"ERZURUM NEDEN GERİCİ, KARS NEDEN İLERİCİ ?"



1971 yılında İsmail BEŞİKÇİ hocamız, Erzurum Atatürk Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesinde sosyoloji asistanıyken öğrencilere söyle bir ödev sorusu vermişti:

"Erzurum neden gerici, Kars neden ilericidir?"


"Bölücülük, bölgecilik ve komünizm propagandası" yaptığı iddiasıyla neredeyse tüm AÜ hocalarının Beşikçi aleyhine "ihbarcı" olduğu dava dosyasında bu soru ve cevap kağıtları da DELİL olarak bulunuyordu.

Beşikçi hoca bunu 1972 yılında Diyarbakır Sıkıyönetim Askeri Mahkemesinde şöyle savunmuştu: (Aklımda kaldığı ve kendi cümlelerimle açıklıyorum.)

"Kars, toplumsal yapı itibariyle çok etnikli, farklı dil, din ve inançların bir arada yaşadıkları çoğulcu bir yer. Bu ise toplumun daha demokrat ve ilerici fikirlere açık olmasını getiriyor. Erzurum ise etnik demografi açısından tekçi bir yapıya sahip. Bu da toplumun daha bağnaz, kapalı ve tutucu olmasının bir nedeni. Öğrencilerle bu tezi tartıştık."

Bence işin en ilginç yanlarından biri de sonradan "Doğunun Başbuğu!" olarak ünlenecek olan MHP'li YILMA DURAK'ın o yıllarda sosyoloji talebesi olarak bu soruya "DOĞRU" cevap vermiş olmasıydı; tam not almış bu sorudan. Bu da da Beşikçi Dava dosyasında var...

Demek ki sonraki yıllarda Kars'tan gelen yolcu otobüslerinin Erzurum'a sokulmaması, trenlerden gelen Karslı öğrencilere işkence edilmesi gibi "faaliyetlere" kumanda eden Yılma Durak, Kars'ın neden ilerici, Erzurum'un neden gerici olduğu hakkında sosyolojik bir görüşe sahipmiş...

Sonraki yıllarda "Kars'ın neden ilerici, Erzurum'un neden gerici olduğu" sorusunun cevabında 1915 Ermeni Soykırımının önemli bir yer tuttugu görüşüne vardım. Yalnız Erzurum değil, bir zamanlar Ermeni nüfus ve kültürünün parlak kentleriyken soykırımla kanlı biçimde yokedildikleri SIVAS, ERZİNCAN, ELAZIĞ, MARAŞ gibi kentlerdeki yobazlığın toplumsal bir tabanı bulunmasının da soykırımla ilgili olduğunu düşünürüm. 

Devletin bu anlardaki gerici yapıyı tahkim etmek üzere Teşkilat-ı Mahsusa'da Özel Harp Dairesine, MAH'tan Doğu Emniyet'e bir dizi kirli proje örgütlenmesini derinleştirdiğini de eklemeli.

Bu yapısal durumun tarihsel kökleri, sosyolojik bir izahı var..

Erzurum 1915 sürecinde soykırım ve sürgünün merkez üslerinden biriydi. 

KARS, ARDAHAN, ARTVİN ise 1915-1918 soykırımı süreçlerinde Osmanlı yönetiminde değil Çarlık Rusyası yönetimindeydiler. Dolayısıyla buralarda soykırım olmadı ve toplumsal tabandaki ÇOKLU YAPI (Ermeniler, Gürcüler, Türkler, Kürtler, Çerkesler, Karapak, Çeçen, Rus, Rum, Malakan, Azeri... hasılı Kafkasya'nın hemen bütün renkleri) kendisini koruyabildi.

1918 yılı yani Osmanlı İmparatorluğu'nun 1917 Ekirm devrimi sonrası Çarlık Rusyası'nın çekilmesiyle bu alanları yeniden işgali süreci başlı başına incelenmesi ve mercek altına alınması gereken bir dönemdir. Gürcistan'ın bir kısmının ve Batı-Ermenistan'ın tamamının Osmanlı İmparatorluğuna bırakılması bu süreçte oldu.

1917 Devrim sonrası Kars dahil oluşan Yerel Yönetimler, Kafkasya Federasyonu devetlerinin (Gürcistan ve Ermenistan) bu bölgeler üzerindeki çatışmaları; nihayet Moskova-Ankara antlaşmaları ile bölgenin savaşsız olarak Osmanlıya bırakılması incelenmesi gereken önemli süreçler.

Buna rağmen yine da Kars, Artvin, Ardahan soykırım cinnetinden nispeten uzak kalmış olmak ve sosyal dokudaki çok kültürlü yapısını korumak gibi bir özelliğe sahipti.

Bunun siyasal düşünce ve örgütlenmelere nasıl yansıdığını Cumhuriyet tarihi boyunca izlemek mümkün.

Doğup büyüdüğüm bu kentten 1972 yılında tutuklanarak ayrılmıştım.

1965'den 1972 yılına kadar tanık olduğum şey, hemen her yıl düzenli olarak bir bahaneyle kentte ne kadar ilerici, solcu, devrimci bilinen işyeri, dükkan, avukat yazıhanesi, matbaa varsa bir linç güruhu tarafından basılıp cam çerçeve dağıtımasıydı.

Kimisinde "Kuranı yırtmışlar", kiminde "Allaha sövmüşler" lafları ortalıkta dolaşır; ardından elleri sopalı taşlı gruplar cumhuriyet caddesi boyunca toplaşıp önceden belledikleri ya da o anda birilerinin hedef gösterdiği dükkanları darmadağın ederlerdi. 6/7 Eylül'ün küçük provaları gibiydiler. Ekibin içinde mutlaka bayrak sallayan, tekbir getirmeyi coşturan birileri olurdu.

Adeta periyodik olan bu saldırılar, Erzurum Atatürk Ünivestisi'nin açılması ve her yöreden öğrenci ve öğretim üyesinin kente gelmesiyle birlikte bu öğrenci, öğretmen evleri ve yurtlarını da kapsama alanına almıştı. Kampus o zaman kentin biraz dışında kaldığı için linç konvoyunun epey yürümesi gerekiyordu.

Eğitim Enstitüsü ve Üniversitediki solcu öğrencileri linç girişimlerinden birinin gerekçesi de HOMONGOLOS isimli bir derginin çıkarılmasıydı. Ne demek efendim HOMONGOLOS ?  "LOS", "SOL'un" tersten okunuşu değil mi. HOMO da ibne demek. Demek ki bunlar komünizmi yaymak istiyor.  (Devlet Bahçeli tarzı saçmalamanın bir alt yapısı olduğunu, bu sözlerde gerçekten keramet bulan bir alıcı bulduğunu da hatırlatmış olayım!) Kızlar da kırmızı oje ve kırmızı ruj sürmüyorlar mıymış? Eh işte tam komünistlik!

Bu sistemli baskınların Emniyetin, MİT Bölge Başkanlığı'nın (meşhur Doğu Emniyet'in), Komünizmle Mücadele Dernekleri (daha sonra Ülkü Ocakları olacak) aracılığıyla tertiplendiğine kuşku yok. Böylece Erzurum'un ilerici, solcu devrimci kişileri için güvensiz, tekinsiz bir yer kılınmasını amaçlıyorlardı.

Bunu da esnafın ve yerel halkın desteğiyle başarıyorlardı.

Böyle bir saldırı anına bizzat tanık da oldum. O gün yazıhanalerin matbaaların basıldığından haberim yoktu. Devrim gazetesinin matbaasında hurufat kasalarının içinde yüzüm gözüm mürekkep karası ile çalışırken birden eli sopalı bir güruh içeri daldı..Karşılarında çırak kılıklı bir çocuğu görünce durdular.

_"Kimse yox mi laa!"

_"Ben varım sadece..."

Yazıhaneyi, mürettiphaneyi ve dibi köşeyi, acaba dövecek kimse var mı diye hışımla kontrol ettikten sonra sövüp sayarak dışarı çıktılar:

Biri öbürüne hayıflanıyordu;
"O Mehmet Ali Özgöncü ile Recep Maraşlı'yı bulsaydık!..."

Recep Maraşlı bendim! Gazetede yazılarım yayınlanıyordu. Beni kerli-ferli, büyük bir adam sanıyorlardı!...

Yorumlar