DİPLOMASİ DİLİ...

TC'nin Afrin'i işgal harekatıyla ilgili dünyadan gelen tepkiler genellikle "kaygılıyız, rahatsızız" ifadeleriyle dile getiriliyor.

Hiçbir devlet ve uluslararası kurum TC'nin bu hareketini "işgal" olarak nitelemedi ve kınamadı.

Buradan bakarak işgale sessiz onay verildiği sonucunu çıkarabiliriz

Beri yandan yine hiçbir devlet ve uluslararası kurum bu harekatı "desteklediğini" de açıklamadı, övmedi de...

Buradan da TC'nin desteklenmediği sonucu çıkarabiliriz.

Ama durum eşit değil ki; Bir yanda NATO'nun en büyük ordularından biri; diğer yanda kuşatma altında küçük bir kent, deneyimli ama bir avuç savaşçı var...

Onları "başbaşa" bırakmak, YPG/SDF'nin TC tarafından ezilmesine "temkinli" bir onay verildiğinden başka nasıl yorumlanabilir?

Diğer yandan "Rahatsızız, kaygılıyız" ifadesinin diplomatik dildeki tercümesi: "Öne sürdüğün gerekçelerin inandırıcı olmadığını biliyoruz ama şimdilik yapabileceğimiz bir şey yok. Buna karşılık gözümüz üzerinde, her an değişebiliriz, dikkatli ol!"

Dolayısıyla devletler kendilerini göre bir "sınır" çizme alanı bırakmış olmaktalar.

TC'nin niyetlerin "iyi" olmadığının, "beni tehdit eden terörist gruplarla mücadele" ediyorumun bir "bahane" olduğunun bilinmesine rağmen güçlü bir şekilde karşı çıkılmamasının nedeni;

ABD'den NATO ülkelerine, Rusya'da Suudi Arabistan'a, İsrail'den Çin'e kadar her devletin bir başka devlette "bana karşı terörizm tehdidi var, önlem alıyorum, teröristlere karşı operasyon yapıyorum" diyerek oraları işgal edebilmesi, askeri operasyon yapabilmesiyle açıklanabilir.

"Yeni Dünya Düzeni" böyle...

ABD, Irak ve Afganistan işgallerini nasıl açıklıyor, nasıl meşrulaştırıyor? Dolayısıyla aynı gerekçeyi TC veya Rusya kullanınca da söyleyecek bir şeyi kalmıyor. Yarın aynı gerekçe kendilerine de lazım olacağı için bu gerekçeye karşı çıkmıyorlar.

Öyle ise "tehdit" olarak gösterilen örgütün gerçekten de "terörist" olup olmadığı tartışması önem kazanıyor. Genel geçer bir "terör örgütleri" tanımı üzerinde her devlet anlaşmadığı için de [Örnegin İsrail Hamas'ı terör örgütü olarak sayarken İslam ülktelerinin çoğunluğluğu onları terör örgütü görmüyor] her devletin "terörist" ilan ettiği örgütle "savaşması" homurdanarak da olsa makul karşılanıyor.

YPG / SDF'nin Fırat'ın batı yakasındaki Suriye sınırları içindeki varlığının ABD ve koalisyon güçlerince meşru kabul edildiği bilinen bir gerçek. Aynı örgütün Efrin'deki varlığının TC'nin dayatmaları karşısında, "Hayır bu terör örgütü değil sen askeri harekat yapamazsın!" denilmemesi ise büyük bir çelişki.

ABD'nin Ortadoğu politikasındaki bu ve benzeri tutarsızlıkları ve belirsizlikleri, Trump yönetimi ile Demokratlar arasındaki iç iktidar kavgasının yansımaları olarak görmek mümkün.

Sonuçta Afrin direnişi ve uluslararası kamuoyunun doğru hareket ettirilebilmesi, TC'ye verilen "gönülsüz sessizliği" değiştirebilir. En önemlisi de Diplomasi dilinin "rahatsız"ken, sahadaki realitenin aslında "ÖFKELİ"mi yoksa "RAHAT" mı olup olmadığını bilmemek...

Yorumlar