SİYASETTE "ABİLİK" ve "ABİLER"

Bugün T24'te Murat Belge'nin "'Abi' İdeolojisi" başlıkla yazısı çok ilgimi çekti. Bizim siyasetteki "Abilik" konusunu işlediğini sandım ama daha geniş bir toplumsal ölçekte el almış konuyu.

Ben de bu vesileyle hep aklımda kalan şu siyasette "Abiler" meselesine bir iki şey yazayım istedim.

Otuz yıldan fazla örgütlü siyasi yaşamımda en çok kullandığım hitap ve kavram herhalde "Abi" olmuştur. Bunun nedeni çok kişisel ve basitti; siyasete çok küçük yaşta girmiştim, aileden başka örgütlü bir yapı bilmiyordum, o yüzden herkes benim "abim"di... Hem aileden biri olarak sıcak ve koruyucu, hem de hiyerarşik olarak daha üstte, daha bilgili ve güçlü...

Sonra fark ettim ki bu sadece bana özgü değil hemen herkes benzer bir jargon kullanıyor. Aynı kuşaktan olan arkadaşlar birbirlerine küçük isimleriyle, hatta lakaplarıyla hitap ederken, bur önceki kuşağa ise "Abi" diyorlardı.


Mümtaz abi, Ruşen Abi, Orhan abi... bizim "abilerimiz"ken; Tarık abi, Canip abi, Edip abi de onların abi'siydi.

Bu abi-kardeş arkadaş hitabı, henüz örgütsel bir parti/örgüt bürokrasisi oluşmadığı koşullara da denk düşüyor. Tüzükle, kurallarla belirlenmiş bir alt-üst ilişkisi yerine, daha ailedekine benzer daha sıcak bir saygı ilişkisini ima ediyordu. Bu bizim Komal, Rizgari/Ala Rizgari süreçlerinde siyasal hareketten partileşmeye doğru giden yolda aramızdaki ilişkiyi de tanımlıyor.

Sanırım benzer bir jargon 70'li yıllarda gençlik gövdeli diğer kitlesel siyasi hareketlerde DEV-YOL ve KURTULUŞ'ta da egemendi. Hem lider kadronun kendi aralarındaki ilişki bakımından, tek bir lider ismin öne çıkmadığı aralarında birbirine yakın "arkadaşça" bir eşitliğin bulunduğu "önder kadrolar" ile; harekete sonradan katılan ama aralarında çok da büyük yaş farkları bulunmayan ikinci kuşağın da onları bir tür "yol gösterici büyükleri" olarak kabul ettikleri bir gevşek bir örgütlenmeye de denk düşüyor bu Ağabeyilik.

Parti flaması açmış olan hareketlerde ise "YOLDAŞ"lık söz konusuydu. Saygı ve alt-üst ilişkisi "yaşa göre" değil, parti görevine göre belirlendiğinden, aradaki mesafe gerçekte çok açılmış olsa bile "Yoldaş" kavramı bütün bunların üzerini örtebiliyordu.(Kürtçe tercümesi "RÊHEVAL" olması gerekirken "HEVAL" ile yetinildi.) ve tabi bir kısmı Mahir, Deniz, İbo... gibi "şehit ikonu" halinde olsa bile "tartışılmaz bir bağlılık" gerektiren "önderler"i vardı onların. PKK'de Öcalan (Apo), Dev-Sol'da Dursun Karataş.. vd

Tekrar bizim mahalleye dönersek, uzun "örgütsel arayış" süreçlerinde "Abilerimiz" aynı zamanda "siyasal önderlerimiz" olarak da yerlerini almış oldular.

Tabi bu arada neden hep "Abi"lerden bahsedip "Abla"ların olmadığını sormak gerekmez. Çünkü bahsettiğimiz dönem boyunca "önder kadrolar" hep erkekti. Rızgari'de o düzeyde kadın olarak yalnızca bir kişi vardı ama o da nedense "abla" değil "Xecê bacı" veya sadece "Xecê" idi...

Bütün siyasi örgütlerin, kadrolarının yanyana ve eşit koşullarda yaşadığı12 Eylül cezaevlerinde ise "abilik" sona erdi. Onun yerine hem yaşça, hem de kültür, deneyim ve birikimine saygıyı göstermek üzere "HOCA" kavramı yerini aldı. Kendi grubunuzdan olsun olmasın saygıyı hak ettiğine inanılan herkese "HOCA" denilirdi. Sol, sosyalist gruplar neden, öğretmen gibi seküler bir kavramı değil de "Hocalık" gibi dini bir içeriği de olan bu kavramı kullandılar?

Sanırım bilinçli bir seçim olmaktan ziyade yüksek okul ve üniversite öğretmenlerine "Hoca" deniliyor olmasından gelen bir alışkanlıktır. Hem öğretmenliğin derecesini yükseltmekte, hem de ona ruhani-sufi bir ağırlık atfetmekte.

Kürt ulusal hareketlerinde zaten Mela'ların özgün bir yeri vardır. Mela olmayanlara Melle denilmez, HOCA kavramı da kullanılmaz onun yerine "MAMOSTA" (öğretmen) kullanılır. Çok daha deneyimli birikimli belirli kişilere ise yüksek saygı ifadesi olarak "SEYDA" denilir.

Bizim siyasal hayatımızdaki "abilik" giderek bir kurum halini aldı. Siyaseten yaşca büyük olanlar, deneyimli olanlar mealinde bunlar. Belki bizler de başkalarının "abi"si olduk ama "abilik" sanırım halen birçok mahfilde sürüyor.

Bunu uzun zamandır unutmuşken Gülen Cemaati yargılamalarında, örgütsel hiyerarşi yerine "ABİLİK" ve "ABLALIK" gibi kurumların olduğunu okuduğumda çok ilginç buldum. Yapı içerisinde "abi" ya "abla" olarak bilinen kişilere daha ağır cezalar, yaptırımlar uygulanmakta olduğunu görüyoruz. Demek ki bu kurum sadece sol, sosyalist, ulusal demokratik hareketlerde değil kimi Cemaat yapılanmalarında da varmış...

Siyasal ve toplumsal ilişkilerde "AGABEY-KARDEŞ" ilişkisi epey sorunlu. Çünkü sonuçta bu ayrı duygusal bir ast-üst, bağımlılık ilişkisinin siyasete taşınması demek. Ağabey ve kardeşlerimizi seçemiyoruz ama siyasette yol arkadaşlarımızı, temsilcilerimizi seçebiliriz, seçmeliyiz ki bu eşit bir ilişkiyi gerektirir. Siyasette de toplumsal ilişkilerde de büyükten küçüğe vesayet ve "doğal bağlılık" yerine bilinçli seçim ve tercih geçerli derim.

Şimdi bir de Murat Belge'nin işaret ettiği yerden "Abilik ideolojisi"nı okuyalım bakalım. (https://t24.com.tr/yazarlar/murat-belge/abi-ideolojisi,21670)

Yorumlar