KEMALİZM’İN SEÇİM YENİLGİSİ


Recep Maraşlı


28. Mart 2004 yerel seçimlerinin sonuçları SHP çatısı altında seçimlere giren DEHAP’ın oylarını artırmak bir yana Kürdistan’da ağır bir oy kaybına uğrayarak bir seçim yenilgisi yaşadığını gösteriyor.
1999’de HADEP’in tek başına elde ettiği 99 belediye başkanlığı, SHP ve Sol Blokun dahil olmasıyla artacağına 63’e gerilemiştir. Bingöl, Ağrı, Siirt ve Van belediye başkanlıkları kaybedilmiştir. Gelawej’de yayınlanan tabloya bakıldığında, İl Genel Meclisi oyları ile karşılaştırıldığında oy kayıplarının yer yer % 30’lara varan dramatik düşüşlere vardığı görülmekte.

Oy kaybının bölgelerden kaynaklı  özgün durumlar olmadığı,  Örneğin Anakent Belediye Başkanlığının % 60’lık bir çoğunlukla kazanıldığı Diyarbakır’da bile genel oy kabının  % 15 civarında olduğu görülüyor.  Keza Batman Belediye başkanlığı kazanıldığı halde oradaki oy kaybı da % 22’lik bir rakamı gösteriyor.
DEHAP’ın oyları her yerde dramatik biçimde düşmüş ama, varolan potansiyel nedeniyle bir kısım Belediyeler buna rağmen kazanılabilmiştir.
Bu tepkiyi yalnız oy oranlarındaki düşüşle değil, seçime katılma oranlarındaki daha fazla düşüşle birlikte anlamlandırmak doğru olur. Seçime katılmama oranlarının Kürdistan’ın bazı yerlerinde -örneğin Van’da-  % 55’lere kadar gerilediğini hatırlatmakta yarar var.
Bu sonuçları yerel seçimlerin özgün yapısından kaynaklanan faktörlerle açıklamak mükün değildir. Çünkü bugünkünden çok daha olumsuz ve sıcak savaş koşullarında, açık baskı altında bile daha iyi sonuçlar alınabilmişti.
Seçim yenilgisinin temelindeki olgu Kürt ulusal hareketini kitle potansiyelinin ihtiyaçları ile DEHAP politikasına yön veren siyaset anlayışı arasında çelişkidir. Newroz’larda ulusal coşkuyla alanları dolduran onbinler, Kemalistlerin çatısı altına girmeyi aynı coşkuyla kabul etmemektedirler.  Kürt ulusal haraketini Kemalizme monte etme politikası bu seçim yenilgisiyle bir kez daha fiyaskoya uğramıştır.
Kürt ulusal demokratik potansiyelinin sisteme entegrasyonu için adres de belli olmuştur. AKP’nin temsil ettiği ılımlı islamcı ve liberal politika Kürt seçmeni açısından en azından daha önce denenmemiş ve kredisi olan yeni bir açılım olarak görülmekte. Yüzü defalarca teşhir olmuş Kemalistler yerine AKP ‘nin seçmen tarafından tercih edilmesi anlaşılır birşeydir. Üstelik AKP’nin militarist-bürokrasiyle görünür-görünmez bir dalaşma içinde olması,  Avrupa Birliği hedefiyle liberalleşme ve insan hakları konseptinde daha inandırıcı görünmesi bu tercihin yapılmasını kolaylaştırmıştır.
Eğer buna rağmen halen DEHAP belirli bir oy oranını koruyabilmişse, bunun nedenini, yurtsever seçmenin yönelebileceği çok daha yakın bir adres bulunamamasına borçlu olduğunu söylemek abartı sayılmamalıdır. Bunlar herşeye rağmen DEHAP’a verilen oylardır, evet herşeye rağmen.. yani çocuklarını, evini barkını, emeklerini bu harekete vermiş bir kitle tabanının adeta yüreğine taş basarak bu zülme de bir takım değerler uğruna katlanması olarak kabul etmek daha doğru olur.
Bu ittifak DEHAP’in tek başına vaoralan oylarnı Kürdistan’da gerilettiği gibi SHP’ye de Türkiye cephesinde hiçbir oy tabanı yaratmamıştır. Yeni bu ittifakın Türk halkı tarafından da bir karşılığı yoktur.
Türk seçmeni de Kürt ulusal hareketiyle bir ittifakı istemiyor!
Kürt ulusal demokratik hareketi ile Kemalizm arasındaki kan uyuşmazlığını bir kez daha göstermesi açısından bu seçim sonuçları anlamlıdır.  Kürt ulusal demokartik mücadelesi Kemalizmi reddettikçe gelişmiş, güçlenmiş büyümüştür. Kemalizme bulaştıkça da ayakları dolaşmış, tökezlemiş, kan kaybetmiştir.
Kürt ulusal hareketinin kapısından kovulmuş Kemalizm, Türkiye için bile miadını doldurmuşken, onu Kürt hareketine ittifakçı yapmak tarihin en absürd girişimlerinden biriydi. Sonuçta Kemalistlerle yapılan güçbirliğinin seçim yenilgisine uğraması uzun vadeli olarak bakıldığında ulusal demokratik hareket için önemli bir kazanımdır.
Çünkü DEHAP’ın SHP çatısı altında seçimlere sokulmasını basit bir taktik hata olarak görmemek gerekiyor. Hayır, bu, Kürt ulusal hareketini sisteme entegre ve asimile etme politikasının bir uzantısıydı. Yani bir eritme stratejisiydi.  Seçmen tarafından verilen tepki de bu politikanın kitleler tarafından benimsenmeyeceğinin göstergesidir. Ve bence bu, Kürt ulusal demokratik muhalefetini eritme siyasetine karşı anlamlı ve kitlesel bir karşı çıkışın da zeminini vermektedir.
Güney parçasındaki federalizmin uluslarası güvencelere kavuşması, meşrulaşması, kurumlarını geliştirmesi: yanı sıra Süriye işgalindeki parçadaki Kürt halk ayaklanmaları statükoları sarsarken, bu yolda ağır bedeller ödenmiş olan Kürdistan’deki ulusal demokratik muhalefetin uslu uslu Cumhuriyet statükosunun bekçiliğine ikna edilmesi –alıştırılması- ne toplumsal, ne de siyasal olarak mümkün olmayan bir şeydir.
Şu anda Kuzey Kürdistan’da kitle hareketini barajlayan iki önemli şey var: Birisi PKK şahsında gerilla hareketinin manevi saygınlığı ve moral değerlere bağlılığı ile, diğeri de yönelinebilecek SİYASİ BİR ADRESİN bulunmamasıdır.
Fakat bu bir çaresizlik değildir, kitle denimizmi çeşitli manipülasyonlarla sağa sola yönlendirilse de sonuçta kendine bir çıkış bulacaktır.
Burada alternatif üretemeyen ve kitleleri kucaklayamayan diğer Kürdistan’lı akımların da  zaten siyasi alandan silinmiş olduklarını belirtmek geremiyor. Çünkü Kemalistlerle ittifak politikasının iflası otomatikman bu kesimlerin güçlenmesi, doğrulanması anlamına gelmiyor. Elverişli koşullara rağmen 4 yıldır ciddi hiçbir kitle etkinliği yaratamamış olmaları zaten durumu yeterince açıklamaktadır.
İşin dikkat çekilmesi gereken bir diğer yönü de Kemalizmin sonunun yalnız Kürdistan’da değil Türkiye’de de göründüğüdür.
Bir tablo çok dikkatimi çekti: Artık popülist söylemleri bile bir tarafa bırakıp sadece laisizim ve devlet koruyuculuğunun ateşli taraftarı olarak kalan CHP, Ankara’da sadece Çankaya’da belediye başkanlığını kazanabildi. Sosyal demokrasi iddiasındaki bir partinin Varoşlardan, emekçi veya orta gelirli semtlerden değilde sadece Cumhuriyet bürokrasisi ve siyasi elitinin ikamet ettiği Çankaya’da varolabilmesi, aslında CHP’nin kalesine çekilmiş halini gösteriyor.
Bu sembolik manzara aslında bugünkü durumu da açıklıyor. Cümhuriyet gericiliği gerçekten de artık sadece Çankaya’ya sıkışmıştır. Manevra alanları, manipülasyon imkanları hergün daha da daralmaktadır.

Türkiye’nin siyasi tablosuna bakıldığında ise  MHP ve DYP’nin sağdaki geleneksel yerlerini alırken  AKP’nin yalnız Merkez sağ ve merkez değil aynı zamanda  merkez sol oyları da önemli oranda çektiği görünmektedir. Kürdistan’daki yönelimi de bu demokrasi beklentisiyle ilintilendirmek gerekiyor.
Gericiliğin ağırlığının ana çekirdeğini de CHP oluşturuyordu. CHP militarist bürokrasinin çıkarlarını savunan statükocu bir tavır gösteriyordu, kitle tabanı olarak da Sünni siyasal islam tehlikesi karşısında Alevi  kitlenin korku ve tepkilerine yönelmişti. CHP, Türkiye’deki Alevi kitlesini manipüle etmeyi iş edinirken, SHP’de Kürt hareketini ve Alevi demokratizmini kontrol etme işine soyunmuştu.
Düşünün bir kere tarihleri boyunca merkezi otoritenin kıyıcılıklarının kurbanı olmuş iki geleneksel demokratik muhalefet, Cumhuriyet gericiliğinin payandası haline getirilmek istendi. Tıpkı soykırım kurbanı kadın ve coçukların kendi asıllarına düşman olarak yetiştirilip kendilerine karşı kullanılması gibi birşey bu. Kürt ve Alevi demokratik muhalefeti demokrasi için değil Kemalist militarist oligarşinin tahkim edimesi için manipüle edildiler/ ediliyorlar. Bu manipülasyonda PKK önderliğinin sorumluluğunun altını çizmek gerekiyor.
Kürt ulusal demokratik potansiyeli artık bu manipülasyonu kaldırmadığını çok açık biçimde ifade etmiştir. 28 Mart’taki SHP-DEHAP ittifakının seçim başarısızlığı bunun bir göstergesiidir. Ama bu buzdağının sadece görünen kısmıdır. 
Dipten gelen bir dalga var..

/ÖZÜR VE EK/

Makalemi tamamladıktan sonra bir noktayı da vurgulama gereği hissettim. Okurlardan özür dileyerek bunu eklemek istiyorum:

Kürt ulusal demokratik hareketinin, kitleler açısından bir çekim merkezi olmaktan uzaklaşmasıyla doğabilecek bir dağılmayı da çözümlemek gerekiyor.

Şu anda böyle bir dağılma görmüyorum, ama bunun esaslı verileri de kendini göstermektedir. Bu durum aslında serbest hale gelmiş bir gaz kitlesi kadar yıkıcı bir enerjiyle doludur. Bu enerjiyi kontrol etmek için otorite ve o otoritenin kendini yeniden üretebilmesi için de bağlantı kayışlarına, kan dolaşımına ihtiyacı var.

PKK önderliği entegrasyona hizmet ettikçe aslında kendi zeminini de yok etmektedir. Kendi zeminini yok ettikçe de kitle potansiyelini entegre etme işlevinde de gedikler açılacaktır. Yani paradoks!

Daha önce DEHAP’a oy vermiş olan Kürt yurtsever tabanının en azından önemli bir bölümünün neden AKP’ye yönelmiş olduğunun bir başka çözümlemesi de kimlik tanımlamaları içinde yapılabilir.

SHP+CHP, Devletin askeri otoritesini va Türk kimliğini temsil ediyor. Jandarma komutanı, kaymakam ve öğretmenle simgeleniyorlar.  Demokrat, Halkçı söylemler konusunda seçmenin kendi pratiğinden yeteri kadar deneyimi var ve hiç de inandırıcı değil..  CHP+SHP’nin siyasal söyleminde toplumsal yankısı bulunan tek söylem: Laisizmdir. Sünni İslam fanatizminden çok çekmiş olan Aleviler ve İslami radikalizmin kendilerine dayatacağı yaşam biçiminden korkan katmanlar açısından bu önemli bir korunak oluşturuyor.

AKP ise (içeriğinin ne kadar sağlıklı olduğu çok tartışılır olmakla birlikte) İslam kimliğini, gelenekçiliği ve sivil otoriteyi temsil ediyor.

Kürtler açısından gerçek karşılığı olan politika adresi, İster Alevi olsun ister Sunni Müslüman olsun Kürt kitlesinin ortak taleplerinin ifade edildiği ulusal demokratik kimlikli bir örgütlenmedir.

Bu adres bilincli bir gayretle Türk rejimi içine eritilmeye çalışılıyor. Sol söylem bu entegrasyon için bir bağlantı kayışı olarak kullanılmaktadır.  Özerkleşme, bağımsızlaşma alanı değil Türkiye bütününe dahil olma alanı çizilmektedir.

Kürt Ulusal demokrasisi bir çekim merkezi olma özelliğini kaybettikçe, bu merkezden uzaklaşan kitlelerin gidecekleri adresler farklıdır. AKP’yi tercih eden Kürt yurtsever potansiyelinin Türk kimliğini temsil eden CHP+SHP yerine, İslam kimliğini temsil eden AKP’yi yeğlediğini söyleyebiliriz. Buna karşılık aynı şeyi Kürt Alevileri için söz konusu değil. Aleviler İslam kimliği yerine “Türkiye’nin demokratik yurttaşı olma”  konseptine daha yakın duruyorlar.

Aynı durum toplumsal sınıflar açısından da söz konusudur; ulusal hareket içindeki seçkinci, örgüt bürokrasisi Demokratik Cumhuriyette tarif edilen kamusal alanda konumlanmayı düşlüyorlar.  Kürt burjuvazisi ve orta sınıfının ise sınıfsal refleksleri itibariyle iktidar partisine yönelmeleri beklenen bir şeydir. Yani onlar için yönelim adresinin bugün AKP olmasıyla, dün DP, AP, DYP olması arasında fazla bir fark yoktur.

  

Yorumlar