CEBİMİZDEKİ ROBOTLAR

Hemen herkes "robotlar çağına girdiğimiz veya gireceğimiz" fikrinde anlaşıyor ama belki de çok azımız gündelik hayatta zaten çoktandır robotlarla iç içe yaşadığımızın farkında.

Belki bunda "ROBOT" derken, -daha çok bilimkurgu filmlerinin yönlendirmesiyle- aklımıza ilk elde insan ya da başka canlı formunda hareket edebilen makineler gelmesinin rolü var.

Halbuki ROBOT dediğimiz şeylerin bildiğimiz canlı formunda olması gerekmiyor: bu yüzden her gün cebimizde taşıdığımız "akıllı telefon"ların aslında birer komplike ROBOT olduklarını gözden kaçırıyoruz.

-Haa onlar mı? Canım şu bildiğiniz akıllı telefonlar işte.
Bazıları diyaliz hastası gibi neredeyse 10 saat fişe takılı olmadan yaşayamayan oyuncaklardan mı bahsediyorsunuz. Hadi canım sende!..

Hayır!..

İşte onlar tam da birer robot örneğidirler. Birçok insanın çok uzun zaman ve enerji ile yapabilecekleri komplike birçok işi çok kısa zamanda, kusursuz şekilde yerine getirebiliyorlar. Her işlemi size anında rapor ediyorlar, onları kaydederek saklıyorlar. Ne yaptıklarını söyleyip sizden onay alıyorlar. Hem de kendileri kalkıp bir yerden bir yere gitmeden...

Bütün bunların hepsi küçücük metal parçaları üzerine kodlanmış bilgilerin okunması, iletilmesi ve görüntülenmesi sayesinde oluyor. Bunları yapanların hiçbiri ORGANİK ve CANLI değil... Programlanan yazılımlar doğrultusunda işlem görüyorlar...

Şöyle düşünelim;

Çok değil, 20 yıl önce bir dostumuza mektup yazmak isteseydik, önce kağıt, kalem, mürekkep ya da daktilo makinesi bulur meramımızı kağıda dökerdik. Sonra onu zarfa koyup üzerine adres yazar, bir de pul yapıştırdıktan sonra en yakın posta kutusuna atar ve ya posta ofisine verirdik.

Posta memurları günün belli saatlerinde merkeze ulaşan bu mektupları gideceği şehirlere göre tasnif eder, kutu veya çuvallara doldurur; uçakla gidecek olanlar hava alanına; posta treniyle gidecekler de tren garına gönderilirdi.

Orada araçlara yüklenen mektup veya kartlar, uçakla aynı gün veya ertesi gün, trenle gidenler ise uzaklığa göre birkaç gün sonra gideceği yere varır. Oradaki posta merkezinde de memurlar onları tek tek gidecekleri mahalle ve sokaklara göre ayrıştırırlar.

Son olarak posta dağıtıcıları mektupları çantalarına veya bisikletlerine yükleyerek adrese giderler.

"Postacı kapıyı iki kere çalar" ve nihayet günler sonra mektubumuz dostumuzun eline ulaşır. Eline ulaşıp ulaşmadığını öğrenmek için extra olarak bir takım formları doldurmamız gerekir; teyit haberini de en erken gittiği hızla öğrenebiliriz.

Peki şimdi:
Kağıt yok, kalem yok, mürekkep yok, daktilo yok.
Bir ekranın üzerine yazıyoruz. Alıcının e-postasına, messenger, whatsup veya her ne ise adresini yazıp "gönder" tuşuna bastıktan sadece SANİYELER SONRA mesajımız ne kadar uzunlukta olursa olsun alıcının elindedir. Onu alıp almadığını da anında öğrenebiliyoruz. Hem gönderdiğimiz yazının, hem de gelen cevapları kopyalarını saklamamız; geliş ve gidiş saniyelerini dahi yıllarca saklı tutmamız mümkün.

Birçok insanın organizesiyle gerçekleşebilecek bu iş şimdi çok daha hızlı biçimde sadece elimizdeki aygıtlar üzerindeki YAZILIMLAR sayesinde gerçekleşiyor. Bir kişiye değil aynı anda binlerce kişiye bile mektup gönderebiliyoruz.

Bunu eskiden sadece belki BEYAZ SARAY yapabilirdi.

Akıllı telefonlarımızın bir matbaa ve dağıtım servisi gibi çalıştığını; radyo alıcı vericisi olduğunu; TV'ler gibi canlı yayın yapabildiğimizi ve izleyebildiğimizi; ciltlerce kitabı, kitaplığı; fotoğraf veya müzik arşivini cebimizde taşıdığımızı unutmayalım.

Bunların hepsi küçücük metalik parçalar üzerindeki yazılımların yine bu metalik aygıtlarca okunması, çözülmesi ve gösterilmesi sayesinde oluyor. İşte bunlar robotlardır. Gün boyu cebimizde taşıdığımız marifetli ama canlı formunda olmayan aygıtlar.

Artık her arabada "vıdı vıdı eden" bir GPS aleti var; uydu bağlantısı sayesinde sürekli size ne yapacağınızı söyleyip duruyor. O bir robottur...

İçende para saklayıp hesabı olduğunu ve kimliğini ispatlamayana asla zırnık koklatmayan PARA ÇEKME MAKİNELERİ'NE ne demeli?

Çoğu firma artık baş edemedikleri telefon trafiğini idare etmek için "sinirleri, duyguları olmayan yazılımları karşımıza çıkarıyorlar:

"Hoşgeldiniz; Müşteri servisini arıyorsanız 1'e, Arıza bildirecekseniz 2'ye, Fatura sorununuz varsa 3'e basınız... Sonra size müzik dinletiyor. Ne kadar kızarsanız kızın karşınızda bir robot var!

Birçok hava alaında pasaport kontrolleri artık "kapıların" kendisi yapıyor. Pasaportunuzu ışıktan geçiriyorsunuz; hata yoksa kapı açılıyor. Artık birçok kapı böyle kartla açılıp kapanıyor: bir kısmı göz irisinizi, parmak izinizi kontrol erek içeri alıyor. Kontrolünüzü yapan ve size kapıyı açıp açmamaya karar veren insan değil ROBOT'tur...

Evet robotlar şu anda insanların yaptığı programlamaya göre hareket ediyorlar; insanların girdiği komutlar ve verilere bağlılar. Enerji bağımlılıkları da cabası.

Önümüzdeki süreçte robotların, hangi formda olurlarsa olsunlar kendi başlarına karar alıp uygulayabilecek ZEKA'ya ulaşmaları söz konusu olabilecek mi? Bunun çok uzak olacağını sanmıyorum.

"canlı-cansız" nedir, ayrımı yapmadan önce mikro-chips dediğimiz yarı iletken maddenin bilgi saklayıp iletebildiğini ve bunun organizma olmadığını hatırlatarak bitireyim.

Robot çağına girdik / gireceğiz diye İNSANSI ROBOTLARI beklemeyin. İnsanlar daha çok robotlaşırken, robotların ise daha çok insanın işini görmekte olduğu bir çağdayız. Robotlar çoktandır gündelik hayatımızın birer parçası.

Yorumlar