PKK, Öcalan’ı Tartışabilecek mi ?

Recep Maraşlı


KONGRA-GEL’in birkaç hafta önce tamamlanan Olağanüstü Kongresinin sonuç bildirisinde, yaşanan iç sorunların çözümlendiği belirtilerek şöyle denmekteydi: “Önderlik çizgisinde buluştuk!

Bir sorunun nedeninin bir çözüm olarak görülmesi ancak bu kadar veciz biçimde ifade edilebilirdi. Oysa hem bu örgütteki, hem de Kuzey Kürdistanda yaşanan siyasal, örgütsel krizlerin nedeni adına “önderlik çizgisi” denilen şeydir. “Önderlik çizgisi” klasik sol ve monolitik örgütlenmelerin, kendilerini felakete sürüklese de dönüp dönüp iman tazeledikleri bir amentü gibidir: ya iman edersiniz ya da inkâr..ama tartışamazsınız.

Örgütün amentüsünü reddetmek ise Kürdistan toplumunun ölçülerine göre büyükçe bir ekonomik, siyasi ve askeri gücü denetleyen bir örgüt bürokrasisinin dışına düşmek, yetmiyormuş gibi politik baskılarla baş başa kalmak anlamına gelir. Bu da akıllıca bir şey sayılmaz. Ama işte bu yüzden “önderlik çizgisi” duasını huşu içinde tekrarlayan hiç kimsenin gerçekte o’nu inanarak okuduğundan da emin olamazsınız. Bunun en trajik örneği, Romanya’da Çavuşeskular kurşuna dizilmek üzere bir duvarın dibine sürüklenirken, iki gün önce kendisini tam tekmil ayakta alkışlayan parlamento ve parti bürokrasisinden hiç kimsenin yanlarında olmayışıdır..

İster ulusal, ister sınıfsal, isterse dini, hangi ideolojik kılıfı kuşanırsa kuşansın bütün bürokratik mekanizmalar sonuçta sadece kendileri için vardır. Kendilerini doğuran amaçlar, paradigmalar değiştiği halde bile kendilerine yeni paradigmalar ihdas ederek varolmaya devam ederler.. Ve yine bilinen bir şey, bir yerde bir ilke, bir ideoloji veya bir adam tartışılmaz, dokunulamaz, bir tabu haline getiriliyorsa, burada esas olarak bundan çıkar uman bir kastın varlığı söz konusudur.

İç dinamikleri parçalanmış bir ulusun, kurtuluş mücadelesi için tercih edebileceği çok değişik örgütlenme biçimleri yoktur. Daha doğar doğmaz illegal olmak zorunda kalır: yasadışıdır ve katı gizlilik kuralları, “iyi niyetli” tüm söylemlere rağmen açıklık, demokrasi ve dolayısıyla denetlenebilir olma imkanlarını ortadan kaldırır... Düşmanın öldürücü darbelerine karşı örülmek zorunda olunan bu zırh, bir süre sonra içindekilerin de ölümüne yol açar!! Düşmana karşı meşrulaşan bütün gizlilik önlemleri, aynı zamanda yaptıklarından sorumsuz ve denetlenemez bir bürokratik kastın kendisini korumasına, gizlemesine de yarar.

Şiddetle belirlenen bir mücadele ortamı en barışçıl örgütlerde bile şiddetin meşrulaşmasına, kanıksanmasına yol açabilir. Silahlı mücadeleye karar veren örgütlerde ise bir süre sonra silahın dilinin siyasete, örgüte egemen olması kaçınılmazdır. Gerilla mücadelesi sömürgecilerin zorbalığına karşı toplumun özgürleşmesinin kapılarını açar; özgürlük mevzileri oluşturur. Ne var ki bir yandan da silahın yalnız düşmanı caydırmakla kalmayıp, siyasal rakipleri ve iç itirazları da caydırdığı anlaşılınca iç düşmanlar çoğalmaya başlar, hamaset artar. Bütün iç isyanlar, itirazlar en kolay yoldan bastırılmaya çalışılır.

Akıldan çok duyguyu örgütleyen bir tarikat anlayışı esas olmaya başladığında İdeolojilerin meşrulaştırıcı, acıyı hafifletici ve katlanabilir hale getiren söylemleri öne çıkar. Sloganlar, analitik düşüncenin yerini aldığında tartışma ve araştırma değil, ezbere öğrenilmiş formüllerin tekrarlanması söz konusudur artık.

Bürokratik örgütlenmeler için “merkez ve otorite” kavramları kutsaldır. Geniş taban piramidin tepesini taşımak için vardır. Ulus veya sınıf iradesini “Parti”ye, parti kadrolara, kadrolar “önderliğe” devreder. Hepsi birbirinin yerine ikame olur. “Yoldaş Öcalan”ın “Başkan Apo” haline gelmesi, “güneşimiz” denmesi, modern zamanların peygamberi gibi nitelenmesi böyle bir sürecin sonucudur.

Güçlü merkezi yapılar ve lider eksenli örgütlenmeler zayıf insanlara ihtiyaç duymuştur. Bireysel zayıflığın ürünü olarak gelişen “Tek Adam” örgütleri, bu kez de güçlenen bireylerin zayıflatmaya çalışır

PKK’de kişilik çözümlemeleri ve özeleştiri sistemi, kadroların bütün geçmiş yaşamlarını lanetlemeleri sıfırlamaları üzerine kurulu olmasını buna bir örnek olarak verebiliriz Halk arasında efsane isimler haline gelen gerilla komutanlarının, cezaevi direnişçilerinin okul çocukları gibi azarlanması, hepsinden kendilerini aşağılayan yüzlerce sayfalık “özeleştiri” alınması boşuna değildir. Döne döne yinelenen bu işlem kişilerin çalışma enerjisini çoğaltmakta –tasvip alma isteği- ama değer ve özgüvenlerini de kırmaktadır. Bu da militanların kişiliklerini güçlendirmek değil tersine parçalanmasına neden olmaktadır.. Kadroların kişiliklerinin zayıflatılması “önder”in otoritesinin olağanüstü güçlenmesine yaramaktadır.

Otoriter örgütlenmelerin zayıf kişilere ihtiyacı olduğu gibi tersi de doğrudan: toplumlar zayıflayıp güçsüzleştikçe, güçlü lider ve otorite isteği de artar.. Sömürge insanı zayıftır, donanımsızdır. Kaba bir güçle ezildiği için ya o güce istemeden boyun eğmek ya da başka bir karşı-güce sığınmak durumundadır. Büyük toplumsal sarsıntılardan geçen toplumlarda da güçlü bir otorite isteği doğması nedensiz değildir.: Çöküntü altında kalan toplumların can havliyle Ayetlere sloganlara, şeflere sarılmasının sosyal psikolojik temelleri vardır. Dünyada yaşanan büyük küresel krizler hemen her toplumda diktatörler, totaliter ideolojiler, baskıcı rejimler doğurmuştur. Bunun geri ya da ileri, feodal ya da kapitalist toplum ve kültür yapısıyla da, ilgisi yoktur.

Kürdistan’daki siyasal örgütlenme biçimlerinin karizmatik liderlere dayanan, monolitik bir biçimde gelişmesin de böyle tanımlayabiliriz.. Geleneksel aşiretçi ilişkiler olduğu gibi, uluslararası sosyalist hareketten ithal edilen örgütlenme modelleri de lider eksenli ve merkeziyetçidir. Kürdistan’da sadece aşiret ve şeyh-mürit ilişkilerini yaşamış olan kır yoksulu bir taban üzerine, aydın politik kadroların Stalinist yorumuyla Bolşevik örgütlenmenin oturtulduğunu ve aynı zamanda da sömürgecilerin Kemalist ve Baasçı Jakobenizme de özendiklerini düşünürsek, örgütlenmelerin bir noktadan sonra toplumsal enerji karşısında neden ön acıcı değil tıkayıcı bir baraj haline geldiklerini anlamak da kolaylaşmaktadır.

PKK Yukarıda belirttiğimiz monolitik örgütlenmenin tüm karakter çizgilerini üzerinde taşıyor. Bu nedenle PKK ile Öcalan’ı ayrı düşünmek, ayrı ele almak doğaldır ki mümkün değil. Fakat bu, diğer Kürt / Kürdistan örgütlenmelerinin bu tarzın dışında oldukları anlamına gelmiyor. Kuşkusuz liderlerin ve partilerin politik çizgilerinde önemli farklılıklar da var ama gerek beslendikleri ideolojik kaynaklar ve referanslar açısından, gerekse siyaset ve örgüt kültürü açısından birbirlerine aşırı derecede benziyorlar.

Öcalan’ın bir farklılığı da yaratılan bu güçlü liderlik kültünün Kürdistan’ın büyük bir bölümünde, örgütün bir bağlantı kayışı haline gelmesiyle geniş bir toplumsal taban bulmuş olmasıdır. Meydanları dolduran büyük kalabalıklar bugün bile, Öcalan’ın verdiği son derece ters mesaj ve liderlik profiline rağmen halen onu desteklediklerini ifade edebiliyorlar. Öcalan bu anlamıyla bir fenomendir.

Birçoğu PKK’den daha önce ve daha köklü temellere sahip olmasına, Kürdistan köylülüğü, gençliği, aydınları ve yurtseverleri arasında kitle destekleri bulunmasına rağmen diğer lider ve örgütler (DDKD, KUK, PSK, Rizgari, Ala Rizgari, Kawa vd..) neden böyle bir şans elde edemediler. Neden Öcalan sembol haline gelir, PKK kitleselleşirken kendileri güç kaybetti ve marjinalleştiler? Günümüzde PKK ve Öcalan eleştirisine girişen çoğu kişi ve grup bunun nedenleri üzerinde durmaktan özellikle kaçınıyor.. Köktenci bir özeleştiri ve muhasebe çıkarmak yerine komplo teorilerine rağbet ediyorlar.

Örneğin Öcalan ve PKK en azından 5 yıldır kendilerini var eden paradigmalar değiştiği halde, PKK içinden çıkan muhalif kişi ve gruplar da dahil Kürdistanlı hiçbir örgüt alternatif yaratamadı. Dahası gelişmeleri beklenirken güç kaybetmeye devam ettiler Neden? Eğer çözümlemeleri doğruysa güçlenmeleri karşı bir ağırlık merkezi oluşturabilmeleri gerekmiyor muydu?

PKK ve Öcalan’ın büyümesini “dış güçlerle”, “uluslararası komplolarla” açıklamak benim itibar ettiğim bir izah tarzı değil. Bu izah biçimi Kürdistan toplumunun ihtiyaç ve yönelimlerini göz ardı ediyor. PKK’nin tüm eksilerine rağmen, Kürt toplumunun -giderek enteligentsiasının- teveccühünü kazanmasının nesnel nedenlerini görmek istemiyor. Oysa günümüzdeki politik tıkanmayı aşmanın yolu bu soruların doğru düzgün cevaplanabilmesine bağlı.

PKK’nin meşrulaşması ve kitleselleşmesinin temel dinamiği gerilla mücadelesidir. Gerilla mücadelesi Kürt toplumunda son 20 yılın en esaslı değişim dinamiğidir. Türk devletinin 70 yıllık inkar, asimilasyon ve devlet terörü karşısında Kürt toplumunun PKK’nin gerilla mücadelesine güç vermesinden, desteklemesinden daha doğal ne olabilirdi?

“Apo mitosu” da sömürge bir ulusun özgürlük arzuları ve toplumsal parçalanmışlığı üzerinde yükselmiştir. Gerilla mücadelesi geliştikçe, Öcalan da “ulusal bir kahraman”, bir devrim önderi” olarak kolayca mitoslaşmıştır. Burada bir ikame ve özdeşleştirme oluştu: güçlü lider sembolü sonuçta devleti olmayan Kürtler için devletin, ordusu olmayan halk için komutanın, toprağının, bayrağının, ideolojisinin kısaca kendisinde olmayan her şeyin yerini tuttu: Esas olarak da toplumsal güçsüzlüğünü mistifize ederek Apo’da güç haline getirdi. Gerilla mücadelesiyle birlikte PKK kadroları onu efsaneleştirdi geleneksel aşiretçi özellikler, köylülük bilinci besledi.. Sol kültürün lider / öncülük fetişizmi yeniden ve yeniden üretti, organize etti.Kısaca Apo’yu Kürt toplumunun ihtiyaçları yarattı; “Başkan Apo” söylemine buralardan gelinmiştir..

Gerilla mücadelesine destek vermek için harekete geçen Türk solu da, Kürt kurumlarının, organların, kurtuluş ideolojisinin değil lider kültünün geliştirilmesine hizmet etmişlerdir.

Yanlışlığın temeli bana göre Öcalan’ın İmralı’da teslim olmasında değil, bir lider kültü ve tapınmacılığı yaratılarak onun esiri olunmasındadır. Önder kişiler de zayıf olabilir, sendeleyebilir, düşebilirler. Ama işte bizim örneğimizdeki gibi bir özdeşleşme ve bağımlılık önderle birlikte siyasi hareketin ve toplumun da sürüklenmesine neden olmaktadır. Oysa Kürdistan toplumunun başkaca güçlü kurumları, örgütlenmeleri bulunsaydı, PKK’nin “önderlik kurumu” da aslında tek kişiden ibaret değil de gerçekten kolektif bir aklı temsil ediyor olsaydı, parti içi mekanizmalar bulunsaydı, Türk devleti Öcalan’ı ele geçirmekle büyük bir koz yakalamış olmayacak, İmralı’dan çıkan sözler mücadelenin kaderini böyle olumsuz biçimde etkilemeyecekti.

Fakat işte tam da bu nokta, bu nedenle, belli bir dönem için güç kaynağı olan bu ilişki, aynı zamanda Kürt ulusal hareketinin büyük bir zaaf noktası olmaktadır Türk Sömürgeci sistemi bu zayıf halkadan tutarak, hem örgütün kaderine, hem de buradan hareketle Kürt halkının kaderine hükmetmeye çalışmaktadır.

Doğrudur; 90’lı yılların sonuna gelindiğinde gerilla mücadelesi askeri olarak tıkanmış, siyasal olarak açmazlarla karşı karşıyaydı. Örgütlenme ve siyaset tarzı, alabildiğine genişlemiş olan siyasi potansiyelin  önünü açamıyordu. Burada objektif bir yenilgi değil, siyasetin tıkanması söz konusu. Olağanüstü büyümüş bir organizmayı tek şefin talimatlarıyla gündelik yönetmeye kalkan tutumu yüzünden tam bir hantallaşma vardı Kurumların hiçbirinin muhtevası doldurulamıyordu. Legal alanda yoğunlaşan kitle dinamizmi inisiyatifin kitle partilerine bırakılmaması sonucu boğulmaktaydı vb. vb..
.
Sömürgeci güçlerin muhalif örgüt ve hareketlerin, zaaflarını, açıklarını inceden inceye takip etmeleri, bundan yararlanmaya çalışmaları beklenen bir şeydir. Öcalan’ın uluslararası bir komployla yakalanıp Türkiye’ye teslim edilmesi de,  böyle bir zayıflığın iyi hesaplandığını gösteriyor. Lider bağımlılığı sayesinde Türkiye’yi destabilize eden PKK’yi, gerilla mücadelesinin ve Kürt ulusal mücadelesini ehlileştirmenin mümkün olacağı düşünülmüştü. Ve öyle de oldu..Bu zayıf halkadan tutularak durum bir yenilgiye, bir teslimiyete sürüklendi. Öcalan hızlı biçimde bu uygulamanın gönüllü bir parçası olmayı kabul etti.

Doğrusu PKK kadrolarından bu duruma çok güçlü bir karşı koyuş olacağını düşünüyordum. Birçoğunu cezaevi pratiklerinden tanıdığım, diğerleri de ya gerilla mücadelesi ya da siyasi mücadele içinde pişmiş yetenekli, inançlı, bilinçli birçok kadro bu sürece eni sonu güçlü bir karşı koyuşla cevap vereceklerini beklemekteydim. İtiraf etmeliyim ki bu beklentim boş çıktı, PKK kadroları büyük oranda İmralı’dan ne söylendiyse hepsine uyum gösterdiler.  Kuşkusuz bu durumu kabullenmeyen kişiler, gruplar oldu, olmadı değil. Ama bunlar güçlü bir alternatif oluşturamadılar..

Ve PKK içinde sorunun özünün tartışılmasını umduğumuz her gelişme yukarıdaki vecize ile son buldu: “Önderlik çizgisinde buluştuk!”

“Önderlik çizgisi”nin ifade ettiği siyasetle (Yani Demokratik Cumhuriyet adıyla Türk devlet yapısına eklemlenmeyle) çıkarları uyuşan örgüt bürokrasisini, sınıfsal eğilimleri bakımından bu ittifaktan memnun olanları bir tarafa bırakıyorum. Ama bu politikalardan ulusal ve sosyal anlamda tamamen zarar görecek olan kadroların, adeta zincirlerine sevdalı biçimde bu “bağla” daha çok kuşanmaya çalışmaları cidden trajik bir durumdur.

PKK kendisi “Öcalan bağımlısı” bir yapı olarak, kendi kendine politika üretemeyen, düşünemeyen, düşünse bile bunları hayata geçirme olanağı olmayan atıl bir bürokratik kast olmayı kabul etmiş durumda.  Ama Öcalan bağımlısı politika yapan sadece PKK değil: Kuzey Kürdistan’daki yapı ve kişilerin çok büyük bir bölümü de tersten Öcalan bağımlısıdırlar. Siyaset büyük ölçüde Öcalan’ın İmralı’dan gelen görüşme notlarının şöyle veya böyle yorumlaması üzerine gidiyor.  Öcalan PKK’ye göre peygamber, diğerlerine göre ise Şeytan! Ama her iki halde de O gökyüzünde! İşte burada ortaya cevaplanması gereken soru daha çıkmaktadır: Sırf PKK eleştirisi ile durumu açıklayan gruplar neden bir alternatif çıkaramıyor? PKK veya KONGRA-GEL Kürt ulusunun politik taleplerine, ihtiyaçlarına cevap veren yegane örgüt olduğu için mi, yoksa kitlelere adres olacak başka bir örgütlenme olmadığı için mi Konseptini sürdürebiliyor?

Eğer politik partiler, gruplar, kişiler kendilerinde kökleşmiş olan siyaset yapma tarzları ve örgütlenme anlayışlarını kökten biçimde değiştirecek bir özeleştiri yapmak yerine, APO-PKK-İMRALI eleştirisinin ardına sığınarak bu özelliklerini korumaya devam ederlerse böyle bir alternatifin kurulması çok zordur. Örneğin yapılan çok yerinde eleştiri ve analizler zaten kitleye ulaşmıyor, bağlantı kanalları yok.. Bu da eski örgütlerimizin halen başlangıçta kaybettikleri noktada durduklarını, yani Kürdistan kitlesine yabancılaşmayı aşamadıklarını ve kapalı devre politika yapan seçkinler olarak kaldıklarını gösteriyor.

Bir diğeri de ardı ardına yaşanan ve bundan sonra da sık sık nüksedeceği belli olan siyasal krizler karşısında PKK kadro ve kitlesinin, sorunun kaynağı olarak Öcalan çizgisini, şef sistemli örgütlenmeyi, bir türlü bağımsız üretken kurumlar oluşturulamamasının kaynağı tartışmak yerine, her seferinde yanlışa biat etmeleridir.

Örneğin Parti aygıtlarının herhangi bir biçimde sürece uygun bir düşünce-aksiyon örgütlemesi mümkün olmuyor, çünkü bunun hemen akabinde önder tarafından gelen yeni çözümleme ve talimatlarla tam zıddına dönüşmesi ya da boşa çıkması mümkün. Bırakalım parti kadrolarını, Konsey üyeleri bile kendi kararlarını, düşüncelerini Öcalan’a karşı savunamıyorlar.

PKK içinde her şey tartışılabiliyor, bu bakımdan herhangi bir “tabu”, “doğma” yok gibi”  Bu bakımdan belki de tabuları en az olan örgütlerden biri: Kürdistanla ilgili taleplerin hepsinden bile vazgeçebiliyorlar! Ama onların bütün bu tabuların toplamının yerine geçen, daha büyük daha güçlü bir tabuları ver: Başkan Apo! Hal böyle olunca demokrasinin, özgür tartışma ve fikir üretebilmenin sınırı Öcalan tabusunun başladığı yerde bitiyor, onun ise kaplamadığı hiçbir alan yok.. Kadrolara ise sadece sınırlı taktik alanda yaratıcılıklarını gösterme fırsatı çıkabiliyor. Fakat bu taktiklerin hiçbiri de önderin keskin eleştirisinin dışında değil. Ve o her şeyin tek yetkilisi. Karar mercisi olduğu halde, bu karar ve düşüncelerin hiçbirinin sonucundan da sorumlu değil!

Öcalan’ın duruşunun çok kişi tarafından tartışıldığı, eleştirildiği, tavır alındığı malum. Öcalan’ın “dışarıdan” eleştirilmesinde bir sorun yok gibi görünüyor. Kürt toplumu, aydınlar, örgütler elbette Öcalan’ı tartışıyorlar, eleştiriyorlar. Ama asıl tartışması gerekenler bunu yapmıyorlar..

Bence asıl sorun PKK kadrolarının Öcalan’ı tartışabilmeleri, hem PKK’li olarak kalıp hem de bu kişinin bütün davranış ve düşüncelerini eleştirebilmeleri. İşte bu yapılmıyor, yapılamıyor. Kimse PKK içinde ve onun kurumlarındayken Öcalan’ı tartışamıyor, Öcalan’ı tartışamayan PKK ise bırakalım siyaseten doğru bir seyir izlemeyi demokratik ve özgür düşünceli bir birey oluşmasının da önünü kapatmış oluyor. Öcalan’ı asıl tartışması gereken PKK kadro ve kitlesidir, gerillasıdır, militanlarıdır. Asıl tartışılması gereken yer de bu örgütün kurumları, organları, cezaevleri, gerilladır.

PKK dışına çıkarak yapılan reddiyeler başka bir şeydir, ama gerçek bir iç dönüşüm, örgütsel yenilenme ve demokratikleşme Öcalan’ı içerde de tartışılabilmesine, ona rağmen politikalar üretilmesine bağlıdır.

Ancak o zaman ulusal, demokratik ya da sosyalist politikalar sağlıklı bir zeminde oluşabilir. Sistemin kadrolarla, toplumla oynamasının önüne geçilebilir. Tercihler daha sağlıklı biçimde şekillenebilir. Kürt toplumu “Tek şef, Tek Parti, tek ideoloji” dönemlerinin kalıntılarıyla, ayaklarından tutulup çekileceğine, 30 milyonluk dinamik bir toplumsal yapı, kültürel çeşitlilikle birlikte entelektüel bir dinamizm kazanarak kendine dikilmek istenen kefeni parçalayabilir. Totaliter, monolitik örgütlerle ne demokratik bir toplum inşa edilebilir, ne de mücadelenin dinamizmi doğru kanallara akıtılabilir.

Bu yapılamadığı içindir ki PKK’nin ulusal çizgileri silinmiştir, Sınıfsal çizgileri silinmiştir: Sistem karşıtı devrimci bir örgüt olmaktan, Türk devletini korumak ve güçlendirmekten söz eden statükocu bir örgüt haline gelmiştir. Ve bütün bunları kendi içinde çok da ciddi bir tartışma, çalkantı geçirmeksizin kabullenebilmiştir

Dilerim PKK ya da KONGRA-GEL bir biçimde “önderlik çizgisini” tartışabilmeyi, Öcalan’ı aşmayı başarır. Başaramazsa, bir siyasal örgütle bir tarikat arasında gittikçe silikleşen o çizgi de tamamen kaybolacak...


 

 RECEP MARAŞLI | Yazarlar bölümüne geri dön ]

Gelawej.com

Yorumlar