Kosova da artık bağımsız... Darısı Kürdistan'ın başına!


Dünyanın küçük ve bağımlı halklarından biri olan Kosova’lı Arnavutlar da nihayet bağımsızlık yolunu seçtiler. Kosova parlamentosu bağımsızlık kararını bugün ilan etti.

Bundan sonraki adım Kosova’nın Arnavutlukla birleşmesi olabilir. Burada önemli olan bir halkın kendisini nasıl yöneteceğine, kiminle nasıl yaşayacağına özgürce karar verebilme hakkını kullanmış olması...

Kosova artık bağımsız ve üstelik AB ve ABD ile birlikte birçok devlet bu bağımsızlık ilanını tanıyacaklarını açıkladılar.

Bu yazıyı kaleme almamın başlıca nedenlerinden biri Kosova’nın bağımsızlık ilanından duyduğum sevinci paylaşmak, ama aynı zamanda bağımsızlık yolunda ilerleyen her halkın, sevincini paylaşırken; “Kürdistan’ın bağımsızlığı ütopyadır”, “Kürtlerin ayrılmaları gerçekçi değildir”, “globalizm koşullarında ulus devletlerin çağı geçmiştir”, “özerklik, federasyon en ideal biçimlerdir” gibi görüşlerin aslında gerçeklikle uyuşmadıklarını da hatırlatmış olmayı umuyorum.

Demek ki “ulus devlet” henüz çağını doldurmamış... Sınırların kalktığı 21. yüzyıl Avrupasında bile yeni ulus devletler hayata atılabiliyorlar.

Demek ki “dönüşümlü başkanlık sistemleri”, “öz yönetimli sosyalizm”,  “halkların kardeşliği” altında bile federasyon ve özerklik biçimleri kopan parçaları zorla birbirine yapıştırmaya yetmiyor. Zaten işin sırrı da bu “zor” da, “dayatma”larda yatmıyor mu?

Demek ki uluslar arası konjonktür pek ala sınırların değişmesine olanak tanıyabiliyor. Bir halk bağımsızlık yolunu seçti diye kıyamet kopmuyor, dünyanın çivisi yerinden çıkmıyor!

Kuşkusuz Avrupa ve ABD politikacılarının başta Kürt ulusunun hakları olmak üzere pek çok konudaki çifte standartlı, iki yüzlü politikalarını belirtmek için de Kosova somut bir örnek oluşturuyor. Rusya başkanı Putin'in bu iki yüzlülüğü hatırlatırken, kendi ikiyüzlülüğünü [örneğin Çeçenistan!]unutmuş olması da bir başka traji-komedi. Yalnızca bu kapışma bile ayrımcılığa uğrayan ulusların, haklarının tanınması konusunda yüksek perdeden verilen nasihatlarin boş sözlerden ibaret olduğunu kanıtlar.

Kosova, önceki yıl bağımsızlığını ilan eden Montenegro ‘ya nazaran biraz daha büyük ama, Kürdistan’a kıyasladığımızda onun bir ili büyüklüğünde küçük bir ülke. İki milyonu biraz aşkın bir nüfusu var. Kosova’da yaşayan iki halkın dili, Arnavutça ve Sırpça resmi dil. Hatta imi bölgelerde Boşnakça ve Türkçe de bu tanınan  diller arasında yer almakta..

1945’den beri Yugoslavya federasyonu içinde, 1992’den beri Sirbistan’ın özererk bir bölgesi ve 1998’den itibaren de Birleşmiş Milletler gözetiminde yaşayan Kosova da şimdi artık bağımsız bir devlet.

“...bile” demiyorum; çünkü bağımsızlık ve özgürlük, nüfusu az veya çok, sosyo-ekonomik gelişmesi ileri veya geri tüm halkların, ulusların, etnik grupların hakkıdır. Bağımsızlık demek diğerleriyle çatışmak, birlikte ortak yaşam biçimlerine kapalı olmak demek değildir. Aksine bunlar olabiliyorsa, bağımsız kurumlarına sahip olarak özgürce ve karşılklı eşitlik preansipleri içinde olabilmesi demektir.

Ve sormaktan asla usanmayacağım soruya geliyorum:

Kürtler neden özgür değil? Kürdistan neden bağımsız değil?

Binlerce yıldır yaşadığı bu coğrafyanın otantik halklarından biri olan, yüzyılı aşkındır ulusal hakları için mücadele vermekte olan, yaklaşık 40 milyonu bulan dinamik nüfus ve toplum yapısıyla Kürt halkı neden kendi kendini yönetemiyor? Kürtlerin neden bir devletleri yok?

Ve daha da garibi, yakıcısı olan Kürt politikacılarının, aydınların birçoğu özgürlük ve bağımsızlığı neden kendi milletlerine bir türlü yakıştırmıyorlar, çok görüyorlar?
Neresinden bakılırsa bakılsın, Kürt halkının bunca zulüm, ulusal baskı, katliam ve uluslar arası sömürge koşullarında yaşıyor olması, 21 yüzyılın süregelmekte olan en büyük tarihsel haksızlıklarından biridir.

Bazen acaba ideolojik mi düşünüyorum, edindiğim siyasal kültür mü beni sınırlandırıyor, duygusal mı yaklaşıyorum diye kendi kendime soruyorum. Kürtlerin durumunu ve taleplerini çok mu abartıyorum diyorum kendime. Bazen bu sorundan uzaklaşıp, sanki böyle bir sorun yokmuş gibi uzaktan bakmaya çalıştığım da oluyor.

Ama hangi mesafeden bakarsam bakayım, hangi siyasal formasyonun ölçülerini kulanırsam kullanayım; Kürtlerin bu akla mantığa sigmayan tarihsel haksızlık içinde bulunuşuna bir mazeret, bir izahat bulamıyorum.

Kürtlerin, Kürdistan’ın esareti akla ve vicdana sağmayan bir karabasan gibi nereye dönersek dönelim orada öylece duran gerçeklik. Ve bu derdin tek çaresi de bu halkın de dünyanın diğer bütün ulusları, halkları, etnik toplulukları gibi ulusal haklarını, eşitliğini, özgürlüğünü, bağımsızlığını tanımak, ona saygı göstermek.

Kürtlerin ulusal hakları nelerdir diye tartışıldığında, onun öncelikle ulusal kimliğinin tanınmasını, özerklik, federasyon gibi örneklerle bağlantılandırılmasını da kabul edemiyorum bir türlü. Neden böyle aşağıdan almak zorundayız ki? Fransa’yla, Rusya’yla, Çin’le, Hindistan’la, Türkiye veya İran’la niye karşılaştırmıyoruz? Bu ulusların ne hakları varsa bir santiminin bile aşağısını düşünmek, daha başından kendi kendimizi “ikinci sınıf” görmek anlamına gelmez mi?

Daha önce birçok makalemde belirttiğim önemli bir ayrımı söylemeliyim. Federasyon, konfederasyon, özerklik, birlik vb. gibi ortak yönetim biçimlerine karşı değilim. Ama burada önemli olan tersinden değil düzünden hareket etmektir: bu tür biçimler ancak özgür, eşit ve bağımsız bir ilişkinin sonuçları olarak bir anlam ifade edebilirler. Yoksa eşitsizliği, ezen ezilen ulus ilişkisini biraz daha iyileştirmek için bulunmuş formüller olarak gerçek bir çözüm olmaktan uzaktırlar.

Federasyon ve konfederasyonlar, ezen-ezilen ulus ilişkisinin biçimleri olarak varoldukları, egemen ulusun hakimiyetini yeniden organize ettikleri sürece ilk fırsatta çıkarılıp atılacak bir deli gömleğinden farksızdır. Son yıllarda bir bir tanık olduğumuz örnekler bunu göstermiyor mu?

Bu nedenle özgürlüğü, bağımsızlığı ve eşit ilişkiyi mutlak görüyorum. Bir kere uluslar, halklar, etnik topluklar arasında tam hak eşitliğine, özgürlüğe dayalı bir ilişki temel alınınca, varolan sorunların çözümünde çok çeşitli ve verimli olanaklar ortaya çıkacağına inanıyorum. Barış, birlikte yaşama ve toplumsal ilerleme de ancak adaletli bir zeminde varolabilir, gelişebilir.

Kaldı ki  (Irak’ta oluşan koşulları bir yana bırakırsak) Türkiye, İran ve Arap yönetimlerinin kendi egemenliklerini biraz olsun sınırlamak adına, Kürtler için tartıştıkları bir özerklik, ulusal haklar planı falan da bulunmamaktadır. Bu tür receteleri sunması gereken tarafın sanki böylesi somut önerileri varmış gibi olmayan teklifleri tartışmak da son derece anlamsız.

Gecenlerde bir Avrupa başkentinde [sanırım Londra] yapılan bir toplantıda “Kürtler için bağımsızlık zamanı mı, değil mi” diye bir toplantı düzenlenmişti. Bağımsızlığı bir hak olarak kabul eden, ama bunun talep edilip edilmemesini “siyaset zamanlaması” olarak değerlendiren birçok politikacı, aydın görüşü bulunduğunu biliyorum. Bana göre özgürlük ve bağımsızlık doğuştan beri varolan ve saygı gösterilmesi gereken temel bir haktır.  Buna saygı gösterilmediği, ümüğümüze basıldığı her an talep edilmesi, kavgasının verilmesi gerekir. Nefes alıp vermenin zamanını tartışmak ne kadar anlamlı?

Ve benim yaşadığım bir başka Avrupa başkenti olan Berlin’de de “Türk Kürt çatışmasına, barışçıl çözüm perspektifleri “ adı altında başka bir toplantı düzenlendi geçenlerde. Sorunun ortaya konuluşu, takdim edilişi bile yeterince kırıcıydı. Kürt halkının yirmi birinci yüzyılda temel hak ve özgürlüklerinden yoksun tutulmasının sorun olmayıp da, bunun adını “Türk-Kürt çatışması [yada anlaşmazlığı!]” koymak, sanırım büyük bir toplumsal dinamizm taşıyan ve uzun bir mücadele geleneğine sahip olan Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin kendi kendi ayağına doladığı  iplikler olsa gerek.

Sömürgecilerin, Kürtlerin esaret altında tutulmasından çıkarı olanların. eveleyip gevelemelerini, sorunun tanımlanıp çözümünden kaçmalarını anlamak mümkün. Peki Kürtler neyi kaybedeceklerinden korkuyorlar?

Evet Kosova da artık bağımsız, darısı Kürdistan’ın başına!...

Recep Maraşlı, 17.02.2008


Yorumlar