ONALTI YAŞINDA BİR GERİLLA...

Ankara Merkez Kapalı Cezaevi, 11.01.1998 

Adı Veysel; 16 yaşında bir gerilla...

Onu, bir akşam üstü alnını boydan boya geçen yara izi, sağ gözü bandajlı olarak, hastahane pijamaları içinde, yorgun ve bitkin olarak getirdiler koğuşa. Zayıf, ufak-tefek, daha sakalları bile çıkmamış bir delikanlıydı bu. Elazığ’ın Akdağ mıntıkasında bir korucu köyüne yapılan baskın sırasında yaralanmış... Köylüler onu yol kenarında bulmuşlar. Yaralı haliyle sorgu-sual edildikten sonra jandarmaya teslim edilmiş. Sinan Sabri’nin “Halepçe Çocukları”nda dediği gibi; 

Ateşe atsan ateş kıymaz yakmaya/
suya atsan su kıyamaz boğmaya”... 

öyle bir şey. O yaralı haliyle,  sorgulardan sağ-salim geçip Ankara’ya kadar ulaşması biraz bundan olsa gerek...
O, şimdi koğuşumuzda, ayakları kesik, gözlerini yitirmiş, yaralı diğer “malül gazi”lerimiz içinde en genç olanı. Onun yaşında zındanlarda daha nice gençlerimiz var.

Öbür yanda ise elimde, Ümraniye cezaevinde yatan 17 yaşındaki bir genç kızın tebriği ve mektubu duruyor; “Yeni yılın devrim yılı olması azmiyle” diye yazmış. O genç kızın babası da bir kaç ranza ötemde yatıyor. Artık babalar ve oğullar gibi, babalar ve genç kızlarının da birlikte tutsak yattıkları bir politikleşme dönemindeyiz.

Elimdeki mektup, yaralı gerillalar, bir ranza ötede yatan baba, ben, biz, hepimiz aslında ülkemizin güncel bir fotografını veriyoruz.

Veysel 3 yıldan beri gerilla saflarındaymış.  Demek ki Kürt çocukları 13-14 yaşlarında, yani akılları erer-ermez gerillaya katılacak kadar politize olabiliyorlar. Genel Kurmay’ın gezdirisine katılan gazetecilerin anlattıkları  bir anektod vardı; Komutan 13 yaşındaki küçük çobana  mustafa kemal edasıyla sorar:

“- Büyüyünce ne olacaksın  bakalım?”
“- PKK’li olacağım, gerilla olacağım!”
Herkes “dehşetle irkilir”...

Veysel, bu hikayenin devamıdır. Bu, gerilla hareketinin, her yaştan insanımızı özgürlüğü için savaşmaya çağıran bir çekim merkezi oluşturduğunu gösterir. 16 yaşındaki gerillanın daha hiç konuşmadan yalın kat verdiği mesaj budur.

O, Botan’daki köyleri yakılıp-yıkılınca ailesiyle birlikte 5-6 yıl önce sefil ve perişan bir halde Adana’ya göçetmek zoruda kalmıştı. Adana’nın yoksul Kürt mahallelerinin birinde  tanıdıkları birilerinin yanında, ailesinin yaşam kavgasına Veysel’de katıldı. Kürt bir  ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmenin bedelinin, evinin yakılması, başlarına bomba kurşun yağması, metropol sokaklarında açlık ve sefalet içinde kaybolmaya mahkum olmak üzere çizilen kaderinin böyle olmaması gerektiğine inandı. O da, çamurlu kaldırımlarda mendil satan çıplak ayaklı bir Kürt çocuğu olarak yaşayıp, ucuz bir tekstil işçisi ya da en fazla mafya satıcısı olabilecek yazgısına baş kaldırdı. Kendisi gibi genç arkadaşları ile birlikte gerillaya katılmayı seçti.

Anasının deyimiyle “bu dördüncü kıştı haber alamadıkları”..
Arkadaşları fax-mektupla Veysel’in Ankara Merkez Kapalı’da olduğunu ailesine haber verdiler. Veysel, üç yıl önceki adresini biliyordu. Şimdi orada olup-olmadıklarından bile emin değildi. Ana-baba derin acılar ve feryatlar içinde oğullarını görmeye geldiler. Ana, dünkü kuzusunu sanki canının içine sokmak ister gibi Kürtçe ağıtlarla bağrına basmak istedi. Baba, tüm gururunu bastırarak merhametle oğlunun başını okşayıp durdu.  Ama gerilla savaşımı Veysel’i herkesten çok olgunlaştırıp, büyütmüştü. Sevgiyle doluydu, seviniyordu kuşkusuz ama, abartıdan uzak son derece sakindi aynı zamanda. “Yanımda nice arkadaşlarım şehit düştü. Nice yaralı arkadaşları taşıdık. Ben alışığım.” diyordu. Ve bunu diyen daha 16 yaşında bir gerillaydı.

Veysel’in bir gözü yitmiş, boydan boya yaralı alnı, o masum ve güzel yüzünün ortasında, ülkemizin  gerçeğini bir tokat gibi yüzümüze çarpıyor. Bir savaş bu ! Artık Kürt gençlerinin değil, Kürt çocuklarının da katıldıkları bir özgürlük savaşı...
Bir şarapnel parçasının parçaladığı bu masum ve güzel çocuk yüzü bize ülkemizin gerçeğini anlatıyor. Daha başka nasıl anlatabilir ki! Bu yara tesadüfen alınmış korkunç bir kazanın izi değil: O çocuğun aklı erer-ermez bilerek ve isteyerek koştuğu özgürlük savaşının, yine bilerek katlandığı bir bedelidir. Koca koca adamlar ödemekten kaçındıkları için Veysel’in ödemek zorunda kaldığı bir bedel. Veysel’in o yüzü, daha nice görmediğimiz genç kızlarımızın, delikanlılarımızın toprağa karışan, mezarlarını bile bilmediğimiz güzel bedenlerinin habercisi gibi duruyor karşımızda. Hani o gazete-TV haberlerinde “bilanço” olarak sözü edilen her bir rakamın ifade ettiği genç hayatlar...
O güzel yüze baktığımız zaman,  ülke gerçeklerini anlatmanın bedelinden; bir kaç yıl ceza almaktan, biraz cezaevinde yatmaktan, biraz bedel ödemekten kaçınan aydınlarımızı, politikacılarımızı/örgütçülerimizi hatırlıyoruz. Ne kadar az bedel ödeyip, bunu ne kadar önemsediğimiz hatırlıyoruz. Hangi bedel bu çocuğun yüzünü parçalayan yaradan daha derin olabilir ki? O sadece bir yara değil, ülkemizin tüm çocuklarının yırtılan yüzü, çıkarılan gözü, bombalanan kurşunlanan geleceği değil mi?

1960’lı-70’li yollarda popülist fotoğrafçılar, yalınayak-başı kabak, sümüklü, Kürt çocuklarının fotoğrafını çekerlerdi. Bunlar gazetelerin, dergilerin, sergilerin vazgeçilmez malzelemeleri olurdu. Oysa o aynı  çocuklar bugün özgürlükleri için dağa çıktıklarında, yalın ayağın edebiyatını yapanlar sus-pus oturup, “terörizmin eğitim ve öğretimle önlenmesi” sömürgeci masalını dinlemeyi yeğliyorlar. Özgürlük tutkusu ve bilinci o sefalet fotoğraflarını parçalamış, içine kendi gerçekliğini koymuştur. Gözlerinizi bu gerçeği görmemek için ne kadar kapatsanız da bu, yeni bir hayatın müjdecisidir.

“Che”nin fotoğraflarına bakıp iç geçirenler, -eğer halen içlerinde bir şeyler varsa- Veysel’in portresinin verdiği gerçeklikten çok daha fazla bir şeyler alabilirler kendilerine.
“Her gün yeniden devrimci olmak” diye bir kavram takılıyor aklıma. Devrimciliğimiz her gün yenilemeliyiz diye düşünüyorum. Dünkü devrimcilik belki artık eski bir devrimciliktir. Dün akşamki devrimciliğimiz bu sabah eskimişti. Belki bir kaç saat öncesi bile böyle olacaktır.
Bende onaltı yaşımdan beri  cezaevlerindeyim ama, yine Veysel’in başladığı yerden başlamak gerekir diye düşünüyorum.

 Gelawej.com

Yorumlar