KANUNA KARŞI HİLE

Türkiye Cumhuriyeti'nin Lozan Antlaşması'nı ihlal örneği:
Aşağıda "vatandaş Türkçe konuş" kampanyalarına örnek verirken, Türkçe dışındaki dillerin sosyal hayatta, basın yayında, ticarette kullanılmasına hiçbir yasak, kısıtlama getirilemeyeceğine dair Lozan Antlaşmasının 39. maddesini de ihlal ettiğini yazmıştım:

Lozan Madde: 39
"Herhangi bir Türk uyruğunun, gerek özel gerekse ticaret ilişkilerinde, din, basın ya da her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında, dilediği bir dili kullanmasına karşı hiç bir kısıtlama konulmayacaktır.

Devletin resmi dili bulunmasına rağmen, Türkçeden başka bir dil konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar sağlanacaktır."
Öyleyse nasıl oldu da TC, 80 yıl boyunca Kürtçeyi yasaklayabildi, onun sosyal hayatta, basın-yayında, kullanılmasını engelledi. Uluslararası antlaşmalar, ulusal yasaların üzerinde olduğu halde; yani ikisi arasında bir çelişme olduğunda uluslararası sözleşmenin hükümlerinin geçerli olması bir hukuk prensibi olduğuna göre TC bunu nasıl yapabildi?



Bunun ilk nedeni sözleşmeye taraf hiçbir ülkenin TC'nin yaptığı bu ihlali SORUN yapmamasıdır. Bunun Kürt ulusal demokratik hareketinin uluslararası diplomatik alanda güçlü bir etkisinin bulunmaması, bunu ilgili platformlara taşıyamamış olmasının da etkisi var diye düşünürüm.
Diğeri de TC'nin bu KANUNA KARŞI HİLE yoluna başvurmasıdır.

TC, Türkçe dışındaki dilleri yasak uygulamadığını Yabancı dillerde (örn. İngilizce, Fransızca, Almanca vb.) eğitim yapılabildiğini, kitap-gazete çıkarılabildiğini, yayın yapılabildiğini; Lozan'da kabul edilen "azınlıkların" dilleriyle (Rumca, Ermenice) yayın yapılabildiği, okulları bulunduğunu savunmuşlardır.

Peki ya KÜRTÇE?
"Kürtçe mi? O da ne? Öyle bir DİL yok ki!.

Dolayısıyla olmayan dili nasıl nasıl yasaklayalım ki? Sizin 'Kürtçe' dediğiniz Türkçe'nin doğuda kullanılan bir şivesidir, bir ağızdır."

İşte bu resmi tez nedeniyledir ki Üniversiteler kendilerine verilen emirle "Kürtçe" diye bir dil olmadığı, Kürtçe'nin Farsça etkisiyle bozulmuş bir Türk şivesi olduğu yalanını "bilimsel" olarak ispatlamaya koyulmuşlardır.

Çünkü devletler kendi Resmi dillerini kullanırken, onun standardize edilmesi, eğitimde ve resmi kullanımda belli bir şivenin esas alınmasında özgürdür; bunu kendileri belirler. "Nasıl ki Azeri lehçesini kullanmıyorsak, Kürtçe lehçesini de, Karadeniz veye Ege ağzını da kullanmıyoruz." bahanesini ileri sürebilirler.

Bir kez Kürtçe'yi bağımsız bir dil olmayıp Türkçeye yamaladınız mı onun kullanımdan kaldırılması da Lozan'a göre sorun olmaktan çıkmış oluyor.

Buna karşılık yine açıkça Lozan ihlali olan ve Türkçe dışındaki bütün dillere uygulanan "VATANDAŞ TÜRKÇE KONUŞ" kampanyaları, nasıl olabildi?

"Bu, devletin ve hükümetin bir kararı değil; BELEDİYELER yerel alanlarda kendi inisyatifleriyle Türkçe kullanımını güçlendirmek için böyle SİVİL kampanyalar yapmışlardır." savunması hazırdır.

Tabiiki Kürtçe yasağı ve Kürtçenin inkârı aynı zamanda Kürt ulusunun varlığının inkarı, Kürdistan ülkesinin inkarı ve ulusal haklarının inkârı anlamına geliyor. Lozan; Kürtleri bir ulus, bir azınlık bile saymıyor; dolayısıyla Lozan'a dayanarak geniş hak ve özgürlükler (örn. Otonomi, federasyon, bağımsızlık vb.) istemek söz konusu diğildir; ama ismini bahsetmese bile "HİÇBİR DİL YASAKLANAMAZ" diyerek Kürtçenin de yararlanacağı uluslararası bir bir hakkı tescil etmiştir.

TC, KANUNA KARŞI HİLE ile Kürtlerin, Lozan'da bile belirlenen bu hakkını gasp etmiştir.

12 Eylül Anayasası ortaya çıktığında, "Türkçe dışında hiçbir dil basın-yayında vb. kullanılamaz" diye bir madde eklenmişti. Bu madde Lozan 39. madde ile açıkça çelişiyordu. İstanbul Sıkıyönetime Askeri Mahkemesi'ne verdiğim savunmamda (1983) bunu dile getirmiştim. [İlişikte bu Av. Ali Bucak'ın bu savunuyu haberleştirdiği bildiriyi paylaşıyorum.]

Peki TC baştan beri bu hile yoluna gitmeyip, Kürtçe üzerindeki inkar ve yasağı uygulamasaydı ne olurdu?
- İlki; Kürt ulusunun asimilasyonu minimum boyutlara iner; Kürt dili ve edebiyatı gelişir, canlanır, Kürt ulusal bilinçlenmesi daha erken ortaya çıkardı.

- İkincisi; Kürtçenin kullanımı, ulusal bilinçlenme Türkiye toplumunda çatışmanın aksine OLDUĞU GİBİ KABULLENME ve SAYGI GÖSTERME bağlamında şövenizmin törpülenmesine, toplumun daha demokratik bir muhteva kazanmasına katkı yapardı.

- Kürtçenin yaygın ve yasaksız kullanımı, diğer halklar ve etnisiteler üzerinde de olumlu etkiler yaratır, onların da kendi dillerini kullanma ve geliştirmesiyle toplumdaki ÇOK DİLLİLİK, ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK, ortamı gelişirdi. Bu da demokratik bir toplumun temelidir.

Elbette sadece dilin kullanımı ulus olmaktan doğan TÜM hakların yerine İKAME edilemez. Ama ulusal inkarın, ulusal zorbalığın, asimilasyonun olmadığı bir ortam sanılanın -korkulanın- aksine ulusal taleplerin ADİL-BARIŞÇI-EŞİT koşullarda çözümlere ulaşması için daha uygun bir ortam sağlardı.

Şiddetin önü kesilmiş olur, bugün herkesin adını ettiği DİYALOĞ' un ancak DİLLERİN ÖZGÜR olmasıyla başladığı daha erken görülmüş olurdu.





Yorumlar