Almanya'nın Deniz Yücel'in serbest bırakılması için TC ile girdiği üst düzey "kirli" pazarlıklar, yoğun diplomasi trafiği ve casus takasına benzer biçimde, mahkemeden "tutukluluğunun devamına" kararı verildiği halde cezaevinden bırakılıp özel uçakla Almanya'ya dönüşünün sağlanması; bütün diğer tartışmaların yanında şu tartışmayı da alevlendirdi:
"Size sahip çıkacak bir devletinizin olması ne kadar önemli."Aynı gün Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak gibi Türkiye'nin en önde gelen üç gazetecisine bir TV programındaki sözlerinden ötürü "ağırlaştırılmış müebbet cezası" verilmesi de, bu tartışmanın üzerine bir kova soğuk su boşaltmış oldu:
"Ya kendi devletiniz size düşmansa, kime sığınacaksınız!"
Bu durum sosyal medyada ironik biçimlerde çokça tartışılmakta.
Bizim cenahta son birkaç yıldan beri "Bakın bir devletimiz olmadığı için hep bunlar oluyor. Devletimiz olsaydı bunlar olmazdı." diye özetlenebilecek klişelerle hareket eden kişilerle zaman zaman polemiklerimiz olduğunu okuyucular hatırlayacaktır.
Sadece "DEVLET" istemenin bir anlamı olmadığını bunun "DEMOKRATİK" olmasının da ŞART olduğunu savundum. "Devlet olsun da nasıl olursa olsun" diyenlerin, DEVLET olgusundan birşey anlamadıklarını, işin "leylim ley" yanında olduklarını belirttim.
Güncel olarak, Alman devletinin kendi vatandaşı gazeteci Deniz Yücel'i kirli pazarlıklar pahasına kurtarması; Türkiye'nin ise kendi vatandaşı üç gazeteciyi zalimane biçimde cezalandırması DEVLET NEDİR?, NASIL DEVLET? tartışması için bulunmaz bir kontrast teşkil ediyor.
Deniz Yücel, Alman devleti için neden bu kadar önemli? Rehin tutulduğuna ve Almanya'nın onu kurtarma çabalarına bakınca çoğu kişi onun önemli bilgi ve pozisyonlara sahip bir "devlet görevlisi" olduğu fikrine bile kapılabilir. Ki TC medyası da bu havayı pompalamaktadır. "Yoksa 'sıradan' bir yurttaş için bir devlet bu kadar çaba gösterir mi?" diye sorulur.
Ben tam da Deniz Yücel'in TC'nin elinden kurtarılması için Almanya tarafından gösterilen gayretin onun sembolik durumunun çok uygun mesajlar vermeye elverişli olduğu içindir; başka bir nedenle değil...
Deniz Yücel bir Alman vatandaşıdır; bir gatezecidir ve Türkiye kökenlidir.
Almanya Türk kökenli bir vatandaşına bu denli altını çizerek ona sahip çıkmakla hem TARİHSEL hem GÜNCEL olarak iki çok önemli mesajın savunmuş oldu. Bir ULUS DEVLET, Nazizm döneminde ise bir IRK ve KAN devleti olarak organize olan ALMAN devletinin artık bir ULUS DEVLET OLMADIĞINI, kendisine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesi dili, dini, milliyeti, ırkı, düşüncesi ne olursa SAHİP ÇIKTIĞINI göstermesi için bulunmaz bir fırsat veriyor... Deniz Yücel, bir Alman olmamasına rağmen gösterdikleri gayretle VATANDAŞLIK BAĞININ esas olduğunu vurgulamış oluyorlar.
Türk Devleti çok uzun zamandır, Almanya'da yaşayan Türkleri kendi 5.kolu ve uzantısı gibi görüyor ve onlar üzerinden dış olitika yapmaya, hatta Almanya'daki Türkiyelileri Almanya'nın iç politikasında bir KOZ olarak kullanmaya çalışıyor. Son sürtüşmelerde de Erdoğan yönetimi kendisini ALMANYA'DAKİ TÜRKLERİN SAHİBİ ve TEMSİLÇİSİ gibi konuşlandırmaya çalıştı.
Almanya ise Türk kökenli bir vatandaşı TC'nin zulmüne karşı savunarak kendisine vatandaşlık bağıyla bağlı olan TÜRKLERE de aynı derece önem verdiğini ve asıl olarak onlara sahip çıktığını göstererek Erdoğan yönetiminin KOZUNU elinden almış oldu. Belki ırkçı-milliyetçi Almanları kızdırmak pahasına diğer etnik kökenden vatandaşlarına, özellikle Türkiye'nin tehdidiyle iltica etmiş vatandaşlarına GÜVENCE vermiş oldu.
Almanya gazeteci Deniz Yücel'e sahip çıkarak "basın mensubu ve gazetecilerin" özgürlügü için yoğun çaba harcayarak da DÜŞÜNCE ve İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ, BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ gibi AVRUPA DEĞERLERİNE ne kadar önem verdiğinin altını çizmiş oldu.
Dolayısıyla bu üç sembolik değer Deniz Yücel'in devletin herhangi bir pozisyonunda olmasından çok çok daha önemli ve bulunmaz bir önem kazandı. Zaten biz de işin bu yanında değil: Almanya'nın bu BEYAZ ÖRTÜ ile üzerini örttüğü KİRLİ PAZARLIKLARA, aslında Türkiyedeki İslamcı ve Türk şövenisti diktatörlüğü beslediğini, cüretlendirdiği yanına karşı çıkmaktayız, onu eleştirmekteyiz. Bu da DEVLET OLMANIN diğer yüzüne işaret eder.
Yine başataki soruya dönelim; Deniz Yücel'in kendisine sahip çıkacak bir devleti olmasaydı hali nice olurdu? Ama bu "Devlet olsun da nasıl olursa olsun!" görüşünü haklı kılıyor mu?
Elbetteki hayır, Deniz Yücel, ırkçı-ulusçu bir devletin vatandaşı olsaydı, devleti ona hiç sahip çıkmayacaktı; belki "biri daha eksildi!" diye savinecekti... Deniz Yücel, Almanya gibi güçlü ve yaptırım olanakları olan bir devletin değil de, güçsüz ve itibarsız bir devletin vatandaşı olsaydı, kendisi için gösterilen çabalar ciddiye alınacak mıydı? Muhtemelen hayır! Demek ki sadece demokrasi ve hukuk iddiasındaki bir devlet değil, GÜÇLÜ olması da gerekiyor.
"Devlet olsun da nasıl olursa olsun" görüşünün anlamsızlığına bir örnek de TÜRK DEVLETİ'nin niteliğini gösteren, Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak'a verilen ZALİMANE cezadır.
Peki bu gazetecilere hangi DEVLET sahip çıkacak, zalimlerin elinden kurtaracak?
Diyelim ki zulme uğrayan Kürtleri, KÜRT DEVLETİ kurtaracak; peki şu anda sayıları yüzbinleri bulan ve "Türk" ve "Müslüman" oldukları halde sadece AKP rejimine hatta sadece Erdoğan'a muhalif oldukları için zulme uğrayan (ki içeride 600'ün üzerinde bebek bile var) insanları HANGİ DEVLET kurtaracak.
Alevileri zulme uğramaktan HANGİ DEVLET kurtaracak; Ermenileri, Ezidileri, Rumları, Asurileri... Bir YUNAN DEVLETİ olması TC sınırları içindeki Rumların sayısının SIFIRLANMASINI engelleyebildi mi?
Demek ki TÜRK olmak, Türk devletinin zulmünden kurtulmak ya da o devletin zulmüne uğramamak için yeterli bir neden olmayabiliyor. Müslüman, Sünni, Nakşibendi, sağcı, İslamcı, milliyetçi, Atatürkçü, kKmalist vb gibi devletin sahiplendiği diğer özelliklerin birine veya bırkaçına sahip olmanız da yeterli değil.
DEVLET mekanızmasını o anda elinde bulunduran SINIFLARIN, ÇIKAR GRUPLARININ (OLİGARŞİ'NİN) menfaatlerine ters bir yerde duruyorsanız; Peygamberin torunu da olsanız, genetik ve kafatasınız Türk diye tescilli de olsa -yeni devletin o konjonktürde dayandığı bütün ideolojik-siyasi verilere uygun olsanız da fark etmez. Yine de DEVLETİN ZULMÜNE uğrarsınız.
Tıpkı Bağımsız bir Kürt devletinde de eğer devlet aygıtını elinde bulunduran grupların (ya da Partilerin) bir biçiminde muhalifiyseniz ZULME UĞRAMAMA şansınız olmayabilir. Meğer ki DEMOKRATİK değerlere sahip olunmasın, özgür basın ve muhalefet olmasın, demokratik bir topluma dokusu bulunmasın...
Bunun içindir ki ister BİR YENİSİNİ kurmaya çalışın, İSTER VAR OLANLARIN değiştirip dönütürmeye çalışın, Devletin DEMOKRATİK olması, demokratik bir toplumca kuşatılmış ve onun HIZMETİNE verilmiş olması önemlidir.
Bunun için sadece devlet İSTEMEK yeterli değil; devlet aygıtını kuracak kurumlarınız olması; bağımsızlığı koruyup SAVUNABİLECEK İÇ DİNAMİKLERİNİZİN bulunması; bağımsızlığı KABUL EDİP SAYGI GÖSTERECEK uluslararası bir konjonktürün var olması gerekiyor.
Herhalde yakın zamanda Avrupa'nın göbeğinde KATALAN bağımsızlığına karşı gösterilen tavır; onun ne içeride ne dışarıda savunulamaması; Ortadoğu'da da Kürt halkından büyük bir destek görmesine rağmen KÜRDİSTAN'ın bağımsızlığının NE İÇERİDE ve ne de DIŞARIDA savunulamaması önemli örneklerdir.
Yani bütün dünya sıraya girmiş de sadece sizin BAĞIMSIZ DEVLET isteminizi bekliyor değildir; bunun hem içerde hem dışarda koşullarının UYGUN olması gerekiyor.
Devletler SİYASİ İKTİDAR alanlarıdır. Siyasi iktidarların üzerine hükmettikleri TOPLUM ve COĞRAFYAYI denetlemek için hangi sosyolojik ve etnik birimlere yaslanacağı, hangi ideolojik kurumları oluşturacağı ayrı bir konudur. İktidar alanlarının SİLAHLI BİR GÜÇLE, siyasal ve ekonomik çıkar ilişkileriyle korunup savunulacağını unutmamak gerekiyor.
Devletler kendi aralarında parselledikleri bu İKTİDAR ALANLARINI korumak için azami işbirliği içindedirler. Uluslarası siyasi kurumların, askeri paktların hemen hepsi böyledir. YENİ BİR DEVLET, ancak bu parsellenmiş iktidar alanların birinin veya bırkaçının kırılması / daraltılmasıyla mümkün olabilir. İktidar alanlarının parçalanması yalnız o sahibin değil, diğer ortakları için de TEHDİT oluşturur. Bunun içinderki ki İKTİDAR ALANLARININ YENİDEN PAYLAŞIMI her zaman bir SAVAŞ konusudur.
Yazıyı fazla dağıtmamak için şöyle bitireyim:
DEVLET KONUSUNU BASİT FORMÜLLERE. SLOGANLARA SIKIŞTIRMAK SİYASETTE YAPILABİLECEK EN ÖNEMLİ YANLIŞLARDAN BİRİDİR.
Yorumlar
Yorum Gönder