Bugün Berlin'de rahmetli #AliBeyköylü'nün taziyesi yapıldı. Kızı, damatları ve torunları ile tanıdıklar, dost ve arkadaşlar bir araya geldik.
Ne diyelim; Bir kuşak sevabıyla, günahıyla birer birer göçüp gidiyor. Anılarda, yüreklerde, iyiliklerde yaşayacakları muhakkak...
ERZURUM - TEKMAN - DİYARBAKIR
Ali Abiyle tanışıklığımız 1972 yılı Diyarbakır Cezaevine dayanıyor. Ondan öncesi de kendisini duyardım. Erzurum maalesef hem devrimci demokratlar, hem sosyalistler acısından çok verimli bir alan olmasa da 1970'lerde yine de öğrenci gençlik içinde sol ve yurtsever bir kesim vardı: Ali BEYKÖYLÜ, Nazif KALELİ, Demir PEKOL ve Ahmet ARAS Atatürk Üniversitesi'nde ismini çok sık duyduğum devrimcilerdi.
Ben ise henüz liseliydim...
Ali Beyköylü, Ankara DDKO yöneticisi olarak aranıyordu ve kaçaktı. 1973 yılının Şubat ayında Şeyh ailesinden yapıldığını düşündügü bir ihbarla Hınıs'ta yakalanıp Diyarbakır'a getirilmişti.
KAYPAKKAYA'YI SON GÖREN KİŞİ...
Ali Abi, Diyarbakır Sıkıyönetim cezaevine getirildiğinde Mayıs ayı olmalıydı. Tutuklandığı haberini avukat arkadaşlardan almıştık. Aynı süreçte İbrahim KAYPAKKAYA da ayak parmakları kesilmiş olarak, hücreler kısmında tutuluyordu.
Bir süre sonra Ali Abi tutuklaması vicahiye çevrilince koğuşa, aramıza verildi. Hücrelerdeyken Kaypakkaya ile mazgaldan mazgala bol bol sohbet ettiklerini aktarırdı. Cezaevi idaresi işkencede katledilen Kaypakkaya için "İntihar etti!" diye güya açıklama yaparken ilk önce Ali Abi itiraz etmişti. Kaypakkaya'nın morali ve direncinin son derece yerinde olduğunu, her gün konuşup şakalaştıklarını anlatmıştı.
Ali Abi, gelir gelmez doğal olarak DDKO "Ocak Komünü"nün bir üyesi olmuş, Siyasi Savunmaya imza koymuştu. Erzurum'lu hemşehri bulmak bizim için o yıllarda "karaborsa" olduğu için, şakayla karışık da olsa beni daha çok sahiplenirdi.
Şair Memed Şirvan, "14 Külçe Yürek" şiirinde onun bölümü için;
"Tekman'ı siz bilmezsiniz
Namusludur dağları
Bir tek eşkiyayı ele verdiği görülmemiştir." diye yazdığını hatırlıyorum.
AHIRDAKİ DİPLOMALAR !
Ali Beyköylü, 1975-76 #KomalRizgari sürecine de aktif katılmıştı Erzurum-Tekman'da kalmaya devam ediyordu. 1976 yılının Ocak ayında kendisini Tekman'da ziyarete gittiydim. İlk okul öğrencisi olan büyük kızı Ayşe'yi Ankara'ya götürecektim. Rahime yenge, henüz 3-4 yaşlarındaki Qandil ve Evin hep beraber Beyköyü'nde (Gundê Miran) kalıyorlardı.
Ali Beyköylü 3 Üniversite bitirmişti: Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi, İstanbul Gazetecilik Yüksek Okulu ve Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi (DTCF)nin sanırım coğrafya bölümü. O zaman fark dersleri vererek aynı dönemde birkaç fakülteyi birden okuma imkanı vardı.
Buna rağmen köyünden çıkmak istememişti.Tekman merkezinde "KÖYLÜM" lokantası adıyla bir işyeri açmıştı ama daha çok imarethane gibi çalışıyordu. Bu yüzden arkadaşları olarak ona Ali Bey GUNDİ (Köylü) diye hep takılırdık.
Beni Erzurum'un o zemheri ayında ata bindirip "Gundê Miran"a götürmüştü. Toprağı bol olsun, çok şakacı ve hoşsohbetti. Bana köydeki besicilik ve kendi yaptığı ahırları gezdirdi. Hayatımda gördüğüm en güzel ESPRİ ile burada karşılaştım:
Ali Abi, bitirdiği üç fakültenin de diplomalarını çerçevelettirmiş, koyunların, ineklerin, öküzlerin içinde AHIRIN DUVARINA asmıştı.
"Ali Abi yani sen diyorsun ki sizin verdiğiniz diplomalar ancak ahıra yarar!"
YOKSUL FİNANSÖRLER
Ali Abi, 12 Eylül 1980 Cuntası ilan edilene kadar Erzurum'da kalmaya devam etti. Onun ve Yümnü Abinin (rahmetli Yümnü BUDAK'ın) söyledikleri bir şey vardı; diyorlardı ki;
"Arkadaşlar, hareketimizin (Rizgari) teorisyenleri var, örgütçüleri var, siyasi kadroları, hukukçuları var. Fakat bu işlerin yürümesi için ciddi bir finansaya, mali kaynak yaratılmasına ihtiyaç var. Onu da biz yapacağız!.."
Yapacaklar da, sermaye nerede? Ali ve Yümnü Abi, babalarının kardeşlerle ortaklı evlerini, tarlalarını ipotek ettirerek BANKA KREDİSİ alıyorlar, benim de aklımın pek ermediği ticari yatırımlara girişiyorlardı. Fakat bankaların FAİZLERİNİ ödemekten kendilerine ve harekete kazandıkları hemen hiçbir şey olmuyordu.
"Ali Abi" diye takılıyordum, "siz Rizgari'ye değil bankalara çalışıyorsunuz.." Onlar ise hısım akraba ile bozuşmak pahasına her seferinde yeni projelere girişmekten kaçınmıyorlardı. Yine de Komal yayınları ve Rizgari dergisinin çıkışına hep ciddi katkılar yapmaya devam ettiler.
"KONFEKSİYON WELAT, ÇIQAS LÊ HAT!"
Ali Beyköylü, 12 Eylül sonrası İstanbul'a geldi. Erzurum'da yine üniversiteli gençlere yardım kuruluşu gibi çalışan "WELAT KONFEKSİYON" diye kardeşi ile ortaklı bir mağaza açmıştı. Kazandığı bir şey yoktu ama kendisini dönderiyordu. İstanbul'a mal almaya geldiğinde; "Gel berxê min sana da bir şeyler alalım" diye mutlaka toptancıya götürürdü.
"Erzurum radyosuna reklam verdim: 'Konfeksiyon Welat, çigas lê hat!" diye şakalaşırdı. (Konfeksiyon Welat, ne güzel uydu!)
Darbe gelince Erzurum'da tek başına kalan Xalit abi, paniğe kapılmış ama hemen pratik bir çözüm bulmuştu. WELAT'ın başındaki sonundaki harfleri skazıyınca geriye "ELA" kalmış; Ela Konfeksiyon... Eh bu da ne güzel uydu!
Ali Beyköylü de diğer birçok kadromuz gibi 12 Eylül'de #Rizgari davasından tutuklandı, yargılanıp ceza aldı; Metris ve Bartın cezaevlerinde uzun yıllar kaldı.
SİVİL SİYASET...
90'lı yıllarda Komal Yayınevini yeniden kurma çalışmalarında Ali Abi de katıldı. Maddi durumu tamamen sıfırlanmıştı. Buna rağmen yayınevinin kurucu ortağı ve manevi sahipliğini aldı. O sıralarda gündemleşen legal çalışmalara aktif olarak katıldı.
Örneğin; İstanbul'da kurulan Kürt-KAV'ın ( Kürt Kültürünü Araştırma ve İnceleme Vakfı) hem kurucuları hem yönetiminde yer aldı. ŞEYH SAİD VAKFI'nın kurucusu oldu. DEP (Demokratik Emek Partisi)nin kuruluş ve yönetiminde yer aldı.
Ahmet Türk, bir keresinde şaka yollu Ali Abi'den yakınmıştı:
"Ya Ali Bey, her toplantıya elinde uzun bir eleştiri metniyle geliyor; ille bunu okuyacağım diyor. Diyoruz ki Ali Bey, "arkadaşlara dağıtalım sonra okusunlar"... "Hayır" diyordu, sonuna kadar o metni okuyup bize dinletiyordu!"
[2000'li yıllarda da HAK-PAR'ın kuruluş ve yönetim organlarında çalıştı. Son yıllarında yine Erzurum'da üniversite gençliğin uğradığı, kitap okuduğu ve yine hayırsever bir Kitapçı dükkanı işletiyordu!]
Ali Abiyle o yıllarda pek çok etkinliğe beraber giderdik. Çok uzayacağı anlaşılan bu yazıyı o dönemdeki bir anıyla kapatayım.
"DİLİM ŞİŞTİ!"
1992'de Adapazarı İHD'de bir panel vardı. Panel'e ben de konuşmacı olarak davetliydim. Ali Abi, Nunik ve başka birkaç arkadaşla birlikte Adapazarı'na gittik. Yolda bize, kendisinin 1969 yılında vurulmasıyla sonuçlanan Adapazarı vukuatını da anlatmıştı.
Sonradan DDKO içine yerleştirilmeye çalışılan bir AJAN olduğu ortaya çıkan Fevzi Kılıç, Ali Beyköylü ve Nezir ŞEMMİKANLI'ya kumpas kurmuş; otobüsün içinde güya danışıklı döğüşle kavgaya girdiği birileri onları kurşunlamıştı. Şans eseri Ali Abi sadece kurşunla kolundan yaralmış, Nezir Abi de yarasız kurtulurken ajan'ın kendisi hayatını kaybetmişti.
Bu olay o günün koşullarırda örtbas edilmiş, Fevzi Kılıç'ın MİT adına çalışan bir ajan olduğu da DDKO duruşmalarındaki resmi yazışmalarda ortaya çıkmıştı.
İHD'deki Panel, Kürt meselesiyle birlikte o günlerde Kafkasya'da (Gürcistan ve Abhazya arasındaki) etnik çatışmalar da konuşuluyordu. Oradaki Çerkes, Adige ve Abhaz arkadaşlar da kendi açılarından sorunlara değindiler. Toplantı epey uzun sürdü.
Bütün konuşmaları sabır ve sükûnetle dinleyen Ali Abi, baktı ki iş uzayacak aniden sahneye çıktı, eline mikrofunu alarak yarı şaka yarı ciddi şöyle dedi:
"Ooofff Arkadaşlar! Sabahtan beri Kürtçe konuşmadım, DİLİM ŞİŞTİ!... Şimdi size Kürtçe güzel bir şiir okuyacağım!.."
Ve ardından gür ve mikrofonik sesisyle KDP'nin kurucusu rahmetli Faik BUCAK'IN " Sonda Mirinê." şiirini okudu.
“Sonda me mirin e di riya te de welat.
Kefen kirasê me ye ferman lihem li hilat.
Hinc li me miriye ji bo me ma xebat.
Xwîna me hat firotin pê bikirin Kurdistan.
Em dîltiyê naxwazin ji me re rûmettire goristan.
Li ser tirba kuştinê kal û pir digrîne.
Dil kezebê me gişkan tijî xwîn û birîn e.
Xort û law qîz û bûk hemû sond xwari ne.
Xwîna me hat firotin pê bikirin Kurdistan.
Em dîltiyê naxwazin ji me re rûmettire goristan.
Bi lorîka mirinê em hatin pêçandin.
Liyandin şûna şîr em bi xwînê mijandin.
Gazi werin xortno welat çû qedandin.
Xwîna me hat firotin pê bikirin Kurdistan.
Em dîltiyê naxwazin ji me re rûmetire goristan”.
SON GÖRÜŞME
Ali Abiyle en son boğaz kanser illetini kısmın yendiği ama boğazında bir delikle yaşamak zorunda kaldıktan sonra, önceki yıl ziyarete geldiği Berlin'de kısa bir görüşme fırsatımız oldu. Yine de epeyce gezip sohbet edebilmiştik...
Söylenecek çok şey var... iyi veya kötü... Baki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş, diyelim.
Rahmetle anıyorum.
Ne diyelim; Bir kuşak sevabıyla, günahıyla birer birer göçüp gidiyor. Anılarda, yüreklerde, iyiliklerde yaşayacakları muhakkak...
ERZURUM - TEKMAN - DİYARBAKIR
Ali Abiyle tanışıklığımız 1972 yılı Diyarbakır Cezaevine dayanıyor. Ondan öncesi de kendisini duyardım. Erzurum maalesef hem devrimci demokratlar, hem sosyalistler acısından çok verimli bir alan olmasa da 1970'lerde yine de öğrenci gençlik içinde sol ve yurtsever bir kesim vardı: Ali BEYKÖYLÜ, Nazif KALELİ, Demir PEKOL ve Ahmet ARAS Atatürk Üniversitesi'nde ismini çok sık duyduğum devrimcilerdi.
Ben ise henüz liseliydim...
Ali Beyköylü, Ankara DDKO yöneticisi olarak aranıyordu ve kaçaktı. 1973 yılının Şubat ayında Şeyh ailesinden yapıldığını düşündügü bir ihbarla Hınıs'ta yakalanıp Diyarbakır'a getirilmişti.
KAYPAKKAYA'YI SON GÖREN KİŞİ...
Ali Abi, Diyarbakır Sıkıyönetim cezaevine getirildiğinde Mayıs ayı olmalıydı. Tutuklandığı haberini avukat arkadaşlardan almıştık. Aynı süreçte İbrahim KAYPAKKAYA da ayak parmakları kesilmiş olarak, hücreler kısmında tutuluyordu.
Bir süre sonra Ali Abi tutuklaması vicahiye çevrilince koğuşa, aramıza verildi. Hücrelerdeyken Kaypakkaya ile mazgaldan mazgala bol bol sohbet ettiklerini aktarırdı. Cezaevi idaresi işkencede katledilen Kaypakkaya için "İntihar etti!" diye güya açıklama yaparken ilk önce Ali Abi itiraz etmişti. Kaypakkaya'nın morali ve direncinin son derece yerinde olduğunu, her gün konuşup şakalaştıklarını anlatmıştı.
Ali Abi, gelir gelmez doğal olarak DDKO "Ocak Komünü"nün bir üyesi olmuş, Siyasi Savunmaya imza koymuştu. Erzurum'lu hemşehri bulmak bizim için o yıllarda "karaborsa" olduğu için, şakayla karışık da olsa beni daha çok sahiplenirdi.
Şair Memed Şirvan, "14 Külçe Yürek" şiirinde onun bölümü için;
"Tekman'ı siz bilmezsiniz
Namusludur dağları
Bir tek eşkiyayı ele verdiği görülmemiştir." diye yazdığını hatırlıyorum.
AHIRDAKİ DİPLOMALAR !
Ali Beyköylü, 1975-76 #KomalRizgari sürecine de aktif katılmıştı Erzurum-Tekman'da kalmaya devam ediyordu. 1976 yılının Ocak ayında kendisini Tekman'da ziyarete gittiydim. İlk okul öğrencisi olan büyük kızı Ayşe'yi Ankara'ya götürecektim. Rahime yenge, henüz 3-4 yaşlarındaki Qandil ve Evin hep beraber Beyköyü'nde (Gundê Miran) kalıyorlardı.
Ali Beyköylü 3 Üniversite bitirmişti: Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi, İstanbul Gazetecilik Yüksek Okulu ve Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi (DTCF)nin sanırım coğrafya bölümü. O zaman fark dersleri vererek aynı dönemde birkaç fakülteyi birden okuma imkanı vardı.
Buna rağmen köyünden çıkmak istememişti.Tekman merkezinde "KÖYLÜM" lokantası adıyla bir işyeri açmıştı ama daha çok imarethane gibi çalışıyordu. Bu yüzden arkadaşları olarak ona Ali Bey GUNDİ (Köylü) diye hep takılırdık.
Beni Erzurum'un o zemheri ayında ata bindirip "Gundê Miran"a götürmüştü. Toprağı bol olsun, çok şakacı ve hoşsohbetti. Bana köydeki besicilik ve kendi yaptığı ahırları gezdirdi. Hayatımda gördüğüm en güzel ESPRİ ile burada karşılaştım:
Ali Abi, bitirdiği üç fakültenin de diplomalarını çerçevelettirmiş, koyunların, ineklerin, öküzlerin içinde AHIRIN DUVARINA asmıştı.
"Ali Abi yani sen diyorsun ki sizin verdiğiniz diplomalar ancak ahıra yarar!"
YOKSUL FİNANSÖRLER
Ali Abi, 12 Eylül 1980 Cuntası ilan edilene kadar Erzurum'da kalmaya devam etti. Onun ve Yümnü Abinin (rahmetli Yümnü BUDAK'ın) söyledikleri bir şey vardı; diyorlardı ki;
"Arkadaşlar, hareketimizin (Rizgari) teorisyenleri var, örgütçüleri var, siyasi kadroları, hukukçuları var. Fakat bu işlerin yürümesi için ciddi bir finansaya, mali kaynak yaratılmasına ihtiyaç var. Onu da biz yapacağız!.."
Yapacaklar da, sermaye nerede? Ali ve Yümnü Abi, babalarının kardeşlerle ortaklı evlerini, tarlalarını ipotek ettirerek BANKA KREDİSİ alıyorlar, benim de aklımın pek ermediği ticari yatırımlara girişiyorlardı. Fakat bankaların FAİZLERİNİ ödemekten kendilerine ve harekete kazandıkları hemen hiçbir şey olmuyordu.
"Ali Abi" diye takılıyordum, "siz Rizgari'ye değil bankalara çalışıyorsunuz.." Onlar ise hısım akraba ile bozuşmak pahasına her seferinde yeni projelere girişmekten kaçınmıyorlardı. Yine de Komal yayınları ve Rizgari dergisinin çıkışına hep ciddi katkılar yapmaya devam ettiler.
"KONFEKSİYON WELAT, ÇIQAS LÊ HAT!"
Ali Beyköylü, 12 Eylül sonrası İstanbul'a geldi. Erzurum'da yine üniversiteli gençlere yardım kuruluşu gibi çalışan "WELAT KONFEKSİYON" diye kardeşi ile ortaklı bir mağaza açmıştı. Kazandığı bir şey yoktu ama kendisini dönderiyordu. İstanbul'a mal almaya geldiğinde; "Gel berxê min sana da bir şeyler alalım" diye mutlaka toptancıya götürürdü.
"Erzurum radyosuna reklam verdim: 'Konfeksiyon Welat, çigas lê hat!" diye şakalaşırdı. (Konfeksiyon Welat, ne güzel uydu!)
Darbe gelince Erzurum'da tek başına kalan Xalit abi, paniğe kapılmış ama hemen pratik bir çözüm bulmuştu. WELAT'ın başındaki sonundaki harfleri skazıyınca geriye "ELA" kalmış; Ela Konfeksiyon... Eh bu da ne güzel uydu!
Ali Beyköylü de diğer birçok kadromuz gibi 12 Eylül'de #Rizgari davasından tutuklandı, yargılanıp ceza aldı; Metris ve Bartın cezaevlerinde uzun yıllar kaldı.
SİVİL SİYASET...
90'lı yıllarda Komal Yayınevini yeniden kurma çalışmalarında Ali Abi de katıldı. Maddi durumu tamamen sıfırlanmıştı. Buna rağmen yayınevinin kurucu ortağı ve manevi sahipliğini aldı. O sıralarda gündemleşen legal çalışmalara aktif olarak katıldı.
Örneğin; İstanbul'da kurulan Kürt-KAV'ın ( Kürt Kültürünü Araştırma ve İnceleme Vakfı) hem kurucuları hem yönetiminde yer aldı. ŞEYH SAİD VAKFI'nın kurucusu oldu. DEP (Demokratik Emek Partisi)nin kuruluş ve yönetiminde yer aldı.
Ahmet Türk, bir keresinde şaka yollu Ali Abi'den yakınmıştı:
"Ya Ali Bey, her toplantıya elinde uzun bir eleştiri metniyle geliyor; ille bunu okuyacağım diyor. Diyoruz ki Ali Bey, "arkadaşlara dağıtalım sonra okusunlar"... "Hayır" diyordu, sonuna kadar o metni okuyup bize dinletiyordu!"
[2000'li yıllarda da HAK-PAR'ın kuruluş ve yönetim organlarında çalıştı. Son yıllarında yine Erzurum'da üniversite gençliğin uğradığı, kitap okuduğu ve yine hayırsever bir Kitapçı dükkanı işletiyordu!]
Ali Abiyle o yıllarda pek çok etkinliğe beraber giderdik. Çok uzayacağı anlaşılan bu yazıyı o dönemdeki bir anıyla kapatayım.
"DİLİM ŞİŞTİ!"
1992'de Adapazarı İHD'de bir panel vardı. Panel'e ben de konuşmacı olarak davetliydim. Ali Abi, Nunik ve başka birkaç arkadaşla birlikte Adapazarı'na gittik. Yolda bize, kendisinin 1969 yılında vurulmasıyla sonuçlanan Adapazarı vukuatını da anlatmıştı.
Sonradan DDKO içine yerleştirilmeye çalışılan bir AJAN olduğu ortaya çıkan Fevzi Kılıç, Ali Beyköylü ve Nezir ŞEMMİKANLI'ya kumpas kurmuş; otobüsün içinde güya danışıklı döğüşle kavgaya girdiği birileri onları kurşunlamıştı. Şans eseri Ali Abi sadece kurşunla kolundan yaralmış, Nezir Abi de yarasız kurtulurken ajan'ın kendisi hayatını kaybetmişti.
Bu olay o günün koşullarırda örtbas edilmiş, Fevzi Kılıç'ın MİT adına çalışan bir ajan olduğu da DDKO duruşmalarındaki resmi yazışmalarda ortaya çıkmıştı.
İHD'deki Panel, Kürt meselesiyle birlikte o günlerde Kafkasya'da (Gürcistan ve Abhazya arasındaki) etnik çatışmalar da konuşuluyordu. Oradaki Çerkes, Adige ve Abhaz arkadaşlar da kendi açılarından sorunlara değindiler. Toplantı epey uzun sürdü.
Bütün konuşmaları sabır ve sükûnetle dinleyen Ali Abi, baktı ki iş uzayacak aniden sahneye çıktı, eline mikrofunu alarak yarı şaka yarı ciddi şöyle dedi:
"Ooofff Arkadaşlar! Sabahtan beri Kürtçe konuşmadım, DİLİM ŞİŞTİ!... Şimdi size Kürtçe güzel bir şiir okuyacağım!.."
Ve ardından gür ve mikrofonik sesisyle KDP'nin kurucusu rahmetli Faik BUCAK'IN " Sonda Mirinê." şiirini okudu.
“Sonda me mirin e di riya te de welat.
Kefen kirasê me ye ferman lihem li hilat.
Hinc li me miriye ji bo me ma xebat.
Xwîna me hat firotin pê bikirin Kurdistan.
Em dîltiyê naxwazin ji me re rûmettire goristan.
Li ser tirba kuştinê kal û pir digrîne.
Dil kezebê me gişkan tijî xwîn û birîn e.
Xort û law qîz û bûk hemû sond xwari ne.
Xwîna me hat firotin pê bikirin Kurdistan.
Em dîltiyê naxwazin ji me re rûmettire goristan.
Bi lorîka mirinê em hatin pêçandin.
Liyandin şûna şîr em bi xwînê mijandin.
Gazi werin xortno welat çû qedandin.
Xwîna me hat firotin pê bikirin Kurdistan.
Em dîltiyê naxwazin ji me re rûmetire goristan”.
SON GÖRÜŞME
Ali Abiyle en son boğaz kanser illetini kısmın yendiği ama boğazında bir delikle yaşamak zorunda kaldıktan sonra, önceki yıl ziyarete geldiği Berlin'de kısa bir görüşme fırsatımız oldu. Yine de epeyce gezip sohbet edebilmiştik...
Söylenecek çok şey var... iyi veya kötü... Baki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş, diyelim.
Rahmetle anıyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder