HANGİ DİLİ KONUŞUYORUM? - AKLIN DİLİYLE... HANGİ ULUSTANIM ? - ÇOCUKLARIN ULUSUNDAN...





"Biliyor musunuz ? Bir Kürt kiliminin nakışlarında doğ­muşum ben..
Simsiyah bir zeminde, altın sarısı ve yaprak yeşilleri arasında.
Beyaz yıldızlarla örülüymüş beşiğim.

Duyamıyorum ninnisini anamın.
Sesi sanki çok uzaklarda bir lavjede gizli...

Bir bilge öğretti bana : Sesimizi çalmışlar bizim.
Kürtçe düşünüyor. Türkçe konuşuyordu anam..

Kürtlere sevdalı olduğumu herkes bilir.
Aleme ayan. Onu geçiyorum

Peki ya Ermeniler ?
Neden seviyorum böyle deliler gibi?..
Yarısı yırtık yüreğimin. Belliki onu arıyorum.

Yirmi yıl hep kötü sözler işittim hakkınızda.
Ben de küfürler ettim -laf aramızda-.
Tek bir Ermeni bile tanımadan otuz yıl.
Kırk yıldır bir Ermeni melodisi arar kulağım.
Duysam vallahi tanıyacağım hemen.

Biliyorum.
Hiç görmediğimiz ölmüş kardeşler gibi..
Evimizde, sokağımızda , ağaç dallarında,
çeşme başlarında oturuyorsunuz hep.
Görmeyen gözümüz, işitmeyen kulağımız gibi,
cüzzamlı deri gibi duyarsız.

Biliyorum, buradasınız ama dokunamıyorum size,
duyamıyorum sıcaklığınızı...

Biliyorum siz de sevmişsiniz bu kar beyazını,
lacivert gökyüzünü...
şu yapıda Artin Usta'nın el emeği var,
kapılarımız Agop Dayının eseri..
Ani kovasını hep bu çeşmeden doldurmuş.
Uzansam dokunacağım sanki...
Siz buralardasınız yaşıyorsunuz.

Ahh Ermeniler,
koparmışlar sizi kökünüzden acıyla, kanlı
yüreğiniz bende kalmış...

Şu "Kahpe Yunan"a ne demeli peki ?
doğma büyüme Yunanlı değil miyim oysa?
Garip mi acaba?
Antik kentlerinden, bilgelerinden, ozanların­dan değilim.
Güzelim mermer heykellerine de tutkunum -ama ben-
Teselyalı ak saçlı bir ninenin oğlu,
babası yaman bir balıkçı -deli dolu...
işte o Yunanlıyım, yaşayan...

Bütün Yunan melodilerini ben besteledim desem inanmazsınız.

Otuz kilometre aramız. Aynı bulutun gölgesi
vuruyor üzerimize. Ama neden duyamıyorum sesinizi?
Bin bir kapı, bin bir kilit böyle?

"Benden selam olsun Dido Teyze'ye!..."
Beraber olsaydık diyorum, ballı üzüm cağlarının küllerinde
bir Aydın cezaevi olmazdı belki de.
"Belki" değil, eminim buna...

Hepsi tamam, iyi de, şu Çigan havalarına ne demeli?
kalbimi çalıyorlar sanki, gerilmişim keman tellerine.

itiraf ediyorum işte: Belki bir Çingeneyim ben.
Bütün parlak renklere aşığım.
Yere-göğe, aya-güneşe özgürlüğe...

Durun, "vatanınız yok !" demeyin hemen.
Yukarıda mavi gökyüzü
-sonsuz-,
aşağıda yeşil çayırlar
-sınırsız-
ne güne durur dünya?
Ya "dil" dediniz değil mi?
Şu gitarı, kemanı dinleyin hele.
Nabzınız değil mi vuran?
inanırım buna, bizi herkes anlar çünkü,
herkesin gönlünde bir Çingene yatar.

Çelimsiz, zayıf olduğuma bakmayın,
Dedem İranlıydı iri yarı bir Acem pehlivanı.
Şiraz'da halılara işlenmiş, şarap kırmızısıyla yakınmış Hayyam'ın..
Onun da atası bir pers savaşçısı.
Büyülü bir dili var Tebriz'in.
Masal kahramanları, aksakallı bilgelerle çoğalıyor Hindistan'a doğru.

Bahtımız karalar bağladı.
Bilge dedemi mollalar gömdü ayetlerle,
can gülistanda, dil Acemistan'da

Gök kubbelerinde yankılanan ses Isfahan'ın:
Persler gelecek biliyorum, yer sarsılıyor.

Kızmazlarsa Filistinli Araplar
-hepsi de canımın bir parçası-
Yahudiliğimden söz edeceğim biraz da...

Ben İsrail oğullarındanım.
Yakılmışım Roma'nın ateşiyle,
savrulmuşum rüzgarıyla dört bir yana.
Ellerim ellerimizi bulamazdı binyıldır.
Öyle uzaktı birbirine.
Bir kulağım duymazdı öbürünü, öyle uçurumlardaydı.



Tohumlarım biçildi, daha toprağa varmadan filizleri...
her yerden süpürdüler beni, kanlı bir süpürgeyle.
Çar'lar sağ yanımı yaktı benim, Engizisyon ellerimi, ayaklarımı..
Hitler, bedenimi cehennem ateşine attı,
kül­lerimi savurdu Avrupa'ya

Yeniden yarattım kendimi.
Ellerim ellerimi, ellerim ellerinizi tutsun diye..
Kalbim Filistin'de onu almaya geldim.

Benden sorun sömürgeciliği,
kara derimle yazılı bir tarih anlatayım size.
Gözyaşıyla dokulu İngiliz kumaşını anlatayım
ya da kanımla sulanmış Krupp çeliğini.
Pastı prangalarla gelip Afrika'dan,
Maya kızıyla aşkımı anlatayım Amazonlar'da.

Olimpiyat meşalesi taşıyorum şimdi gele­ceğe.,
en hızlı koşan benim, en yükseğe.,
en güçlü..
en dayanıklı..
ve en köle..
Etiyopya'da aç bir çocuk, Harlem'de serseri...

Bu da olmaz demeyin hemen Türklüğüm de var benim.
Sevilerimi, sevinçlerimi hep Türkçe anlatıyorum
-tıpkı bu şiir gibi-sizleri çok seviyorum.

Abim söylemişti, biliriz;
"Bir telimiz Asuri, bir telimiz Keldani vurur" bizim!
Taş kitabelerden, el yazmalarından akıp
Mezopotamya'yı sulayan bilgelikten gelir öbür yanımız


Yarın akrabaları ziyaret günü.
Halam semaver kaynatırmış Tiflis'te çay bahçesinde.
Pazara Çerkeş düğünü var Kafkaslarda.
Zarif ve yiğitçe bir bar tutacağız orada.
Bakü'nün nefti gökyüzüne bakıp,
Peru dağlarında savaşçılar üzerine konuşacağız.
Öbür gün Hiroşima'dayız.
Kırkıncı yılı zehirli mantarın, kökü Halepçe'de fışkıran...

Hangi dili konuşuyorum?
"-Aklın diliyle..." Hangi ulustanım?
"-Çocukların ulusundan.."
Bütün dillerden soruyorum.
Ve tek bir dilden cevap arıyorum.
"-Tüfekler çiçek açar mı?" diye..

recep maraşlı Sonbahar/1989/Aydın Cezaevi


Yorumlar