Ben Erdoğan ve ekibinin dümeni çoktan kırdığını, başta askeri sistemi olmak üzere, siyaseti ve toplumu buna hazır hale getirdiğini düşünüyorum.
Kendini konjonktürel olarak da hazır hissettiği anda ABD ve Batı ile bütün bağlarını koparabileğini düşünüyorum. Kürtler ve ilkeli, sağlam duruşlu demokratlar, sosyalistler hariç; AKP+MHP-Ergenekon koalisyonu ve peşine taktığı CHP'yi ve diğer bütün milliyetçi partileri -ki buna kendisini "SOL" sanan ama diğer milliyetçilerden geri kalmayan yapıları da ekleyelim- yani toplamda % 80'lik bir kitle desteği ile buna hazırdır derim.Berikiler "anti-emperyalizm" rüyasıyla üstünü örttükleri Türkçü şovenizmyeriyle; diğerleri Türk-İslam sentezi; çekirdektekiler de İslam nizamı adına ortaklaşmaktalar. "İran'a döner miyiz" korkusuyla muhalefet edenler bile, bizzat İRAN'A DÖNÜŞMEK üzere en büyük desteği verecekler gibi görülüyor. Çünkü bu dönüşüm "Şeriat" isteği üzerinden değil "Milliyetçilik" üzerinden yürüyör ve herkes bu sürünün peşindedir zaten...
Önceki yılların ve iktidarların tersine "anti-Amerikan" ve "anti-Batı" söylemi en uç noktadan artık RESMİ DEVLET DİLİ haline gelmiştir. Bu söylemin artık denge arayışı ve "aba altından sopa gösterme" boyutunu aştığını, sonal kapışmaya evrildiğini düşünüyorum.
İktidarın her haliyle buna, bunun sonucunda çıkabilecek bir "İÇ SAVAŞA" hazırlık yaptığı görülüyor. Afrin'e yapılan saldırı ve giderek el büyütme hamlesi içerideki şovenizmi "milli ve islami şahlanış" ile arkasında tutma ve bu gerilimle iktidara, bütün aykırı sesleri SUSTURMA, EZME olanağı veriyor.
Uzun yıllar sonra Fener ve Ermeni Patrikhanelerinin "bağlılık" bildirisi yayınlamak zorunda kalmaları SOPANIN İNME hazırlığının habercisidir. Çünkü bu gruplar ülkede ne olursa ilk ayak altına giden topluluklardır ve yüzlerce yıllık tecrübeyle küçük cemaatlerinin HAYATINI KORUMAK isterler.
Erdoğan medyasını izlediğimizde sürekli ve sistemli olarak bu kopuşun artık PROPAGANDASINI değil AJİTASYONUNU yaptıkları görülünr. Ajitasyon, eylem hazırlığına tekabül eder.
Yeni ŞAFAK, AKİT gibi yayınların "İncirlik Üssü'nün halk tarafından kuşatılmasından" bahsetmeleri İRAN'da ABD elçiliğinin basılması ve rehine krizi dönemine gönderme yapmaktadır.
Erdoğan ekibinin ABD ve onu izleyecek olan eski müttefikleriyle kopuşmak ya da KENDİ KOŞULLARINI DAYATMAK için milliyetçi-şöven atmosferi sonuna kadar kullanacaktır. Bunun bir blöf olmadığı kanısındayım.
Geriye şu kalıyor. Ne yapılacağı konusunda -İran örneği de ortadayken- ortak bir fikir ve duruşları olmadığı (ABD yönetimi dahil) kanısındayım. Avrupa kanadı "itidalli olma, daha fazla kışkırtmama" adına TC'nin isteklerine yol vermeyi, görmezden gelmeyi ve usul usul tehlikeyi savuşturmanın yollarına bakmayı düşünüyor sanırım. NATO'nun demeçleri Almanya ve Fransa'nın önceki dönemlere göre hissedilir derecede "YUMUŞATILMIŞ" tepkiler / tepkisizlikleri bunu gösteriyor.
Geriye ABD'nin herhangi bir nedenle TC ile açık çatışmaya girmeyi göze alıp almayacağı kalıyor. Trump yönetimi askeri olarak alanlardan çekilmeyi önüne koyduğu ve olabildiğince alttan alrığı bir dönemde, Türkiye gibi eskive köklü bir müttefikiyle zaten sorunlu olan ilişkilerin SAVAŞA dönüşmesine hazır olduklarını sanmıyorum.
Belki kendilerine bu kadar açıktan posta koyulması, prestijlerini sarsması bakımından onları başka tür cevaplar hazırlamaya itebilir ama bunun çatışma olup olmayacağına emin değilim.
TC de Erdoğan yönetimi de bu manzarayı gördüğü için yapacağı herşeyin yanına KÂR KALACAĞINI, bunun kendi iktidarını karşı konulamaz biçimde güçlendireceğini düşünüyor olmalı.
Yine de Afrin işgaliyle başlayan sürecin ABD ile tümüyle kopuşmanın ve SICAK SAVAŞ olasılıklarının ciddi biçimde gündeme getirdiği görüşündeyim.
"Olmaz, olmaz" demeyelim.
Yorumlar
Yorum Gönder