SOYKIRIM KARŞITLARI DERNEĞİNİN 20 YILI


1 Aralık 2018 Cumartesi günü Frankfurt'ta Soykırım Karşıtları Derneği'nin kurucuları, üyeleri ve çalışma arkadaşlarıyla mütavazı bir yıldönümü toplantısı yapıldı.

Ben de Avrupa'da üyesi olduğum ilk ve tek dernek olan
Soykırım Karşıtları Derneği'nin (Verein der Völkermordgegner e.V ) bir gönüllüsü olarak dostların arasındaydım.

SKD, kurulduğu 1998 yılından bugüne değin özellikle 1915 Soykırımı'nın tanınması ve mağdurlarıyla dayanışmaya odaklanan bir çalışma yürütüyor. Frankfurt'ta yoğun olmakla birlikte Almanya genelinde imkan bulunan her yerde İmza kampanyaları, uyarı nöbetleri, paneller, tartışma toplantıları vb. çeşitli eylemler düzenliyor.

SKD'nin özgün eylemlerinin başında da her yıl 24 Nisan'da düzenli olarak Erivan'daki soykırım anıtının dernek üyelerince ziyaret edilmesi geliyor. Soykırım Mağduru Halklar karşısında duyulan ÜZÜNTÜ, UTANÇ ve ACI'YI dile getiren bir çelenk bırakılıyor. Soykırım Müzesi'ne TELAFİ ve TAZMİNAT adına sembolik olarak belirledikleri bir aidat ödeniyor.

Çünkü SKD'nin temel konsepti 1915 soykırımının FAİL kimlik ve topluluklar tarafından tanınması, bu suçun reddedilmesi, bu suçla yüzleşilmesi, Devlet ve toplum nezdindeki inkarcılıkla aktif mücadele edilmesi... Soykırım mağduru halklarla gerçek bir diyaloğun ancak FAİL KİMLİK'ler içindeki insanların ÖZÜR'lerini,UTANÇLARINI samimi biçimde ifade edilmesiyle mümkün olabileceğine inanılıyor.

TC devletinin, soykırımcı, ırkçı, savaş ve şiddet politikalarının teşhiri; tarihsel arka planının deşifresi için ideolojik mücadele ve entellektüel faaliyetlere destek veriyor.

SKD 1915 soykırımının mağduru olarak sadece Ermeniler değil, Arami-Asuri-Süryani ve Elen-Pontus halklarıyla da dayanışmaya özel bir önem veriyor. Almanya gibi tarihin en büyük soykırımlarından biri olan HOLOKOST suçlusu bir ülkede, ANTİ-SEMİTİZME karşı duyarlılığın ve büründüğü tüm biçimlere karşı mücadele etmenin önemine de inanıyor.

DERSİM 37-38 Soykırımı'ndan tutun da Kürt halkına karşı Türk Devleti tarafından halen yürütülmekte olan ulusal zulüm politikalarına; SAVAŞ, KATLİAM ve ŞİDDET'e karşı sesini yükseltiyor ve MAĞDUR ve MUZLUM olan her kesimin yanında durmayı, sesine ses katmayı ihmal etmiyor.

20. yılında SKD'yi tanıtmak için bu başlıkların yine de yeterli olmadığını biliyorum. Diliyorum ki bu konuda oldukça zenginleşmiş bulunan dokümanlar yayınlansın; benzer amaçlar için mücadele eden sivil inisyatif ve dernek arasındaki işbirliği ve ortak çalışmalar artsın ve güçlensin...

Frankfurt'taki toplantıda derneğin başkanı Ali Ertem, açılış konuşmasında özetle böyle bir çalışmaya neden ihtiyaç duyduklarını, nasıl başladıklarını, ne gibi zorluklarla karşılaştıklarını anlattı. Çabalarının, Çin literatüründeki "Dağları yerinden oynatmaya çalışan aptal ihtiyarlar"ın çabası gibi görülse de, kat edilen yola bakıldığında bunun hiç de boş bir çaba olmadığını vurguladı.

Derneğin çalışmalarını yakından gözleyen bir dost olarak Dogan Akhanli güzel bir değerlendirme konuşması hazırlamıştı. (Almanca yapılan bu konuşmanın Türkçe çevrisini paylaşacağım sizlerle.)

Derneğin kurucularından Selay Ertem ilk kuruldukları yıllarda, 85 yaşındaki bir soykırım mağdurundan aldıkları çok değerli bir mektubu okudu. O, SKD'nin verdiği mütavazı çıkışıyla beklediği vicdanlı sesleri nihayet duyduğu için soykırımdan gelen acılarının bir nebze olsun hafiflediğini yazmıştı. Ne büyük lütuf!.. Sırf bunun için bile onlarca dernek kurmaya değer! (Bu mektubu da paylaşmak isterim.)

Derneğin emektarlarından Döne Gündüz gece boyunca gelen mesajları okudu ve sunumlar yaptı. Kuruculardan Bülent Gül, geceyi renklendiren müzik grubunun içerisinde de yer almıştı.

Devrim Kavalli, o güzel sesiyle Ermenice, Kürtçe, Türkçe ve Pontus Rumcası parçaları içten yorumuyla icra etti. Sanatın insanların gönüllerine, ruhlarına dokunan büyülü tınısını ortaya koydu.

HDK Avrupa adına toplantıya katılan Demir Çelik, Kürtçe bir konuşma yaparak dostluk ve dayanışma mesajını iletti.

Garbis Altinoglu ve Hovsep Hayreni, SKD'nin çalışmalarını değerlendiren, öneriler getiren önemli konuşmalar yaptılar.

Gecenin sonunda (ki bir çoğu gitmiş olmakla birlikte) kalan dostlarla bir hatıra fotoğrafı çektirdik. Dilerim SKD önümüzdeki yıllarda daha derli toplu ve kendini geliştirerek yeniden yapılanır ve faaliyetlerini güçlendirerek yoluna devam eder. SKD'nin pratiği bu yolda yapılabileceklerini ne denli önemli katkılar sağladığını, birikim ve etki yarattığını gösteriyor.

Emeği geçen herkese selam olsun...
____________________________

SKD Başkanı sevgili Ali Ertem’in notu:

Değerli üyemiz Recep Maraşlı’ya Soykırım Karşıtları Derneği (SKD) 20. kuruluş yılı etkinliğimize katılamayan üyelerimiz, dostlarımız ve kamuoyu için yapmış olduğu haberden dolayı candan teşekkür ediyorum. Gerek orada olmayan üye ve dostlarımıza gerekse kamu oyuna, sayısız engellere boyuneğmeden yılmadan aralıksız sürdürülen 20 yıllık mücadelemizin güzel bir özetini sunmuş. Habere renk katan güzel fotoğraflar için değerli üyelerimiz, Güllü ve Orhan Canlarımıza, ayrıca teşekkür ediyorum.

SKD’nin 20. kuruluş yılını kutlamada öne çıkan iki temel sloganımız var. Fotoğraflara dikkatli bakıldığında bir tanesi (Almanca ve Türkçe) görülecektir. Diğerinin sade almancası görüle bilmektedir. Gözden kaçmaması için bir kez daha bu sloganlarımıza dikkat çekmekte yarar olduğunu düşünüyorum:

Birincisi, “Tarihleri ile yüzleşmekten kaçanların başları, insanlık önünde daima eğik kalacaktır!” Biz bu anlayışımızda ıstarlıyız. Yerini Soykırım mağduru halkların saflarında belirlemeyen, tarihlerinin kanlı karanlık sayfalarıyla yüzleşmekten çeşitli bahanelerle kaçanların, ister sağcı-muhafazakar, ister devrimci-deomokrat, ister Müslüman ister Ateist, ne olurlarsa olsunlar, insanlığın yüzüne, özelliklede Soykırım Mağduru Halkların yüzüne utanmadan bakmalarının mümkün olmadığını düşünüyoruz. Atalarımızın bizlere bıraktıkları Soykırım mirası, farkında olalım ya da olmayalım, bizi takip eden gölgemizdir. Gölgemizin üzerinden atlamak mümkün olmadığı gibi soykırımcı geçmişe rağmen insanlık adına mucizeler (devrim, sosyalizm, ulusal kurtuluş vs.) yaratmak mümkün değildir. Soykırımın kamu vicdanında mahkum edilmesi, başta Ermeni halkı olmak üzere, mağdur edilmiş halklar için ADALET, toplumumuzun insan onuruna layık geleceği için ileri atılmış en devrimci en ilerici adım olacaktır.

İkincisi “Biz Çocuklarımıza Gerçekleri Anlatacağız!” sloganı. Soykırımcı geçmişini inkar eden toplumları, vicdan ve humanizm eksikliğinden muzdariptir. Bu bir hastalıktır. Bizlerin, geleceğin insanlarına değer vermemiz, sadece onların okullara gönderilmesi ve kariyer zivelerine doğru kamçılanmaları ile sağlanacak bir mesele değildir. Onlara empatinin ve tarihi gerçeklere saygının ne demek olduğunu öğretememişsek baskının ve zulmün karşısında yalnız kalmışız demektir. Geleceği kurmaya aday olan insanların, yani çocuklarımızın, Soykırım Kurbanlarına saygının ve inkara karşı mücadelenin ne demek olduğunu öğremelerine yardımcı olmamız gerekmektedir. Tarihi gerçeklere saygılı yeni nesiller yetiştirilmesi, en az soykırımın inkarına karşı mücadele kadar önemlidir. İnkara karşı mücadeleye kendi vicdanımızdan ve kendi hanemizden başlamamız gerekmektedir.

Sivil itaasizlik ve manevi tazminat meselesi: Recep dostumuz, Soykırım Mağduru Ermeni halkının ulu çınarı değerli yazar edebiyat eleştirmeni sayın Sarkis Artin Yapucuyan’ın mektubuna atıfta bulunurken SKD’nin 20 yıldır soykırm müzesine yapmakta olduğu bağışa değinmektedir. Buna küçük bir düzeltme ile karşılık vermek istiyorum.

Soykırım Müzesine her yıl yapılan 300 Dolarlık bağış, dernek adına değil, Ali Ertem’in kendi kişisel bağışıdır. Ali Ertem, kendisi muhtaç duruma düşmediği sürece bu bağışı, hayatının sonuna kadar yapmaya devam edecektir. Keşke bütün üyelerimizin ve dostlarımızın bu yollu ortak girişimleri olsa ve hep birlikte dernek adına,bir kilisenin tamirine, bir okulun yapımına yada bir yetimler yurdunun giderlerini karşılamaya aday olabilsek. Şahsen ben, bütün üyelerimizin bu konuda düşünmelerini ve gücü oranında Soykırım Mağduru halklara sembolik bir tazminat (Almanca ifadesiyle Entschaedigung) ödemelerini canı gönülden isterim. Böylesine bir sivil itaatsizlik, mağdur halklara “bir çakıltaşı bile vermem” diyen soykırımcı zorbalığa, SKD saflarından verilebilecek en güzel yanıt olur.

Bu tür sivil itaatsizlikler, hiç şüphesiz TC devletinin ve onun egemeniği altındaki toplumumuzun, mağdur halkların soykırımdan kaynaklı zararlarını tazmin etmesinin alternatif olamayacağının bilinciyle yapılmasını ve TC devletinin tazminat yükümlülüğünü itirazsız yenine getirmesi için mücadele edilmesini zorunlu kılar.









Yorumlar