D.Kucukaydin\'in Kurdistanli Sosyalist Sitesi Girisimi Uzerine



'Sayın Demir Küçükaydın\'a

Öncelikle selam ve sevgilerimi iletiyorum.


\"Kürdistanlı sosyalist\" sitesi ile ilgili tanıtım ve çağrı yazını okudum. Zaten size daha önce \"Kürdistan\'da solun zor dönemeci\" konusunda yaptığınız eleştirilerle ilgili bir tartışma borcum da bulunuyor. Fakat öncelikle bu site girişimi ile ilgili görüşlerimi bilmek istersiniz diye düşündüm.


Kürdistan\'da sosyalistlerle ulusalcılar arasında şu anda bir yol ayrımı görmüyorum. Ulusalcılık doğal olarak güçlendi, daha önce ulusal nedenlerle ^sosyalist\" olan herkes bu \"yükten\" kurtularak kendilerini gerçekten ifade eden liberal milliyetçi ya da ulusal demokratik çizgilere kaydılar. Sosyalist olmaya devam eden kişi ve hareketler ise ideolojik ve siyasi bir gerileme içindeler. Duruma uygun yeni bir çözümleme ve örgütlenme içinde olamadıkları için \"zor dönemeç\" devam ediyor. Dolayısıyla sorun ulusalcılarla sosyalistler arasında değil, sosyalistlerin mevcut durum karşısında kendilerini yeniden üretememeleri ve mevzi kaybetmeleriyle ilgilidir.


Güçlenen Kürt ulusalcılığı ise şu anda temel olarak sosyal demokrat bir renge sahiptir. Çünkü Kürt ulusalcılığının kalkış noktası ve talepleri halen devrimci demokratik bir düzlemdedir. Geçiş yapan kadroların taşıdığı kültür ve zihinsel altyapı nedeniyle de halkçı ve sosyalist eğilim daha güçlüdür.


Sunuş yazınızda belirttiğiniz Kürdistanlı sosyalistlerle burjuva milliyetçilerin birbirlerine karşı mevzilenmemiş olmaları, bu süreçte hem ulusal istemlerin devrimci demokratik bir düzlemde durması, hem de aynı zamanda Kürdistanlı sosyalistlerin de bu demokratik talepleri sahipleniyor olmalarıyla ilgilidir. Bir çelişmenin öne çıkması Güney Kürdistan’daki iktidarlaşmanın izleyeceği rotayla yakından ilgilidir. Eğer bu iktidar demokratik düzlemini koruyamaz, söz gelimi örgütlenme, sendikalaşma, düşünce özgürlüğü, çok partililik gibi özelliklerden geri adım atar ve diktatöryaya yönelirse; eğer diğer etnik ve dinsel gruplar üzerinde totaliter bir anlayışla egemenlik kurmaya çalışırsa böyle bir karşılaşma ve çelişme zaten kaçınılmaz olur.


Oysa şu anda Güney Kürdistan’daki özgürlük mevzisi henüz çok güçlü değildir, geleceği ve statüsü netleşmemiştir. Bir yığın belirsizlik sözkonusudur. Kendi Kaderini tayin konseptinin Güney Kürtleri için gündemleştiği bu evrede Kürdistanlı sosyalistlerin görevi henüz daha zor ve sancılı olacağı, tuzük ve kuşatmalarla dolu olan bu çıkışı güçlendirmektir. Bunu güçlendirmenin başlıca yollarından bire elbetteki eleştirel bir duruş ve toplumsal dinamiklerin tahkim edilmesidir. Ama ben çok uzun zamandır egemen ulus sollarından sadece Kürt ulusunun kendi kaderini tayin konpseptinin reddedilmesi anlamına gelen önerme ve eleştirilerden başka birşey duymuyorum.


Sosyalistlerin tarihsel öngörüsü ulusal ve toplumsal kurtuluşun içiçe olduğu anlayışına dayanır. [Özellikle de Kürdistan\'da bu süreci çok net yaşadığımızı tesbit ediyorduk. ; burjuvazinin ulusal kurtuluşa önderlik etme veya onu başarıya ulaştırma şansı bulunmadığı ve bu ödevi de sosyalist hareketin omuzladığı tezlerine; emperyalizmin ulusal özgürlüklere olanak tanımadığını tespit ediyorduk. Oysa buna karşılık bugün ülkemizde ve coğrafyamızda bambaşka bir seyir gözlüyoruz.

-Emperyalist metropollerin perferisindeki kuşak ülkelerde toplumsal iç dinamikler,bölge gericilikleriyle baş edecek güçte değiller. Daha önce emperyalist ilişkilerden beslenip güçlenmiş bu bölge gericilikleri, yine ancak bu metropolitan güçlerle aralarındaki çelişkiler sonucu yıkılabiliyorlar.


-Sosyalist iktidar olanağının kalmadığı tek kutuplu dünyada emperyalistler için artık ulusal toplulukların özgürlükleri bir sorun teşkil etmiyor. Yani ulusal devletlerin çoğalmasının ya da, etnik grupların özerkleşmesinin sistem dışı iktidarlara artık olanak vermediği ve global sistemde gedik açmayacağı tespitiyle bundan korkmuyorlar.

Bunlar sadece tartıştığımız konu bağlamındaki iki durum tespiti, daha pekçok tespit sıralamak mümkün..


Ben, Durumu teoriye uydurmak veya teoriyi duruma uydurmak yerine durumu yeterince anlamaya çalışmak çabasındayım.

Oysa gördügüm iki şey yapılıyor. Kürt ya da kürdistanlı sosyalistler duruma uygun teoriler bulmaya çalışıyorlar [Bugünkü durumu/durumumuzu klasik Marksizm literatüründeki argümanlarla nasıl açıklayabiliriz telaşına düşüyorlar ya da sessizliğe gömülmeyi tercih ederek sosyalist hareketin öncelikle ideolojik siyasal can damarının kurumasına seyirci kalmış oluyorlar..] Sizin temsil ettiğiniz ya da başka Türkiyeli/Türk sosyalistleri ise teoriye uygun bir durum yaratmaya çalışıyor... Yani mevcut sosyal gerçekliğe uymayan mevzilenmeler ve varsayımlar yaparak, kurgusal bir Kürdistan gerçekliği üzerinden hareketle teorideki şemalar işletilmeye çalışılıyor. Olan değil şemalarda olması gerekenler varmış gibi analiz ve sunumlar yapılıyor.

Tüm dünyada olduğu gibi Kürdistanlı sosyalistler açısından da bir bunalım söz konusudur. Bunun da yine uluslararası ölçekte aşılabileceğini düşünüyorum. Fakat Kürdistanlı sosyalistler açısından kritik olan durum, onların ulusal kurtuluş mücadelesi ve toplumsal muhalefet üzerindeki neredeyse gelenekselleşmiş önderlik ve belirleyiciliğinin (bunu ideolojik-siyasal etkinlik veya hegemonya olarak da okuyabiliriz) artık sönümlenmekte oluşudur.


Vakıa siz bu sönümlenmenin en şiddetli şekilde ortaya çıktığı PKK/KADEK örneğini öngörülerinize yakınlaştığını düşünerek olumlamaktasınız.


Sonuç olarak sosyalistler açısından susma ya da formülasyonlara takılmak değil verimli bir tartışma, siyasal ve örgütsel yenilenmeye dayalı bir hat oluşturma sorunu vardır. Ben farklı olarak bu mevzilenmenin global ölçekte ve tümdengelim tarzıyla oluşabileceğine inanıyorum. Küreselleşmenin yıkıcı etkileri kadar, insanlık için yol açan geliştiren olanaklar sunduğunu da düşünüyorum. Tüm dünya için daha geliştirici, eşitlikçi adil bir sistem, yerel değil küresel ölçekte olacaktır. Bu sistemin devrimci iç dinamiklerinin ise Saddam gibi diktatörler, İranlı mollalar ve Bin Ladin gibi fundamantalist ya da Kemalistler temsil edemezler. Bunlar sistem karşısında daha da gerici bir duruşu temsil ediyorlar. Küresel devrimci özne ise ancak bambaşka kanallardan akarak sistemden daha ileri değerler kazanarak gelişebilir.

Ve yine “Sosyalist arkadaşlar”ımız tam tersine parmak sallayarak Saddam ya da Kemalist cellatlarla neden aynı cepheyi tercih etmediğimiz için bizi azarlıyorlar. Oysa böyle bir cephe birliğini formüle ettikleri ölçüde kınanmaları gereken kendileridir..


Demokratik Cumhuriyet ve KADEK ile ilgili çözümlemelerinizi de paylaşmıyorum. İzlemeye çalıştığım kadarıyla, sizin Demokratik Cumhuriyet’ten anladığınız şey ile Öcalan ve PKK tarafından dile getirilen Demokratik Cumhuriyet tezleri aynı şeyler değil. Öcalan’ın dile getirdiği ve KADEK’in benimsediği demokratik cumhuriyet tezinde Kemalizm ve militarist bürokrasi bir demokrasi öznesi olarak yer alıyor. Bunun ise ne demokrasiyle ilgisi var ne de sosyalizmle.. Kürt ulusalcıları daha sağduyulu bir öngörüyle bu projenin kesinle demokratik olmadığını görüyor ve karşı çıkıyorlar. Halbuki sosyalistlerin bu düzeniçileştirme söylemine karşı daha duyarlı olmaları gerekirdi. Çok ampirik bir gözlemle bile ifade edilen tarzıyla bu proje Kürt ulusal muhalefetini siyasal olarak asimile etmeyi, Türk sistemine entegre etmeyi öngörüyor. Halbuki sistemin Kürt ulusal-demokratik istemlerine tümüyle etkisizleştirmekten başka bir öngörüsü bulunmuyor. “Demokratik cumhuriyet” söylemi ulusal demokratik potansiyeli yanıltıyor, manipüle etme işlevi görüyor.


Dolayısıyla Kürdistanlı sosyalistlerin “ödevinin” bu anlamdaki bir “demokratik cumhuriyet!”i savunmak değil, PKK/KADEK’in demokratikleşmesi, sivil toplumsal örgütlenmelerin öne çıkması, Kuzey Kürdistan’daki devrimci demokratik potansiyeli kendisi için somut hedeflere yöneltme ödevi olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin demokratikleşmesinin ise Kürt dinamizminin söndürülmesiyle değil, tersine daha da güçlendirilmesiyle mümkün olacağına inanıyorum.

“Kürdistanli sosyalist” tanımlı bir site açılmasıyla ilgili girişime gelince;

Bu girişimin “Kürdistanlı”lardan gelmesi halinde daha sempatiyle bakacağım muhakkaktı. İsim önemli değil ama Kürdistanlı sosyalistlerin özgün sorunlarını tartışacağı forumlar, siteler olmasında elbette yarar var. Gerci mevcut forumlarda da tartışılıyor ama daha derli toplu ve konular üzerine yoğunlaşan bir platformlar olması daha faydalı.

Bu site girişiminin sizden geldiğini görünce biraz gülümsedim. -Hafifsemek anlamında değil tabi- Rahmetli Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın okulundan geliyorsunuz. “İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)” çalışmasında Kıvılcımlı, Türk ve Kürt proletarya sosyalistleri arasındaki ilişkiyi “ağabey – kardeş” ilişkilerine benzetiyor ve Türk sosyalistlerinin Kürt sosyalistlerine “ağabeyliklik” yapmasını öneriyor. Tabi bu anlayıştan yola çıkarak Demir Abi de “böyle bir site açmayı beceremeyen ya da akıl edemeyen Kürdistanlı sosyalistlere bir ağabeylik yapmış! “ dedim kendi kendime...


Fakat bu tarzı yadırgadığımı ve doğru bulmadığımı hemen belirtmek isterim.


Ağabey-kardeş, öğretmen-öğrenci ikilemleri her ne kadar “soft” kavramlarsa da sonuçta, birincinin belirleyen, diğerinin belirlenen olduğu ve statü farkı öngören kavramlar olduğu açık. İçinde bir itaat – bir tabi olma durumunu taşıyor. Öğrenciler öğretmenlerinin, kardeşler abilerinin himmetine, yol göstericiliğine ihtiyaç duyarlar. Hele bizim gibi doğu toplumlarında öğretmenlerin öğrencilerini, ağabeylerin kardeşlerini yeri geldiğinde azarlayıp kulağını bükmeleri çok normal sayılır.


Burada Türk/Türkiyeli sosyalistler ağabey, öğretmen ve öncü rolünde, Kürdistanli sosyalistler de küçük kardeş, öğrenci ve ardıl rolündeler. Dersimizin konusu, neyi ve nasıl yapmamız gerektiğine dair yönergeler de zaten hazır zaten.


Daha baştan aramızdaki ilişkiyi böyle çerçevelendiren bir zihinsel arka planla eşit bir tartışma yürütmek, birbirimizi özgür biçimde etkileme şansı çok zordur. Ben Kürt ve Türk ulusları arasındaki ilişkiye eşit bir gözle bakarken, kuşkusuz sosyalistler arasındaki ilişki de bunu tartışmak bile abes olur. Ama işte siz “Kürdistanlı sosyalistler” adına düşünüp, neyin doğru olduğuna va nasıl yapılması gerektiğine ilişkin “derslerle” birlikte önümüze koyduğunuz zaman bu daha baştan itici, kırıcı olur. Çok da ters tepki alır.


Bana göre eğer böyle bir ikilem gerekiyorsa, Türk sosyalistlerinin Kürdistanlı sosyalistlerden, ulusal demokratik hareketten öğrenecekleri çok şeyler var. Ve işin doğrusu öğrendiler ve öğreniyorlar da..

Siz kendinizi “Kürdistanlı sosyalist” olarak tanımlamıyorsunuz. Kendinizi Kürdistanlı sosyalistlerin yerine koyarak düşünmeniz, düşünce üretmeniz belki bir yere kadar empati kazanma anlamında yararlı olabilir. Ama burada yapılan bir ikameciliktir, yani kendini onun yarine koyarak, onun adına davranma, karar vermektir. Oysa ikameci anlayışlara karşı en başta sizin duyarlı olmanızı beklerdim. Kendisini feministler yerine koyarak, “onları bu işi yapamıyorlar bari biz yapalım” diyerek erkeklerin kadın hareketi örgütlemeye çalışmaları, kadın dergisi çıkarmaya kalkmaları ne kader sempatikse sizin “Kürdistanlı sosyalist” sitesi açma girişimi de o kadar sempatik.. Belki bu kavramın hiç duyulmadığı, bilinmediği bir “ilk” için masumane sayılabilecek böyle bir girişim, büğrında onlarca fraksiyon, hizip, örgüt çıkarmış, cezaevleri Kürt sosyalistleriyle dolup taşmış, ulusal kurtuluş hüreketinde son derece etkili olan bir ülke sosyalistleri için böyle bir girişimde bulunmak onları çok küçümsemek anlamına gelir.


Bir başka açıdan da bunun ters karşılanacak bir egemen ulus müdahalesi olarak algılanmasına da şasmamak gerekir. İlk gün foruma asılan bazı tepkileri ,okuduğumda –ağır bulmakla beraber- bu tepkinin izlerini görmek mümkündür. Orada sorulan bir soru yaklaşımın egemen ulus müdahalesi olarak görüldüğüna çok iyi yansıtıyordu: Örneğin neden “Azerbaycanlı sosyalistler” sitesi açmıyorsunuz da “Kürdistanlı sosyalistler sitesi” açıyorsunuz..


Madem kendinizi Kürdistanlı olarak tanımlamıyorsunuz ve madem bu tarafta sizin kabul ettiğiniz anlamda “sosyalist” yok diyorsunuz, o halde yapılması gereken şey ancak öneri olmalıydı.

Selamlar.

Yorumlar