Güneyi desteklemenin anlam ve biçimleri..
RECEP MARAŞLI
Güney Kürdistan’daki fiili kazanımların, uluslararası güvencelere bağlanmış kabul edilebilir bir hukuki statüye bağlanması sürecinde önemli tıkanmaların oluştuğu bir dönem daha yaşıyoruz. Birleşmiş Milletlerin Irak karar tasarısı ve ABD’nin eğilimleri Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı bağlamındaki haklı taleplerinin Arap bloğunu memnun etme uğruna feda edilebileceğini; eskiden olduğu gibi Bağdat haramilerinin “insafına” bırakılacağı işaretlerini veriyor.
ABD bir ihtimalle Kürt politikacıların kendilerine zorluk çıkarmayacaklarına güvenerek ya da mevcutlarla yetinmelerinin Kürtlerin “neyine yetmediğini!” düşünerek, Arap-Türk-Fars cephesini tatmin edecek formüllere ağırlık veriyor.
Güney Kürdistan’daki doğru politikayı ABD ne yaparsa yapsın onu cansiperane savunmak olarak düşünen –ki bunu eskiden SSCB için yaparlardı!- politik grup ve şahsiyetlerin gülümsemeleri ağızlarında donmuşa benziyor.
Beri yanda Kürtlere kendi cellatları Saddam Hüseyin yönetimini savunmayıp, ABD ile bağlaşıklıkları için öfke duyan kimi “sol” gruplar da, hani “şu ABD Kürtleri bir satsa da nasıl kana boğulduklarını bir hevesle seyretsek, bir “oh olsun” desek diye neredeyse ellerini ovuşturuyorlar!
Güney Kürdistanlı önderlikler ve talepler konusundaki düşüncelerimi “Kürdistan’ın Güneyi: Şimdi bağımsızlık zamanı” yazımda dile getirmeye çalıştım. Artık hukuksal güvencelerin tartışıldığı bu gündemde Kürtlerin ABD’nin niyetlerine güven duyarak değil kendilerini dayatarak sonuç alabileceklerini görmek lazım.
Belki çoğu kimse Al-Sadr’ın gösterdiği direnişi “gerici” diyerek ciddiye almama eğiliminde ama ABD’nin Felluce kentinin, yönetimini Araplara bırakması, Irak Geçici Yönetimindeki değişikler ve son BM karar tasarılarında >Şiilerin gönlünü yapmak için gösterdiği hassasiyetin arkasındaki “itici güç”ün bu olduğuna da kuşku yok.. Bu tip bir karşı koyuşun kitleselleşmesindense kendisi için çok da fazla anlam ifade etmeyen Arap isteklerini kabul etmek, doğaldır ki ABD için akılcı bir yol..
Daha önceki yazılarımda Kürt özgürlük mücadelesinin çıkarlarıyla ABD müdahalesinin kesiştiği noktaları olduğu gibi bir çok yönden de çatıştığını ihmal etmemek gerektiğini söyleye geldim: Örneğin ABD’nin Türkiye gibi bir verimli bir müttefikten vazgeçmesi için bir neden yoktur. Onun aşırılıklarını sınırlaması başka bir şeydir, vazgeçip karşısına alması başka..Kendi gönlünüzde geceni gerçekmiş gibi kabul ederek nasıl politika yapacaksınız? Türkiye ise yalnız kendi işgalindeki Kürdistan’da değil bir bütün olarak Kürtlerin kölelik statüsünün gönüllü bekçisidir..
Eskinin “hızlı” solcuları ve şimdinin de yine “hızlı” milliyetçileri bu çözümlemeleri tatlı hayallerini bozduğu için tepkiyle karşıladılar. İdeolojik şemalarına uymadığı için arkaik sosyalistlerimiz de kızdılar: (Prokrust yatağı kompleksi!)
Yine de Güneyli önderliklerin politik olarak daha sağduyulu davrandıklarını söylemeliyim. Bir farkla ki Güneyin fiili durumunun uluslararası garantilere kavuşması için cesaretli adımlar atmaları ve ödünsüz davranmaları noktasında yalpalamakta olduklarını da...
Şimdi burada Kuzey Kürdistanlı siyasi yapıların Güneye ilişkin tutumları üzerinde de birkaç şey söylemek gerekiyor:
PKK’nin içine girdiği tutum, TC’nin siyasi yapısına entegre olma biçiminde sürüyor, talepler son derece aşağı indirilmiş ve daha birkaç yıl önce statükoyu sarsan gerilla mücadelesi, PKK önderliği tarafından statükonun ayaklarından biri haline getirilmeye çalışılıyor. Ama bu siyasi yapının üzerinde yükseldiği potansiyelin talepleri ve PKK’ye güç verme gerekçesi ile, önderliğin bu potansiyeli sokmaya çalıştığı yörünge arasında temel bir çelişme mevcut. Bu yüzden devletin de desteklediği bir manipülasyon (yanıltma) ve siyasi asimilasyon işlemektedir.
PKK içinden bu çelişmenin özüne uygun radikal bir alternatif henüz çıkmadı. Aynı şekilde PKK’ ye şiddetli eleştiriler .yönelten siyasi akımların hiçbirisi de olduğu varsayılan siyasi boşluğu dolduramadılar veya ciddi bir alternatif geliştiremediler. Bunun önemli bir nedeni sorunu sadece PKK’da, önderliğinde görüp, kendilerini de belirleyen örgütlenme anlayışları, siyaset yapma tarzlarını sorgulamamaları değiştirmemeleridir. Sadece ajitatif bir APO eleştirisi arkasına sığınıp bütün yanılgı ve yanlışlar bu örtü altında sürdürüldüğü için alternatif de olunamadı.
Evet bunların -yani neden PKK içinden bir alternatif çıkarmadı veya eleştirici diğer grup ve yapılar geçen koca yıllar içinde bir ALTERNATİF üretemedi/ üretemedik- bence bunun üzerinde yoğunlaşmakta fayda var.
Burada bir noktanın altını çizmek gerekiyor: İmralı’dan Güney Kürdistan’a ilişkin gönderilen mesajlar , Güney Kürdistan’daki PKK’nin varlığının oradaki gelişmeleri provoke etmek için kışkırtılabileceği, kullanılabileceğine dair ciddi kaygılar uyandırdı/uyandırıyor.. Fakat öngörülerin aksine Güney kürdistan’daki PKK örgütlenmesinin şu ana kadar Güney hükümetinin işini zorlaştıracak hiçbir girişimi olmadı. Nedeni ne olursa olsun burada pratik bir sağduyunun işlediğini de kabul etmek gerekiyor.
Fakat asıl kaygılı nokta, Güney Kürdistan’daki gelişmelere ilişkin yurtsever politik kadrolardaki derin sempatiye, karşılık Kuzey’de buna uygun bir kitlesel izdüşümün halen görülmemesidir. Kuzey ve Güney’deki kitleler adeta aradaki politik bölünmeyi doğrularcasına ters yönlere doğru çekiliyorlar. Örneğin Suriye işgalindeki Kürdistan parçasında yükselen serhıldan da bu parçada gerekli yankıyı bulmadı. Oysa Küçük güney 15 yıllık savaş boyunca, Suriye yönetimi altındaki statüsüzlüğüne rağmen silahlı mücadeleye, maddi, manevi, lojistik ve kadrosal en büyük katkıyı sunmuşlardı..
Bence sahici bir yurtsever ve demokrat olmanın ölçütü Güneydeki kazanımların meşruiyetini ve geliştirilmesini savunmaktır. Bu konuda genel bir coşkuyla beraber ciddi bir duyarlılık ve sorumluluk gösterildiğini düşünüyorum. Bu meşruiyetin savunulması çok önemli ama yeterli mi?
Güneydeki mücadelenin desteklenmesinden asıl olarak anlaşılması gereken şey Kuzey Kürdistan’daki kitle muhalefetini harekete geçirebilmek ve Kuzey cephesinden statükoyu sarsmaktır. Çok vurguladık: Kürdistan’ın orta doğudaki bölünmüş alt-sömürge statüsünün bekçisi TC’dir. Amerikan müdahalesi Güney kürdistan’a karışamaması yönünde TC’yi sınırlamıştır ama bu konjonktürsel bir durumdur. Kürdistanın parçaları arasındaki ilişki tıpkı bileşik kaplar örneğindeki gibi sonuçta birbirini etkiler: birbiri için model oluşturur. Bir parçada gelişen özgürlük ufku diğer parçalarda eni sonu bir yükselişe neden olur.
Bu noktada da birçok Kuzeyli grubun işin kolayına kaçtıklarını söyleyebiliriz:. Kendi asıl faaliyet alanlarına ilişkin bir iddiaları kalmamasını gürültülü biçimde “Güneyi Kürdistan’ı destekliyoruz” söylemiyle gölgelemeye çalışmaları. Hatta çoğu kişi bunu samimiyetli itiraf bile ediyor: “Kuzeyde her şey bitti, ne umut varsa Güneyde var bari orayı destekleyelim.” diyorlar.
İyi de Güneyi “desteklemek” için ne yapıyorsunuz/ ne yapıyoruz.
“Güneyi desteklemek” şu anda sadece seyirci tezahüratı yapmak biçiminde yürüyor. O da bu tezahürat ağırlıklı olarak Türkçe yapıldığı için oyuncular üzerinde moral bir katkısı olup olmadığı da kuşkulu! Dahası politik iddiası olan grup ve kişilerin bir seyirci refleksiyle durumu idare etmeleri mümkün mü? Bu siyasi aktörlerin risk alan politik aktörler olarak sahaya inmeleri gerekmiyor mu?
Kuzeyden yapılabilecek en gerçekçi yardımın buradaki talepleri ve kitle hareketliliğini TC’yi değişime zorlayacak biçimde geliştirmeye çalışmak olduğunu düşünüyorum, yani bir başka deyişle Kuzey ne kadar çok kendi gündemini yaratarak ilerlerse Güneyle beraber diğerlerinin işini de kolaylaştırmış, desteklemiş olacak..
İşin bir de Diaspora bölümü var.Buralarda etkili bir diplomasi faaliyeti yürütülebilir.. Aynı biçimde yine destekten anladığım şey Güneyli örgütler ne yapıyorlarsa arkasında durmak değil, yanlış adımlar için etkileyici doğrular için cesaretlendirici bir etki yaratmaya çalışmak olmalı.
Örneğin Güney kürdistan’daki aydınların “Kendi kaderini tayin hakkı” için oluşturdukları “Kürdistan’a referandum” inisiyatifini ilgi ile izlemekteyim. Bu inisiyatif 1 milyon 700 bin imza toplayarak “ önemli bir talep geliştirdi. Bugün desteklenecek doğru siyasi tavırlardan biri “referandum hareketi”ni genişletmek . Diasporadaki Kürdistanlı yapılar, kurum ve kişiler de Tüm Kürtler için uluslararası alanda “kendi kaderini tayin hakkı”nın tanınması şiarıyla etkili bir çalışma örgütleyebilir ve yürütebilirler. Aydınlar, politik şahsiyetler, kurumlar bir konferans düzenleyerek Kürt siyasal birikiminin bu kritik dönemde evrensel taleplerini deklere edebilirler. Kürt siyasal aklının üzerine düşeni yapabilirler.
Uluslararası konjonktürün Kürdistan sorununun çözümü için çok ender görülen bir biçimde uygun olduğu bu dönemde yapılabilecek daha çok şey var.
RECEP MARAŞLI
Gelawej.com
Yorumlar
Yorum Gönder