TC'nin #Afrin başta olmak üzere Suriye'de işgal ettiği yerlerden sopayla kovulmadan asla çıkmayacağını, #Kıbrıs örneği üzerinden ısrarla belirtmemin iki nedeni var:- "Rusya çık derse çıkmak zorunda, toprak kazanmasına izin vermezler" yanlışına kapılmamak;
- Diplomaside ve kamuoyunda bu örneğe yüklenerek duyarlılığı ve baskıyı artırmak.
- ve tabi yıllar önce aynı kaderi paylaşmış olan Kıbrıs'taki işgalin halen sürüyor oluşuna dikkat çekmek.
Bir kısım arkadaşlar "ikisi aynı şey değil", "bu durum farklı" deseler de durumun farklılığı Afrin'in aleyhine bir farklılıktır. Kıbrıs'ın işgalini bütün dünya önemsemişti; ABD yıllarca silah ambargosu bile uyguladı. Yunanistan NATO'dan ayrıldı; AB, ABD, Rusya defalarca çağrı yaptılar; BMGK defalarca Kıbrıs'tan çık kararları aldı.
Afrin için bunların binde biri bile yapılmıyor. Çünkü ne Suriye'nin "toprak bütünlüğü" kimsenin umurunda ne de Afrin'i kimin yöneteceği... Bu açıdan TC'nin Suriye'de işgal ettiği yerlerde kalmaya devam etmesi Kıbrıs'tan çok daha rahattır...
Kıbrıs'la Afrin'in benzemediği de doğrdur, ikisi farklı... ama İŞGALCİ VE SÖMÜRGECİ GÜÇ aynı... Niyet aynı... Politika aynı...
AFRIN-AZEZ-CERABLUSA KKTC MODELİ
Türkiye asla "çıkmayacağım" demeyecektir ama çıkmayacaktır da... Tıpkı Kıbrıs'taki gibi "çözüm olsun, masada hallolsun, bir takım güvenceler sağlansın sonra" diyecektir. Taraflardan biri "masada çözelim" dedikçe de kimse "olmaz" demeyecek. Bu iş on yılları alacak. OYALAMA, ZAMANA OYNAMA Türk diplomasisinin en büyük taktiğidir.
Bir süre sonra kendine bağlı bir sömürge yönetimi kurar. Bu yönetim kendini federe veya bağımsız devlet ilan eder. TC, bu yönetimi hemen tanır. İlan edilen devletle "ikili anlaşmalar" yapılır. TSK bu devletin isteğiyle bölgede kalmış olur.
Bitmez tükenmez, zirveler-zirvalarla zaman geçer. TC hep "çözümden" yanadır. Öbür taraf bir türlü "anlaşmaya gelmez" derken yine yıllar geçer.
TC buraya durmadan nüfus yerleştirir. Mülteci sorununu çözüyorum diyerek destek bile alır. Sömürge yönetimine kendi sistemini yerlestirir. Kıbrıs’ın kuzeyinin kontr-gerilla üssü olması gibi burası da her türlü Cihadist örgütün beslenip barındığı bir "yuva" olur.
Öyle bir zaman gelir ki buraları işgalle bu hale geldiğini hatırlayan kimse kalmaz. Hatırlatan oldu mu da "ne alakası var!" derler...
Sonuçta TC zamanla kazanacağına emindir; kendini "garantör" olarak kabul ettirse, günün sonunda o bile kârdır.
MILI DAVA
Bu iş ERDOĞAN ve AKP meselesi değildir. Türk devletinin genişleme stratejisidir ve fırsatını buldukça kim olursa olsun bundan çekinmez. "Kıbrıs'ın Fatihi sosyal-demokrat, halkçı Karaoğlan"dı. Suriye'nin Fatihi de "İslamcı-Reis Erdoğan" olur.
Erdoğan bilvesile devrilirse Afrin işi suya düşer diye yanılmayalım. Bunun TC'nin MİLLİ DAVA'sı olarak bütün Türk Hükümetlerince aynı bağnazlıkla sürdürüleceğinden emin olabiliriz. Şimdilerde herkesin Afrin vesilesiyle Erdoğan'ın kuyruğuna takılması "anlık korku ve yaranmanın" ötesinde bir birlikteliğe işaret ediyor.
Kısaca, eğer TC'nin işgal ettiği yerlerden çıkmayacağı ve bunu Kıbrıs örneği üzerinden ısrarla vurgulamaktan vazgeçersek, "iki örnek ayrı" diye TC'nin İŞGALCİ ÇÖREKLENMECİ tarihi üzerinden dikkatleri kaçırmasına izin verirsek yanlış olur.
Kıbrıs ile korelasyon kurularak yapılacak siyasi çalışma Türkiye'nin niyetleri konusunda "anlayış" göstermeyle yatkın AB'cilerin teşhir olmasını ve karşı tarafın atak yapmasını sağlayabilir.
Kıbrıs ve Yunanistan'ın Afrin meselesi konusunda örnekleme yapmasına ve TC'nin işgalci genişleme stratejisine karşı bu noktada da çabalamasına vesile olabilir.
TC üzerinde kamuoyu ve diplomatik baskı sağlar; niyetlerinin erkenden deşifire olmasını sağlayabilir.
En önemlisi de TC işgalciliğinin diplomasinin "mız-mız" dilinden medet umarak geriletilmesi yerine, sopayla nasıl kovalanacağı konusuna odaklanmamız daha doğru olur diye düşünmekteyim.
Yorumlar
Yorum Gönder