Şemdinan dersleri

 




x

Şemdinan’da başlayıp, Gever’e, Van’a, Amed ve Cizre’ye yayılan kitlesel gösteriler Kürdistan’da yeni bir serhıldanlar dönemine işaret ediyor.. Çok ihtiyatlı konuşmayıp bunların gelip geçici kitlesel tepkiler olarak kalmayacağı, yayılacağı ve derinleşebileceği kanısını taşıyorum. Belki de öyle olmasını istediğim bir umut bu.

Bir süredir Hekari bölgesinde Özel Harp Dairesinin sürdürdüğü bombalamalar, siyasi cinayet girişimleri sonunda halkın zaten birikmiş olan öfkesinin taşmasına ve JİTEM tetikçilerini bizzat kendi elleriyle suç üstü yakalamasına kadar vardı. Bu bölgenin provakasyon hedefi seçilmesinin nedeni, Güney Kürdistan hükümetini, “teröristlere yataklık ettiği” savıyla daha çok sıkıştırmak olabilir. Fakat bu tahlil, Türk Genelkurmayının, PKK gerilla güçlerini Güneyli güçlerle çatıştıracağı senaryosunun tutmadığını da gösterir. Zaten 5 yıldan beri birçok siyasetçi tarafından iddialı olarak öne sürülen bu öngörü doğru çıkmadığı gibi, bu noktada Güney Kürdistan yönetiminin de PKK’nin de duyarlı davrandıklarını söyleyebiliriz.

Irak işgalinden beri, TC’nin ABD’ye ve Güney Kürdistan yönetimine rağmen PKK’yi bahane ederek bölgeye askeri müdahale etme şansı bulunmuyordu. Bunu geçenlerde eski Cumhurbaşkanlarından Demirel de itiraf etti. Geriye bu konuda ABD’yi ve Güney Kürdistan yönetimini siyaseten ve diplomatik olarak  sıkıştırmak kalıyor ki, kamuoyuna yönelik söylemlerde “terörden şikayetçi” gibi görünmesine rağmen, realitenin konuşulduğu masalarda, “zaten elinde büyük bir manipülasyon olanağı geçirmişken, Türkiye’nin neden siyasi bir siyasi çözüm yapmadığı” sorusuna, ABD veya Güney kürndistan yönetiminin değil TC’nin kendisinin izahat yapması gerektiği mutlaka söyleniyordur. PKK yönetiminin bu süreçte TC’ye açık kart vermiş olması herhalde bir sır değil.

Kürtleri birbirine düşürme ve böylece Güney yönetimini destabilize ederek, kendi karışmalarına fiili ortam hazırlama planları tutmayınca, “iş başa düştü” diyerek Özel Harpçilerin sabotaj eylemlerine girişmeleri de bu kez de kitleler nezdinde ters tepti.  Böylece uzun zamandır siyaseten kilitlenmiş olan  ulusal hareketin önüne Kuzey’de yepyeni bir kanal açılmış olduğunu düşünüyorum..

Bu nedenle Şemdinan olayların ardından giderek gelişen kitle hareketleri sloganlar dünyasının duygusallıklarından uzak nesnel analizler yapmamızı gerektiyor.

Bereket versin ki bu gibi durumlarda, eskilerde olduğu gibi Asya ve Latin Amerika halklarının deneyimlerinden birbirine benzemez örneklemeler yapmak için zorlanmamıza gerek kalmıyor. Kürt halkının kendi yakın tarihinde bizzat yaşadığı, yararlanabileceği zengin deneyimler var, üstelik bunlar henüz kopmamış olan canlı süreçler.

Nasıl ki 1991 Nusaybin-Cizre serhıldanları Kürdistan’ın yakın tarihinde bir dönem noktasıydı ise  Şemdinan gösterileri de yeni bir dönemin habercisi sayılabilir. Hemen belirteyim ki Şemdinan Serhildanının ne 1996’daki Susurluk gösterileriyle ne de Fransa’daki göçmen gençliğin isyanıyla benzeştirilmesi anlamlı değildir.

Gerçi “Şemdinli Vakası” Türkiye’deki Susurluk geleneğinin biteviye devam ettiğini kanıtlayan bir olaydır ama halkın tepkisinin niteliği Susurluk olaylarından sonra gelişen Yurttaş Girişiminden çok çok farklıdır. Susurluktan sonra gelişen tepkiler ağırlıklı Türkiye’li aydınlardan ve orta sınıflardan destek görmüştü ve bu tepkileri en uç noktaya kadar zorlasanız da varacağı yer, devletin “daha temiz” hale getirilmesi, onarılması, düzeltilmesine carıyordu –ki zaten bu bile olmadı/olamadı. Dahası Susurluğa  oluşan tepkiler manipüle edilerek  28 Şubat Darbesi için bir manivale haline getirilebildi. Şemdinan serhıldanlarındaki kitle tepkisinin ise ucu açıktır ve özü itibariyle Susurluk gösterilerinden farklı olarak ulusaldır ve daha önemlisi devletle kopuşmayı ifade ediyor.

Gever’de yaşanın sokak çatışmalarının ardından,  hayatını kaybedernler için düzenlenen ve binlerce kişinin katıldığı cenaze töreni öbyledir. Kitleye gözdağı vermek üzere savaş uçaklarının tören boyunca alçaktan uçuş yapmaları olguyu gözler önüne seren bir manzaradır.

Susurluk eylemlilikleri Türkiyeliydi, Şemdinan ise Kürdistanlıdır. Susurluk’ta kendi devletinin “Mafya, uyuşturucu” vb. İle kirlendiğini düşünerek tepki gösteren Türkiyeli kitleler, bugün büyük ihtimalle Şemdinli’de “mutat kirli işler ceviren” devletini hoşgörü ve anlayışla karşılama eğilimindedir. Bu anlamıyla Şemdinli Vakasının, TC devletinin kendi içinde bir  temizlik operasyonuna vesile olma ihtimali bile hemen hemen yoktur.

Şemdin’li Susurluk tepkilerinin değil, Nusaybin-Cizre serhıldanlarının devamıdır. Ve ancak kendi iç dinamikleri  üzerinde oluşmuş derslerle analiz edilebilir..

Kendi deneyimlerimize dönersek, Şemdinli serhildanlarının dalga dalga büyüyüp, yaygınlaşan bir Kürt ulusal kitle hareketi olma, TC devletini kendini kabule ve taleplerini pazarlığa kadar zorlaması mümkün bir potansiyel taşıyor. Günümüz dünyasındaki bu tür kitle tepkilerinin Doğu Avrupa ve Eski Sovyet ülkelerinde yönetimleri çekilmeye zorlayacak bir dinamik taşıdıkları henüz hafızalarda tazedir. Neticede buradada bir yanda despot, sömürgeci, yarı-askeri bir diktatörlük vardır: karşısındada onun kirli savaş taktiklerinden, kendini ulusal inkarından bıkıp usanmış, sosyal dengesizliklerle de bilenmiş bir kitle hareketi...

Bu denklemde analiz etmemiz gereken diğer yan ise; bu kitlenin hiç de örgütsüz ve deneyimsiz olmadığıdır. Burada çoğu kez olduğu gibi paradoksal bir durum yaşanıyor. Bu kitlenin örgütlülüğü ağırlıklı olarak  PKK’ye, deneyimleri de son 20 yıllık gerilla mücadelesine dayandığı gibi, bölünmüş Kürdistan’ın tam kalbindeki bu bölgenin daha önceki bütün ulusal hareketlere hep duyarlı olmuş, içinde yer almış, dolayısıyla ssonuncular da dahil güçlü bir ulusal hafızaya sahip olduğunu unutmamak gerekiyor.

Şemdinli serhıldanları, içe dönük yanlarıyla da “İmralı konsepti” diye tarif edilen siyasi enteğrasyon ve asimilasyon politikalarının da kırılma noktası da olabilir. Özü itibariyle böyledir ama düşünce, eylem ve örgütlülük kalıpları henüz kırılmış değildir. Bu zaafları nedeniyle de içe büzülüp Newroz gösterileri düzeyinde kalması da pekala mümkündür. Dile getirilen siyasi taleplerde Öcalan’a sahip çıkılması, PKK’nin aktüel sloganlarının bulunması yaygın ve egemen örgütlülük açısından gayet normal.  Ama aynı zamanda kitle içinde “TC kimliklerini istemiyoruz” tepkileri de yükseliyor ve bunlar yanyana yürüyorlar. Taleplerdeki genişlemeyi ve ileri atılmayı barajlamak üzere “siyasi çeki düzen verme sopası” sürece olumsuz anlamda müdahale edemezse kitle hareketi kendini eğitici bir tarzda daha da gelişebilir..  

Bu anlamda da Şemdinan bir dönemeçtir.

Şu andaki kitle hareketlerini iki önemli tehlikenin kuşattığını düşünüyorum. Birisi bu hareketlere sahip çıkmaya koşan ama özünde “yangın söndürücülük” yapmaya eğilimli legal politika ayağıdır. Diğeri ise PKK’nin silahlı eylemlerin, sivil demokratik eylemlerin önüne geçerek, onların marjinalleşmesi ve tasfiye edilmesine yol açmasıdır.

Şemdinan ile 91 serhıldanlarıyla bağ kurmak, bu yanlışların sonuçlarının ağır olduğuna dikkat çekmek için oldukça gereklidir. Cizre-Nusaybin serhıldanları, gerilla mücadelesinin kitleşelleşmesinin doruğunu gösteren bir olaydır. Ne varki PKK  bu noktada  kitle hareketlerinin arkasında duracağına, kendi yolunu bularak ilerlemesinin önünü kesen bir çizgi izledi. Legal alanda oldukça  dar ve uzlaşmacı bir yol izlenirken, gerilla eylemlilikleri ile kitle eylemlilikleri birbirine karıştı ve kmitle hareketlerinin marjinalleşerek tasfiye edilmesine neden oldu.. Bu da karşılık olarak sonraki yıllarda gerilla mücadelesini tıkayan önemli faktörlerden biri oldu. İki taraftan çıkışsız kalan kitle hareketi boğuntuya uğradı. Buradan hız alan devlet ise, kitlenin içindeki kanaat önderlerine, yerel örgütleyicilere karşı şiddetli bir yönelime girdi. Kitle hareketlerinin bağlantı kayışı olmaya aday bir aydın kuşağını imha etmeye koyuldu. Bu yitikleri oldukça önemli bir tahribat yarattı.

Bugün de aynı handikaplar sözkonusudur.

Şemdinan sonrasi gelişen kitle eylemliklerinde kararlı bir tutum ve deneyimlerden ders alındığını gösteren önemli işaretler vardır. Umuyorum legal politika yapan kadrolar kitle hareketlerinin önüne “yangın söndürücü” olarak çıkmak yerine, benzerleri dünyada çok görülen barışçıl ama radikal ve kararlı kitle eylemliliklerini gelişmesine katkıda bulunarak Kuzeyde tıkanan siyaset kilidinin açılmasına katkıda bulunurlar. Ve yine umuyorum PKK yönetimi/kadroları bu kez Kitle hareketini boğacak askeri eylemliliklerden kaçınarak, bu hareketin kendi iç örgütlülük ve önderlerini yaratmasını engellemezler.

Kuzeyli değir siyasi kardo ve örgütlenmelere gelince; Kendi hedef kitlesinin uzağında, adeta cam kavanozlar içinde kendilerini tecrit etmiş olarak yaşamaya çalışan siyasi akımların toprakla buluşmayınca kadar, kök salıp salmayacakları bile belli değildir. Bu vesileyle onları bu toprağa serpilmeye bir kez daha davet etmek yerinde olacaktır.

Ama ben alternatif değişim ve örgütlenmelerin, yine de bu kitle dinamizmi içinden çıkacağını  düşünüyorum ve inanıyorum.

18.11.2005


Yorumlar