1991'de Komal Yayınevinin ikinci kez organize etmek istediğimizde Kaya abi bize çok büyük destek oldu. Rahmetli Nevzat Sağnıç'la çok iyi ilişkileri vardı, Kürtçe üzerine yapılan çalışmalarda kendine has bir tarzı vardı ve Kürt dil bilimcilerinden Feqi Hüseyin'in çalışmalarıyla koordine etmeye çalışırdı.
Kaya Müştakhan (Abdürrahim KAYA), '70'li yılların yurtsever demokrat aydınlar kuşağı içinde yer almış, duruşu, hayat görüşü sağlam bir ağabeyimizdi. Kürt dili üzerine yoğun çalışan, emek veren, arşiv ve kültürel çalışmalara çok önem veren bir aydınımızdı.
Kendisini Komal yayınevinin kuruluş yıllarından (1975) beri tanıyorum. Komal-Rızgari çevresine maddi, manevi, kültürel katkısını hiç eksik etmedi.
Değerli eski dava arkadaşlarımızdan Barış Müştakhan'ın babasıdır.
1991'de Komal Yayınevinin ikinci kez organize etmek istediğimizde Kaya abi bize çok büyük destek oldu. Rahmetli Nevzat Sağnıç'la çok iyi ilişkileri vardı, Kürtçe üzerine yapılan çalışmalarda kendine has bir tarzı vardı ve Kürt dil bilimcilerinden Feqi Hüseyin'in çalışmalarıyla koordine etmeye çalışırdı.
Kaya Abi, Komal Yayınevinin hem kuruluşunda hem de Yayın Kurulu'nda görev aldı. İlk yayınlarımızdan biri Kaya abi'nin hazırladığı KÜRTÇE ALFABE olacaktı. Alfabe'nin resimlerini de Komel Ressamlar grubu hazırlamıştı.
Alfabe'nin sadece bir yayınevi üzerinde değil de Kurumsal bir kimlik içinde tüm çevrelere mal olabilecek biçimde yayınlanması için bunu birlikte yayınlamak için o günlerde yeni kurulmuş olan İstanbul KÜRT ENSTİTÜSÜ'ne öneri yaptık.
Kaya Abi, Nevzat ve Ben, Enstitü ile bir çok görüşme yaptık. Görüşmeler olumlu geçti. Alfabe üzerine incelemeler, öneriler vb. yapıldı. Sonuçta 1992 yılı sonbaharinda Kaya Müştakhan'ın Kürtçe Alfabesini ortak yayınlamak üzere, Kürt Enstitüsü Başkanı olan rahmetli MUSA ANTER ile Komal Yayınevi arasında protokol imzaladık.
Ne yazık ki Musa Abinin hain bin suikaste kurban gitmesi, ardından Kürt gazete ve yayınlarına yoğun operasyonların başlaması ile ortak proje sekteye uğradı. 1994 yılında da İstanbul'da Komal yayınevine yapılan bir operasyonda Alfabe'nin çizim ve dökümanlarına Polis el koydu, tahrip edildi. Bizlerin de tutuklanması ile Alfabeyi Komal olarak bastırma şansımız da kalmadı.
Kaya Abi'yi saygıyla anarken bu Kürtçe Alfabe üzerinde bilgi vermesem olmazdı.
Kaya Abi, bu arada "Kitabı-ı Mukaddes" şirketinin önerisi üzerine İNCİL'in Kürtçe (Kurmanci) çevirisi üzerinde uğraşıyordu. Bildiğim kadarıyla birkaç çeviricinin yaptığı çeviriler üzerinde tartışarak ortak bir sonuç üzerinde karar kılınıyordu. Kısaca Kaya Abi, Yohanna İncil'inin Kürtçe çevirisi için çalışan komisyonun içinde yer aldı, onun çevirmenlerindendi.
Nuran'la evleneceğimizi açıkladığımızda çok sevinmişti, "Eh nihayet yani" dedi "bu kadar çok uzun niye beklediniz? Birbirinize çok yakıştınız." Eşi Neriman abla da bu sevinçle kendi gelinliğini Nuran'a hediye ettiydi.
Kaya abinin ikinci evliliği olan Neriman abla Rus asıllı bir Erzurumluydu. Kaya abiye çok iyi bakardı. Kendisi ile de çok iyi dosttuk; hep tipik Erzurum şivesiyle konuşur, takılırdık; belki de yurtsever-demokrat çevrede görebildiği nadir Erurumlulardan olduğum için özel bir yakınlık duyardı. Her gittiğimde mutlaka bizim ünlü un helvamızı hazırlamış olurdu.
Kaya abi de İsmail Beşikçi hoca gibi kitap ve süreli yayın arşivine çok önem veriyordu. Evinde yılların birikimiyle geniş bir kütüphane oluşturmuştu. Kaya abide de hem yaşlılıktan, hem de ortamın belirsizliğinden "Arşivi nasıl koruruz" endişesi baş göstermişti. Ben Almanya'ya geldiğimde arşivi yanımıza aldırmak için birçok kez öneri yaptı, Nevzat'la da çok konuştuk. Fakat kütüphanenin yurt dışına nakli de devletin el koyma riski taşıyan bir işlemdi; sanırım Kaya abi sonunda onları Diyarbakır Belediye Kütüphanesi'ne emanet etti; iyi de yaptı...
Kaya abi, sağlam görüşleri ve yaklaşımı olan bir insan olmasına rağmen örgüt işlerinden uzak duran ve öne çıkmak istemeyen bir kişiliği vardı. Ben onun gibi aydınlarımızın yaptıklarını "Kürt / Kürdistan ulusal demokratik mücadelesinin GÖRÜNMEZ EMEKTARLARI" olarak adlandırıyorum.
Buna rağmen yine İzmir'deki Rızgari operasyonları sırasında Polis onu da oldukça rahatsız etti, soruşturmaya aldı...
Yeri gelmişken onun dil ve lehçe üzerindeki titiz ayrımına ilişkin bir anekdotumu da aktarmak isterim.
Diyarbekir Rizgari yargılamaları sırasında, 3. gruptaki yargılalanan arkadaşlar (Yakup Çiçek, Şehmus Özzengin ve Abdullah Uzun) adına ortak bir siyasi savunma yapılmasına ve bunun KÜRTÇE olmasına karar vermiştik. (1987) Bu, Diyarbekir Sıkıyönetim Askeri Mahkemeleri'nde anadili ile yapılan ilk YAZILI siyasi savunmalardan biri olacaktı.
Fakat Kürtçe gramere yeterince hakim değildik ve savunmanın gerektirdiği bir çok Kürtçe hukuki terimlerin karşılığını da bilmiyorduk. Bunun üzerine şöyle bir prensip kararı almıştık; hukuki terimlerin Kurmanci karşılığını bilmiyorsak bunu diğer lehçelerden özellikle Soranice'den alabilirdik. Çünkü hapishanede Sorani'ye hakim olan tutsaklar da bulunuyordu. Öyle de yapıldı.
Bu "çözümü" Kaya abiye biraz da övünerek anlatmıştım. (1993) Aslında onaylamasını bekliyordum ama tam tersine Kaya abi hiç unutmayacağım şekilde "Çok yanlış yaptığımızı" söyleyerek tepki gösterdi.
"- Neden Kaya ab?" diye sordum, "Yabancı dillerden almaktansa kendisine daha yakın olan lehçelerden sözcük almak daha doğru değil mi?"
"-Hayır, hayır, Recebim!" dedi "Lehçelerin birbirinden kelime alması bir ensest veya akraba evliliği gibidir. Dili yozlaştırır. Her lehçenin kendine özgü bir ayrım ve mantığı, gelişme çizgisi vardır. Adapte edebiliyorsa yabancı kelimeleri alması o dili-lehçeyi geliştirir ama akrabasından alması yozlaştırır..."
Herhalde bu, dil bilimi olarak tartışılacak bir konudur.
Kaya Abi, denince anlatılacak çok anı vardır. Son yıllarımız bizim yurtdışında oluşumuz, ara-sıra telefonla veya gelip giden dostlarımız üzerinden yapılan görüşmeler giderek azaldı; son yıllarda iyice sessizliğe gömülmüştü. Buna çok acı duyuyoruz. Son zamanlarında yanında olmak, ziyaretine gidip elini öpmek isterdik. Olmadı.
En son haberlerini önceki yıl kendisine çok sahip çıkan insanlardan biri olan sevgili Mine Neşe Kırdar Sağnıç'tan almıştık. Son günlerini yine sevgili Naciye Koç arkadaşımızın çabalarıyla huzur evinde geçirmesine de teselli mi olsak, üzelsek mi bilemiyorum.
Yine de "Bâki kalan bu gökkubbede bu hoş sâda imiş" ya da hiçbir zaman kaybolup gitmeyecek olan emekler, ürünlerdir diyelim.
Kaya Abimizi hep sevgiyle, saygıyla, şükranla anacağız.
(Bu yazının altına yorum yapan değerli Sheme Xewend, Kaya abi'nin Rızgari'nin İSİM BABASI olduğunu, Hem zengin kitaplığını bağışladığını, hem yeni bir siyasi harekete isim verdiğini yazmış. Bunu bilmiyordum, ne güzel haber!.. Bilgi için çok teşekkür ederim.)
Yorumlar
Yorum Gönder