
Aslında bu konu üzerine yazmaya niyetim yoktu. Ne var ki Onur Öymen'in TBMM'deki konuşması üzerine yaşanan tartışmalar öyle bir noktaya geldi ki yazmak kaçınılmaz oldu.
İçinden geldiğim siyasi gelenek itibariyle TC'nin kurucu ideolojisi olan Kemalizm ve onun siyasi partisi olan CHP'nin niteliği hakkında, onun ırkçı, şoven, militarist, sömürgeci karakteriyle ilgili olarak 70'li yıllardan bu yana Türk veya Kürt soluyla yoğun bir ideolojik tartışma yaşadık. Komal - Rizgari çizgisinin bu konudaki radikal tutumu, 70'li yıllarda ittifak çizgisi büyük oranda CHP ve Ecevit destekçiliği üzerine kurulu olan Türkiye sosyalist hareketiyle sert tartışmalara yol açmıştı. Kürt sosyalistlerinin ağırlıklı bir bölümü de aynı biçimde CHP'yi "ilerici, demokrat ve anti-faşist" tertibinden kendileri için ittifak yapılabilecek yegane güç olarak görüyordu.
Türk sosyalist hareketi içinde Kemalizm'i, Ordu ve CHP'yi yerli yerine oturtan İbrahim Kaypakkaya çizgisinin, en güçlü kadro ve kalıcı kitle tabanını Dersim'de edinmesin siyasal nedeninin Dersim gerçekliğine önemli oranda denk düşmesi olduğunun altını çizmekte de fayda var. Dersim'in Kürt, Alevi kimlikli köylü radikalizmi kendini bu kanalda ifade edebilmiştir.
CHP'yi ve Kemalizmi siyasi çizgi olarak "Sağa" yerleştiren İdris Küçükömer'den sonra; Kemalizmin ideolojik yapısını Kürt ulusunun inkarı ve yok edilme siyaseti bakımından sorgulayan İsmail Beşikçi'nin de aynı sollar tarafından oldukça yadırganıp dışlandığını anımsatmak yerinde olur.
Nitekim Kürt milletvekillerinin ihraç edilip HEP'in kurulmasına kadar da CHP/SHP, içinde çalışılması en makbul olan siyasi bir parti olarak kabul edilmekteydi. Dahası ayrılık bununla bitmedi, bağımsız bir siyasi parti kimliğine bürünmesine, kendi özgün kitle tabanı ve ideolojik -siyasi bir meşruiyete sahip olmasına rağmen HEP'in, DEP'in, HADEP'in gönlü kırılmış da olsa yine CHP ile ittifak yapma özlemi eksik olmadı. Belki de buna CHP tarafından -daha doğrusu devletin kurucu ideoloji ve kurumu tarafından kabul edilme istemi- de diyebiliriz.
Kürt hareketindeki CHP ittifakçılığının, merkezi otorite ile işbirliği aramaktan, onun bünyesinde yer almaya ya da değişimi ancak bu kanalda zorlayabileceğine inanmaya kadar uzanan geniş değişik gerekçe ve kaynakları olsa da; neyse ki Kürt ulusal demokratik hareketi en azından bu kurumsal yapıyla artık tüm bağlarının kestiği bir noktaya geldi. Kemalizmin Kürtleri manipüle etme araç ve olanakları tükenmiştir. PKK lideri Öcalan tarafından son 10 yıldır Kemalizmi ideolojik olarak yeniden sunma gayretinin, kendi siyasal tabanında bile etkili olamayışı bunun en belirgin kanıtıdır.
Bu kopuşun özellikle siyasi kadrolar açısından bir iç tutarlılık ve siyaset anlayışı üzerine oturduğunu söylemek için ise henüz erkendir. Bugünkü CHP'nin aslında Kemalizmin mirasını temsil etmediği türünden söylemler "gerçek Atatürkçü, gerçek Kemalist" varyasyonları üzerinden aynı kanala dönmenin kapılarını açıyor. Ne var ki gideceği yer aynıdır...
Kemalizmin Kürt ulusal hareketi üzerindeki etkisi artık geri dönülemez bir noktada kırılmış olsa bile, ne var ki bu etki Aleviler üzerinden varlığını belli oranlar ve biçimler üzerinde halen sürdürüyor.
Bu ilişkideki paradoksal olan bir çok yan olsa da, Alevi kimliğinin Sunni İslam karşısında korumasız kalacağı ve daha kötü bir yalıtıma uğrayacağı kaygısı, Alevi toplumunda CHP'nin laik söylem ve politik tutumlarının sempatiyle karşılanmasındaki en önemli kaynaktır. Bir bakıma DP, AP, DYP, MHP gibi sağ-muhafazakar, milliyetçi partilerin Aleviliği dışlayan yapılarının korkutuculuğu karşısında CHP, Aleviler için ister istemez içine sığınacakları bir kale olarak gözükmüştür. Merkez-sağ iktidarlar içinde önce Özal yönetimindeki ANAP'ın şimdi ise AK Partinin, Alevi toplumuna ilişkin farklı yaklaşımlar sergilemesiyle, içinde önemli güvensizlik sorunları taşımakla birlikte bu denklemin değişmeye başladığı söylenebilir.
Tabiiki denklemin değişmesinde CHP'nin Alevileri sadece kitle tabanı olarak gören ama gerçekte önemli bir değişim yaratmayan pragmatist-popülist politikalarının artık kitleyi tatmin etmemesi kadar; Kürt ulusal hareketinin Alevi kimliğinin kendini yeniden tarif etmesi ve politik tercihlerini değiştirmesindeki etkileri; Alevilerin kendi kimlikleri üzerinden özgün kurumlaşmalarını geliştirip, talepleri etrafında daha bilinçli toplanmaya başlamalarının esaslı bir etkisi vardır.
Onur Öymenin'in TBMM konuşmasıyla yoğunlaşan günce tartışmalara gelince.
Onur Öymen, aslında CHP'nin gerçek görüşünden farklı bir şey dile getirmiyor; Atatürk'ün yaptıklarından başka bir şey söylemiyor; Olguları Kemalizm ve CHP gerçeğinden kopararak Öymen'in kişisel durumuna indirgemek büyük bir talihsizlik olur.
Öymen "Kimse çıkıp da ‘Analar ağlamasın. Biz Yunanlılarla anlaşalım’ dedi mi? Şeyh Sait isyanında analar ağlamadı mı? Dersim isyanında analar ağlamadı mı? Kıbrıs’ta analar ağlamadı mı? Bir tek kişi çıkıp da ‘Analar ağlamasın diye bu mücadeleyi durduralım’ dedi mi? "... "Atatürk, Şeyh Sait’le müzakere mi etti? Dersim isyanını yapanlarla müzakere mi etti? (...) Onların sözcüleriyle, temsilcileriyle masaya mı oturdu? Bunların hiçbirini yapmadı arkadaşlar. Yabancı ülkelerin istihbaratından mı yararlandı? Hayır. (...) Türkiye’nin istihbaratından yararlandı. Ve kısa bir sürede bütün terör örgütlerini dize getirdi." vurgularıyla pazarlık ve siyasi çözüm yolu aramak yerine onların tümüyle ortadan kaldırılmasına gidildiğini söylerken bir gerçeği dile getiriyor. Belki buna Türk devletinin 1915 tehcirini ve soykırımını Ermeni ve Süryani analarının gözyaşlarına aldırmadan kararlılıkla yürüttüğü gibi benzer başka gerçeklikleri de ekleyebiliriz. Öymen, aynı politikanın bugünde sürdürülmesini ima ederken de aslında devletin geleneksel duruşunu dile getiriyor.
Onur Öymen'in söylemlerine karşı geliştirilen protestolarda önemli sorun görüyorum. Sorun halen bir kısım Alevi kanaat önderlerinin, sivil toplum örgütleri veya kurumlarının CHP'yi, Kemalizmi, TC'nin kurucu felsefe ve eylemlerini, algılama ve değerlendirme sorunudur. Sorun CHP sözcülerinin "sözlerini bilmeden söylemeleri" değil, bizzat bu partinin ve temsil ettiği siyasetin kendisidir. Yanlış olan CHP'nin ve mirasını temsil ettiği Kemalizmin politik eylemleridir.
Öymen malum sözleri söylememiş olsaydı bile bu, Dersim soykırımını Atatürk Liderliğindeki TC'nin gerçekleştirdiği, Koçgiri'de, Dersim'de, Ağrı ve Zilan'da anaların gözyaşlarını gerçekten de aldırış etmemiş olduğu gerçeğini ortadan kaldırır mıydı? TC'nin Osmanlının bakiyesi topraklardaki değişik ulus, etnik topluluk, kültür, dini inanış ve cemaatleri "Türkleşmeye" tek-tip yurttaş kalıbına sokmaya çalışırken uyguladığı zulmü tanıyıp farkına varmak için bu gerçeğin Onur Öymen tarafından -savunularak- dile getirilmesi mi gerekiyordu?
Bir kısım Alevi dernekleri, kanaat önderleri veya sözcüleri CHP'yi desteklerken bu partinin ne Dersim için ne de başka soykırım ve etnik yok etme politikaları için hiç bir zaman özeleştiri vermemiş olduğu göz ardı edilebilir mi?
İşte tüm bunlardan dolayı CHP'li Alevilerin Öymen'e gösterdikleri tepkilerin doğru, haklı ama hem geç kalmış hem de yanlış bir noktaya odaklanmaktadır.
Örneğin Öymen'i "Hitler'e benzeştiren posterler yerine Atatürk'e benzeştiren posterler asmak daha doğru bir bilinç ve daha isabetli bir politik yaklaşım olurdu. Türk ordusu Dersim köylülerinin saklandıkları mağaraların ağzından zehirli gaz verip Çağlayangil'in deyimiyle "onları fare gibi zehirlediğinde" [1937-38] Hitler'in gaz odaları henüz fikir olarak bile ortaya çıkmamıştı...
Öncelikle halen Kemalizm'le bağlarını sürdürmekte yarar ve doğruluk görenlerin Alevi kesimlerinin bu tutumlarını sorgulamaları daha doğru olur. Kemalizm onların kafasında yakıştırdıkları gibi değil, tam da Öymen'in tarif ettiği gibi bir şeydir. Dersim soykırımını Atatürk'ten bağımsız olarak Celal Bayar'ın ya da Fevzi Çakmak'ın yürüttüğü gibi kendi kendini kandıran efsaneleri terk etmekle işe başlanabilir mesela...
Şimdiye kadar CHP ile ilişkilerini sorgulamayan, ya da halen Kemalizmi ayrı bir yere Onur Öymen'i ayrı bir yere koyma çabasındaki protestoculara sormak gerekir: Kemalist Türk Devletinin Dersim'de anaların gözyaşlarının dinlemeden etnik yok etme politikalarını sürdürdüğünün yeni mi farkına varıyorsunuz; yoksa bu politikalara ancak bugün mü tepki gösteriyorsunuz? Yoksa Öymen'in Atatürk ve Cumhuriyet'e "iftira" ettiğini mi düşünüyorsunuz?
Mamafih geç de olsa bu kırılmanın CHP'nin solla demokrasiyle ilgisi olmayan, Kemalist oligarşinin, seçkinci, kadrocu bir devlet kurumu olduğu gerçeğinin bilince çıkmasına bir vesile olmasını dilerim. Umarım halen CHP'den umut besleyen Aleviler bu vesileyle yanılgılarına bir son verirler. Böylelikle Devlet partisi CHP'nin Kürtler üzerindeki manipülasyonundan sonra Aleviler üzerindeki manüpülasyonu da tümüyle sona erer. Hem CHP de daha rahat hareket eder, kendi "nasyonal-sosyalist" çizgisini derinleştirerek siyasal yelpazedeki gerçek yerini bulur.
Recep Maraşlı
Yorumlar
Yorum Gönder